Faşizmi doğru kavramak

26.12.2014 - 21:55
Haberi paylaş

Toplumsal sonuçları yıkıcı olabilecek bir olguya karşı mücadele etmek için, öncelikle o olguyu doğru analiz etmek gerekir. Kapitalizmin en yıkıcı olgularından birisi de faşizmdir. 1920'lerde ortaya çıkan faşizm, iktidara geldiği ülkelerde (Almanya, İtalya, İspanya) tam bir yıkıma neden oldu.

Ortaya çıktığı tarihsel koşullarda, doğaldır ki, faşizm teorisi üzerine çok tartışma yürütüldü. 1920'li yılların ortasında Alman sosyal demokrasisinin liderliği, Troçki'nin anlatımına göre faşizmin gücünü abartıp "bekleyiş ve kaçıştan oluşan savunma politikası" izlemiştir. Bu, işçi sınıfının kendine olan güvenine ve birliğine vurulan ilk büyük darbeydi. Stalinist Komintern'in sadık izleyicisi Alman Komünist Partisi ise faşizmi burjuvazinin en gerici kanadının diktatörlüğü olarak değerlendirmişti.

Bununla yetinmeyen Alman Komünist Partisi, içinde ilerici burjuvaların da olduğu halk cephesini (Komintern'in telkiniyle) faşizme karşı mücadele hattı olarak belirlemişti. Burjuvaziden ilericilik bekleyen Alman Komünist Partisi'nin tek hatası bu değildi. İşçi sınıfı için asıl yıkıcı sonucu olan "Sosyal Faşizm" teorisi 1920'lerin sonu 1930'lu yılların başında partinin esas propagandası olmuştu. Sosyal demokrasi ile faşizmi ikiz kardeş yapan bu teori, Alman faşistlerin yolunu açan asıl unsurdu.

Faşizm engellenebilirdi

Troçki, sosyal demokrasi ile faşizmi bir gören bu Komintern anlayışının ölümcül sonuçlara yol açacağını sürgün yıllarında gördü. Troçki, Alman Komünist Partisi'nin faşizme karşı sosyal demokrat işçilerin güvenini kazanarak birleşik bir mücadele yürütmesi gerektiğini savundu. Bütün çabasına rağmen, Troçki, sol muhalefet güçlerinin küçüklüğü ve Stalinist bürokrasi karşısında etkisiz kaldı; Alman faşistleri neredeyse ellerini kollarını sallayarak hiçbir engelle karşılaşmadan iktidarı gasp ettiler.

Almanya örneği gösterdi ki, faşizm üzerine kafa yormak beylik laflarla sürgit tartışmak değildi. Faşizm üzerine tartışmak ve doğru analiz etmek ölüm kalım meselesiydi. Dün olduğu kadar bugün de faşizmin doğru analizi oldukça önemli. Faşizm, kapitalizmin kendine özgü koşullarında ortaya çıkmış ve sonrasında ilelebet tarihe gömüşmüş bir olgu değil. Bir benzetme yapmak gerekirse, faşizm kapitalizmin ölümcül bir virüsüdür. Bu virüse neden olan etkenler ortadan kalkmadan tam anlamıyla faşist hareketlerden kurtulmak mümkün değildir. Bu, faşizm kapitalizm içinde durdurulamaz, engellenemez demek değildir. Aksine uyanık kalmak ve faşizmin panzehirini geliştirmek anlamına gelir.

Her baskı faşizm midir?

Türkiye'de sol, Stalinist Komintern'den ödünç aldığı fikirlerle her önüne gelene faşizm demiştir. Türkiye soluna göre baskıcı her devlet (hatta her araç) faşizmdir. Örneğin 12 Eylül askeri darbesi sadece sol değil, birçok kesim tarafından faşist rejim olarak nitelendirilmekte. Hatta daha ileri gidilip 12 Eylül'ün açık faşizm olduğu söylenmekte. 12 Eylül darbesi faşizmi açık hâle getirdiyse, kapalı da olsa faşizm demek ki her daim vardı. Faşizmin bu hatalı kaba analizi, gerçek faşizm tehlikesini göz ardı eder. Faşizmi en baskıcı rejimlerden ayırt eden fark, küçük ve önemsiz değildir. Faşizmin ortaya çıkışının ve iktidarı fethetmesinin kendine has koşulları vardır. Sadece Troçki değil, 1930'lu yıllarda soruna doğru bir şekilde yaklaşanlar, her türlü baskıcı rejim ve diktatörlükle faşizmi birbirinden kesin şekilde ayırmışlardır.

