İrlanda'da mücadele eden Sosyalist İşçi Partisi'nden (SWP) John Molyneux, Marks'ın kapitalizm analizini ve işçi sınıfının niçin yeni bir toplum kurabilecek tek sosyal güç olduğunu anlattı.
Marksizm 2015'te düzenlenen toplantıdan derlediğimiz notlar şöyleydi:
John Molyneux
- Manifesto'da Marks, işçi sınıfının kapitalizmin mezar kazıcısı olduğunu, kapitalizme muhalif sınıflar içinde tek devrimci sınıf olduğunu söyler. Lenin, işçi sınıfının sosyalizmi kuracak güç olduğunu belirtir. Modern sanayi geliştikçe diğer sınıflar küçülüyor, işçi sınıfı ana sınıf oluyor, burjuvazi geliştikçe proletarya da gelişiyor.
- Marks, Kapital'de, işçi sınıfının çektiği acıları ve nasıl sömürüldüğünü anlatır. Ama diğer sosyalistleri de sadece işçilerin çektiği acıyı gördükleri için eleştirir. Marks için önemli olan işçi sınıfının devrimci gücüdür. Proletaryanın sayısı da gücü de artıyor. İşçiler artık kazanmaya daha yakın, bunun yolu işçilerin birliğinden geçiyor. Gelişen iletişim olanakları bu birliğin sağlanması için daha da uygun. Marks, işçi sınıfının örgütlü ve partili olması gerektiğini belirtir. Bu birlik zaman zaman gerilese de sürekli güçlenir, proletarya hareketi bağımsız ve büyük çoğunluğun hareketidir, en alt katmanların hareketidir. Marks'ın ne dediğini kavrarsak, işçi sınıfının tarihi rolünü de kavrarız.
Parti işçi sınıfının yerine ikame edilemez
- Bazı solcular işçi sınıfı yerine gerillacılığı, köylülüğü öne çıkarıyor. Bu projeler marksizmden farklıdır. Benzer şekilde, Frankfurt Okulu gibi oluşumlar, Marks'ın yabancılaşma, meta fetişizmi vb. kavramları ile ilgileniyorlar. Bunlar, işçi sınıfı ile bağlantı kurmadıkça, işçi sınıfının devrimci rolünü anlamadıkça Marksist olamazlar. Benzer şekilde, sol parti kurarak toplumu değiştireceğini sananlar da hatalıdır. Parti elbette önemlidir ama işçi sınıfının bir parçasıdır, onun yerine veya onun adına hareket etmez. İşçi sınıfı gerçek özgürleştirici güçtür, parti onun yerine ikame edilemez.
Marks'ın modası geçti mi?
- "Marks'ın tarihi geçti" diyenler var. "Artık işçi sınıfı devrimci değil" diyorlar. 30-40 yıldır bunu söylüyorlar. Bunu 1950-60’larda söyleyenler, “19.yüzyılda devrimciydi, şimdi değil” demişlerdi. 1980’lerde söyleyenler “60’larda devrimciydi, şimdi değil” dediler. Bu insanlar, işçileri kültürel özeliklerine veya mesleklerine göre değerlendiriyorlar. Mesela İngiltere’de "madenciler işçiydi" diyenler, şimdi "işçi kalmadı" diyorlar. Halbuki Marks'a göre yaşamak için emek gücünü satmak zorunda olan herkes işçidir.
- İşçiliği kişinin sermaye ile olan ilişkisi belirler, madenci de, öğretmen de, sağlıkçı da işçidir. Bu nedenle işçi sınıfı 150 yıldır çok büyüdü, Marks haklı çıktı. Bugün Çin’de çalışan nüfusun yüzde 50’den fazlası, 500 milyonu işçi, Arjantin’de çalışan nüfusun yüzde 91’i, Brezilya’da yüzde 85’i, Şili’de yüzde 89’u, Türkiye’de yüzde 72’si işçi. 1960’larda Latin Amerika’da köylülerin devrimci olduğunu söyleyenler vardı. Artık bugün tüm dünyada toplumlar kentlerde yaşıyor ve işçilerden oluşuyor.
