DSİP tarafından düzenlenen Marksizm 2015 toplantılarında "Marksizm ve din" başlıklı oturumda Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Sinan Özbek konuşmacı olarak yer aldı.
Marksist.org'un toplantıdan derlediği notlar şöyleydi:
Sinan Özbek
- Türkiye’de çoğunluk Müslüman. Marksistler kendi düşüncelerini bu topluma anlatırken dinle ilgili detaylı çalışmalar yapmalıdır. Marks'ın din üzerine bir çalışması yok ama Engels'in var, Hristiyanlık üzerine çalışmış. Bu çalışmasında “halkı ahlaki araçlarla kontrol altında tutmak burjuvazi için gereklidir, bunun da en önemli aracı dindir” der. Örneğin Napolyon kendisi ateistti ama ilk iş olarak ateizmi yasaklamıştı. 1793-98 arasında din sosyal hayattan çıkarılmıştı, Napolyon dini tekrar sosyal hayata taşıdı.
- Engels sonuç olarak dinin de çökmekte olan toplumu kurtaramayacağını söyler, Engels “din egemenlerin bir aracıdır” şeklinde kaba bir söylemde bulunmaz, dini sıradan sosyal bir konu olarak görür. Marks dinin sömürü için kullanıldığını söyler, "din halkın afyonudur" der.
- Türkiye’de dinsizlik komünistliğin bir özelliği olarak gösterilir ve eleştirilir. Marks "dini insanlar inşa eder" der. Ama Marks'a göre insan, dünyanın dışında soyut, tünemiş bir insan değildir. İnsan, devlet ve toplumla birlikte vardır, din bu çerçevede üretilir. Din bu dünyanın teorisidir, insani varlığın hayalinin gerçekleşmesidir. Öyleyse dine karşı mücadele dünya ile mücadeledir. Dinsel sefalet, hakiki sefaletin ifadesidir. Din kalpsiz dünyanın ruhu, iç çekişidir, din halkın afyonudur.
- Marks'ta din eleştirisi bir ilahiyat eleştirisi değildir, kapitalist toplum eleştirisidir. Din, kapitalizmin acımasızlığı karşısında bir liman, acıyı dindiren bir merhem ama acının kaynağını kurutmayan bir merhemdir. Din eleştirisi insanın kendi hakikatini görmesi içindir.
- Ateizmi dayatmayı Engels yanlış bulur. 1871 Paris Komünü'nde Blankistlerin dini yasaklama tavrını eleştirir, karşı çıkar. Devletlerin dine karşı yasaklayıcı tavırlarına karşı çıkılmalıdır. Marksistler için doğrusu budur. Din ile ilgili taleplerimiz:
- Devlet dine kurumsal müdahalelerde bulunmamalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır. Dini harcamaları, inananlar kendileri karşılamalıdır.
- Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır.
- Cemevleri ibadethane olmalıdır.
- Devlet kurumlarında kılık, kıyafet, başörtüsü yasakları olmamalıdır.
Salondan yapılan katkılar
- Avrupa’da İslam düşmanlığı yüksek, soğuk savaş sonrası ABD ve AB için yeni düşman İslam oldu. Marksizm dini haklı olarak eleştirir ama bunu yaparken ABD’nin İslam düşmanlığına karşı çıkar. İrlanda’da bizler Katolik kilisesini eleştiririz ama İngiltere’ye karşı savunuruz, Müslümanlara yapılan haksızlıklara da karşı çıkarız.
- Kemalizm, Türkiye’de devlet dini kurdu. Uğur Mumcu öldürüldüğünde “Türkiye, İran olmayacak” sloganları atılıyordu. Arkasından cinayetler devam etti. Sonra 28 Şubat oldu, solcular şeriata karşı askerin yanında yer aldı, Erbakan’ı devirdiler ama 4 yıl sonra AKP geldi, darbe planları başladı, 2007 cumhuriyet mitingleri oldu. Sonuçta darbecilerin planları tutmadı, dindarlar AKP etrafında daha da kenetlendiler. Biz AKP’ye karşı dini değil, gerçek dünyayı esas alarak mücadele ederiz. Bugünkü sendikal bölünmelerde yanlış dini eleştirilerinin rolü var.
- Bu ülkenin yüzde 70’i dindar. Dindarlığı muhafazakârlık ve “gericilik” olarak görenler var, halbuki dindarlıkla muhafazakârlık aynı şeyler değil. Devrim yapmak istiyorsak, dindarlarla birlikte iş yapmayı öğrenmemiz gerek. Yoksa Norveç’ten yeni bir halk getiremeyiz.
- Camiler, tapınaklar hâlâ yoksullar için bir sığınak, sosyal bir işlevi var. Solun, sendikaların dini kurumların bu sosyal yanını göz ardı etmemesi gerekir.
- 1920’lerde komünizm Türkiye’de çok prestijli idi. TC ve İttihatçı gelenek bu olumlu algıyı kırmak için dinsizlikle komünizmi birleştirdi. O dönemdeki sol ve aydınlanmacı gelenek TKP de bu tuzağa düştü, din düşmanı oldu. Şimdi biz bu yıkıntıyı temizlemeye çalışıyoruz. İnsanların inançlarını didiklemeye çalışmak komünistlik değildir.