Troçki "sosyalizm devrimci umudun adı ise, faşizm de karşı-devrimci umutsuzluğun adıdır" der. Faşizm, ne yapacağını bilmeyen umutsuz küçük burjuva yığınları örgütler. Irkçılığı, milliyetçiliği temel motif hâline getiren faşizm, böylesine içi boş bir teoriyle küçük burjuva kitleleri aydınlatmaz. Gürültülü, anlamsız ajitasyonuyla kitleleri sersemleştirir ve hedefine ulaşmak için bir araç olarak kullanır.

Faşist hareketler tüm toplumsal hayata nüfuz etmeye çalışırlar. Dolayısıyla kendini bir sokak hareketi olarak geliştirir, sızdıkları bölgelerde paramiliter yöntemlerle her türlü hareketi ve düşünceyi dağıtıp paralize ederler (Çukurca'da asker ölümlerini bahane ederek sokakta terör estiren faşistler tam da bunu amaçlamaktadır). Sokak çeteleri zamanla faşizmin kolluk güçlerine dönüşür.

Umutsuz yığınlar

Kapitalizmin görece refah içinde olduğu dönemlerde, orta sınıflar (küçük burjuva kitleler) siyasal iklim nereden eserse oraya savrulurlar. İşçi sınıfı hareketi varsa, hareketin peşine takılıp işçi sınıfının önderliğini kabul ederler. Hareket yoksa, varolan egemen sınıfın fikirlerine eklemlenirler. Faşizm, istediği ortamı ekonomik krizlerde ve siyasal çalkantılı dönemlerde yakalar. Böyle dönemler umutsuzluğun otoriter bir şekilde hızla örgütlendiği dönemlerdir. Bu nedenle, faşizmin hep olmasını istediği sürekli kriz (ekonomik ya da siyasi) ortamıdır. Ortada bir kriz yoksa, faşist hareket elinden geldiğince kriz ve tedirginlik ortamı yaratmaya çalışır.

Faşizmi bakıcı rejimlerden ya da diktatörlüklerden ayıran en önemli özellik, reaksiyoner bir politik hareket olması ve tabana yaslanmasıdır. Dolayısıyla faşizm, basit şekilde baskıcı devlet aygıtı değildir. Gündelik hayatın faşist kitlelerce baskı altına alındığı, terörün toplumsallaştırıldığı bir rejimdir. Faşist iktidarda bütün işçi örgütleri, siyasal partiler, dernekler, parlamento v.s. en ılımlıları da dahil parçalanıp dağıtılırlar. Bu anlamda faşizm tekçidir. Kendi dışındaki hiçbir siyasal akımın yaşamasına izin vermez. Patolojik üstün ırk teorisiyle, toplumu hiyerarşik biçimde homojenleştirir ve nihai olarak yaslandığı küçük burjuva kitlelerinin iktidarını değil, büyük sermayenin kârlarını garanti altına alır.

Güvenlik güçlerini kullanarak toplumu baskı altına alan baskıcı rejimlerle, taban gücünü harekete geçirerek toplumu baskı altına almaya çalışan faşizm arasındaki temel ayırt edici özellik görülmezse, faşist hareket kendini engelsiz geliştirir.

Türkiye'de faşizm

Türkiye'deki sorun da budur. Kapalı faşizmden açık faşizme, yeşil faşizmden sivil faşizme ve buna benzer her türlü hatalı ve yanıltıcı faşizm teorisi gerçek tehlikeyi gözlerden saklar. Türkiye'de faşizmin adresi MHP'dir (küçük olmakla birlikte BBP). %10'luk seçim bandında bile yarattığı toplumsal terör, tedirginlik ve korku stratejisi düşünüldüğünde, faşizmin klasik tüm argümanlarına sahiptir MHP. Faşizm toplumda korku ve paniği hakim kılmak için düşmanlar üretir. Alman Nazileri için bunlar Yahudiler, romanlar, eşcinseller, komünistler, sendikacılar v.s. idi. MHP için de bu kesimler düşmandır. Bugün ise Kürtleri baş düşman göstererek, ne yaptığını bilmeyen küçük burjuva yığınlarına ajitasyon yapıyor.

Faşist hareketlere karşı ne sekter ne de onu sıradan gören bir anlayışla mücadele edilebilir. MHP'yi sıradanlaştırma işi, belki bir gün işine yarayacağını düşünen burjuvazinin ve medyasının işi olabilir. Faşizm kendi denetiminde olmayan kitle mücadelelerinden ölümüne korkar. Bu nedenle hakları için sokağa çıkan işçi sınıfı olsun, barış için bir araya gelen kitlelerin gösterileri olsun, ırkçı-milliyetçi havayı dağıtacak panzehirdir. Bu nedenle büyük bir barış gösterisinin düzenlenmesi, sokakta terör estiren ırkçı çetelere en iyi yanıt olacak, onları sokaklardan temizleyecektir.

Ahmet Yıldırım

(Bu yazı Sosyalist İşçi'nin 423. sayısından alınmıştır.)

Bültene kayıt ol