- İstanbul da en büyük işçi kentlerinden biri. İstanbul’un nüfusu 1950’de 1 milyon iken, 2000’de 10 milyon, 2015’te 14,2 milyon oldu. En hızlı büyüyen kentlerden biri olan İstanbul’un çoğunluğu işçi.
- Kahire de kalabalık bir işçi kenti, "Harekete geçseler kimse durduramaz" derdim. Sonuçta 15 günde iktidarı devirdiler. İstanbul’dakiler de harekete geçse önlerinde kimse duramaz. Çin’de 500 milyon işçi iktidarı sallar. Çin’de pek çok işçi direnişi oluyor, ama rejim bir kısmını ezerek, bir kısmını uzlaşarak durduruyor. Bu direnişler ülke çapında birleşse dünyayı etkiler. Marks'ın dedikleri sürekli gerçekleşiyor. Ama bunu şöyle anlamamak gerekir: önce teori üretildi, sonra işçiler bunu pratiğe uyguladı; bu doğru değil. Marks elbette sadece bir teori geliştirmedi, işçi sınıfının içinden geldi. Sonra ona seslendi.
- Marks başlangıçta radikal demokrattı, sonra Paris’te işçilerle tanıştı, Engels’ten İngiltere’deki Chartist hareketi öğrendi. Bu iki deneyim, 1843-44’ten itibaren Marks'ın teorilerini etkiledi. Marks'ın entelektüel etkileşimleri, Hegel (Klasik Alman felsefesi), Smith ve Ricardo (Klasik İngiliz Ekonomistleri) ve Fransız Devrimi’dir.
- Marks bu 3 geleneği sentezledi ama eleştirdi de. Hegel’den diyalektiği aldı, ayakları üzerine oturttu. Smith ve Ricardo’nun emek değer teorisinden artı değer teorisini üretti. Ütopik sosyalizm fikirlerini bilimsel sosyalizme dönüştürdü. Tüm bunları işçi sınıfını temel alarak oluşturdu. Teorideki katkılar, hep işçi sınıfı ile bağ kurulduğunda oluştu. Mesela devlet teorisi 1848 Devrimi ve 1871 Paris Komünü sonrası oluşturuldu. Troçki’nin sürekli devrim teorisi de 1905 devrimi sonrası oluşmuştur. Gramshi de Hapishane Defterleri'ni Torino'daki fabrika işgalleriyle ilişki kurduktan sonraki dönemde yazdı.
- Lenin, Sol Komünizm kitabında devrimci teori bir dogma değildir, "teori ve pratiğin birliği önemlidir" der. Marksist fikirlerle işçi hareketi arasında bağ kurulmalıdır. Marks “komünistlerin vardığı teorik sonuçlar, aniden bulunan fikirler veya icatlar değildir, gerçek bir işçi hareketinin deneyimlerine dayanır” der. 150 yıllık işçi hareketinin deneyimlerini fikirlere aktarmak bizim görevimizdir.
Salondan yapılan katkılar:
- İşçi sınıfının parçalı yapısı bizi yanıltmamalı. Taşeron, sigortasız, geçici işçilerin varlığı, işçi sınıfının eylem yapamayacağı anlamına gelmez. Hükümetin grev yasakları ile mücadele etmeliyiz. Hem devrimci dönüşüm hem de reformlar için çaba göstermeliyiz.
- Troçki de yıllar önce "işçi sınıfı bitti" diyenlerden bahseder. Herkesin çalışmak zorunda olduğu bir sistemde kimse "işçi sınıfı yok" diyemez. Marksistlerle işçi sınıfının bağlantısında bir kriz var. Marksistler olarak sınıfın parçası olmalıyız, öncü unsurlarla bağ kurmalıyız.
