Komünist Manifesto'nun kaleme alındığı 1848 yılından beri hemen her yıl, Marksizm'in gününün geçtiği, analizlerinin yanlış olduğu anlatılır.
Her on yılda bir çürüdüğü, aşıldığı ilan edilir.
165 yıl, bir geleneğin aşıldığını ve günü açıklamaktan uzak olduğunu kanıtlamaya uğraşmak için çok uzun bir süre. Bu sürenin uzunluğu, Marksizm'in eskidiğini ilan edenlerin tuhaf bir uğraş içinde olduğunu gösteriyor.
Marksizm canlı, dinamik bir dünya görüşü, önermelerinin eskiyen, günümüzü açıklamaktan uzak olan yanları olduğu doğru. Ama aynı şekilde, sürekli gelişen ve tarihin testinden haklılığını kanıtlayarak çıkmasını sağlayan devrimci bir öze sahip bir dünya görüşü olduğu da doğru.
Marksizm bir dogma değil, önermelerinin yanlışlanması potansiyelini de içerdiği için bilimsel olan bir bakış açısı.
Bu bakış açısının temeli, sanıldığı gibi tarihin motorunun sınıflar arasındaki mücadele olduğu tezi değil. Toplumun doğal ve ekonomik evriminin kapitalistlerle işçiler arasında modern çağa özgü keskin bir sınıf farklılaşmasını ürettiği de değil.
Marksizm, Marks'ın da özellikle vurguladığı gibi, kapitalizmin ilk kez sınıf farklılıklarını ortadan kaldırabilecek bir toplumsal sınıfı, işçi sınıfını tarih sahnesine ittiğini ve işçi sınıfının kapitalist devlet aygıtını yıkarak, iktidarı kendi demokratik öz yönetim organlarında toparlayan bir siyasal ve sosyal eylemle, sınıfsız bir topluma giden yolun taşlarını döşeyebileceğini anlatır.
Marks ve Engels'in kapitalist üretim sürecini tahlil ederek vardıkları sonuç budur.
2008 yılında şok edici etkileriyle yaşanan küresel kriz; Marksizm eleştirmenlerine "acaba Marks haklı mıydı?" dedirtebilir. Bize düşen, bu sorunun burjuvazinin akademisyenlerince ilk kez sorulmadığını, kapitalizmin büyüme dönemlerinde Marksizm'in ölümünü ilan edenlerin, krizin iyice göze battığı dönemlerde ""yok öyle değilmiş" demelerinin anlamsız olduğunu, Marksizm'in güncelliğinin sosyal devrimin güncelliğiyle birlikte anlaşılabileceğini anlatmaktır.
Yıldız Önen
(Sosyalist İşçi - 458. sayı)