- Sadece emek gücü, karşılığından daha fazla değer üretir, işin sırrı buna kapitalistlerin el koyabilmesidir. İşçiler her zaman bu haksızlığa karşı çıkabilir, ayaklanabilir, onun öldüğünü söyleyenler yanılıyor.
- "İşçi sınıfı öldü" dendiği bir zamanda Gezi’de ayaklandık. Birkaç milyon kişi sokağa çıktı. Bunlara "işçi değiller, orta sınıflar" dendi. Halbuki İstanbul artık bir ticaret kenti ve ayaklananlar da büro işçileri. Geçen günlerde Koop-iş, Kalkınma Ajansı'nda greve başladı, İşçi sınıfı değişiyor.
- Kapitalizm sadece bir üretim ve sömürü biçimi değildir, yağma özelliği de vardır. Meydanlar ve işyerlerinde mücadele etmek kadar, adliye ve karakol kapılarında da mücadele etmek önemlidir.
John Molyneux (İkinci konuşması):
- Neoliberalizm, kâr oranlarının düşme eğilimini engellemek için kapitalizmin bulduğu bir çaredir. O nedenle işçi sınıfına saldırır. Taşeron veya gündelikçilik sistemi yeni değil, 19. yüzyılda çok da güçlü olan liman işçileri sendikasının üyeleri gündelikçi olarak çalışan liman işçileri idi. Süreç içinde bu hareket çok güçlendi. Bugün süpermarketlerde çalışan işçilerin elinde önemli bir güç var, iş bırakırlarsa gıdalar bozulabilir. Dünyada süpermarket çalışanları sürekli örgütleniyor. Geçtiğimiz günlerde İrlanda’da bir süpermarket grevi oldu, Dublin’in her yeri grev noktaları ile doldu. Plaza çalışanları, çağrı merkezlerinde çalışanlar da önemli, ellerinde önemli bir güç var.
- Büro çalışanlarının orta sınıf olduğu fikrini yenmeliyiz, onlar proleterdir. Aynı zamanda öğretmenler, sağlık çalışanları da proleterdir. İşçi sınıfı sadece işyerinde mücadele etmez, devrim açısından asıl güç işyerleridir ama sınıf mücadelesi sadece grev demek değildir. Kentsel dönüşümü de incelemek gerekir. Grev yaparken işçi, çevre için mücadele ederken orta sınıf oluyoruz, bu yanlış bir değerlendirme. Kapitalizm, sıradan yoksul insanların çevre koşullarını mahvediyor, buna karşı mücadele de sınıf mücadelesidir.
- Son 30 yıldır İrlanda’daki en önemli sınıf mücadelesi su hakkı mücadelesidir. Tabii ideal olan, bu tip konularda da işçilerin grev yapmasıdır ama diğer yöntemlerle mücadeleyi de reddedemeyiz. Farklı mücadelelere katılmak gerekir. Sanayi işçilerinin az olduğu yerlerde bunlar daha da önemli olur.
- Marksistler yüzeyde olanın altına bakarlar. Marks, Manifesto'da mücadelenin sürekliliğinden bahseder, açık mücadele olmasa bile, mücadele alttan alta sürer. Açık mücadeleyi neyin tetikleyeceği belli olmaz. Örnek Gezi Parkı. İspanya’da mücadeleyi tetikleyen evsizlerin barınma sorunu oldu. Mısır’da 25 Ocak’tan önce kimse sokağa çıkılacağını beklemiyordu. 1917 Şubat’ından iki ay önce Lenin bile bir devrim beklemiyordu.
- İşçi sınıfı dünyayı değiştirecek en önemli ve büyük güçtür. İşyerlerinde ve toplumda kökler oluşturup devrimi etkileyelim, yoksa reformistler etkiler. Devrimci partilerin varlığı bunun için önemlidir.