4 Aralık 1945: Tan Matbaası, CHP'nin kışkırtmasıyla yakılıp yıkıldı

04.12.2015 - 08:35
Haberi paylaş

İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte dünyada oluşan yeni politik ortam, Türkiye'de de "Milli Şef"in otoriter/baskıcı yönetiminde ister istemez bazı gevşemelerin meydana gelmesine neden oldu.

"Milli Şef" iktidarından kurtulmak isteyenlerin oluşturduğu demokrasi cephesinin görüşleri, Tan Gazetesi ve Görüşler dergisi ile birlikte tartışılır hâle gelmişti.

Baskın çağrısı

Ancak tek parti dönemi, oluşan demokrasi atmosferine fazla taviz vermek niyetinde değildi. Aksine, demokrasi hareketini şiddetle ezmek niyetinde olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Bu konuda yapılan İlk eylem, Tan Matbaası baskınıydı. Türkiye'nin demokratikleşme sorununun mihenk taşı olacak saldırı, bizzat Cumhuriyet Halk Partisi öncülüğünde hayata geçirildi.

3 Aralık 1945 günü, CHP'nin sesi olan Vatan Gazetesi'nde Hüseyin Cahit Yalçın imzasıyla, "Kalkın ey ehl-i vatan" başlıklı bir makale yayınlandı. Yalçın, "memleketini sevenleri komünistlere karşı mücadeleye" çağırıyordu. Yalçın'ın hedef gösterdiği komünistler, Tan Gazetesi'nin sahibi olan Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftiydi.

Yalçın'ın çağrısı üzerine hemen aynı gün İstanbul Üniversitesi'nde aynı çağrı yapıldı, sınıflarda "Kalkın ey ehl-i vatan" yazısı dağıtıldı. Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, İlhan Selçuk gibi isimler o dönem İstanbul'da üniversite okumaktaydı.

Baskının kışkırtıcılarından olan Cumhuriyet Gazetesi, "vatandaş hassasiyeti"ni, TKP'nin çıkardığı Görüşler adlı dergiye karşı yürüttüğü karalama kampanyası ile örgütlüyordu. Cumhuriyet Gazetesi, saldırıdan bir gün önce, Görüşler Dergisi'nin komünistliğini ortaya koymak için akıllara zarar tahliller yapıyordu: "Görüşler kelimesinin 'G' harfi ters çevrildiğinde ve bir kısmı parmakla örtüldüğünde orağa benziyor. Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar. 'Yeni Dünya' ve 'Görüşler' kızıl propaganda organlarıdır."

Tan Matbaası yakılıp yıkıldı

Böylece 4 Aralık günü CHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından örgütlenen faşistler, ellerinde demir çubuklar, baltalar ve kırmızı boyalar olduğu hâlde Tan Matbaası'na doğru yürüyüşe geçtiler. Güruhun içinde Süleyman Demirel, bir dönem bakanlık da yapan Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Birgit, yine eski CHP'li bakanlardan Ali İhsan Göğüs ve Ergenekon davasında yargılanan Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk da bulunuyordu. Baskının nasıl gerçekleştiği, Zekeriya Sertel'in anılarında anlatılmaktadır:

"4 Aralık 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar. Görevlerini yapmaya kalkmadılar. Göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makinaları balyozlarla kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler. Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle (Serteller nerede?) naralarıyla bizleri aramaya koyuldular. Amaçları, bizi çırılçıplak soyup üzerimize kırmızı boya dökmek ve sonra önlerine katıp sokaklarda (İşte kızıllar,) diye sergilemekti."(Hatırladıklarım, Zekeriya Sertel, Remzi Kitabevi, 2000)

Faşist güruh daha sonra Sabahattin Ali ve Cami Baykurt'un sahibi olduğu 'La Turquie' gazetesini de tarumar ettikten sonra Kadıköy'e geçip Serteller'in evini basmaya kalkıştı. Artık Sertel çifti için değil Tan gazetesini çıkarmak, Türkiye'de yaşama imkânı kalmamıştı.

Görüşler Dergisi'nin yazarlarından Aziz Nesin, üç yıl sonra "Ey Türk Faşisti" başlıklı yazısıyla baskını şöyle kaleme aldı:

"Ey Türk Faşisti! Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin hazinesidir. Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanı başında bulacaksın.

Meydanlarda, kitaplarını yaktığın, namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabi tutulabilir. Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir. Bütün malları mülkleri zapt edilmiş matbaaları yıkılmış, gazeteleri kapatılmış, evleri tarumar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Amerika'dan borç dahi alınabilir. Hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenilebilir.

Ey faşist yumurcakları! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi bütün bu yapılanları kafi görmeden, vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma, balta, Halk Partisi"nin ambarlarında mevcuttur."

Baskının örgütleyicilerine ne oldu?

Tan Matbaası'nın yakılıp yıkılmasının belli başlı örgütleyicilerinden biri olan Orhan Birgit, bu olaydan 10 yıl sonra 6/7 Eylül Olayları'nda boy gösterdi. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun "Muhteşem bir özel harp operasyonu idi" diye tarif ettiği bu olaylar ile İstanbul Rumları ülkeden kovulmuş, Anadolu'daki Hıristiyan halkların kökü bu şekilde neredeyse tümüyle kazınmıştı. Birgit, bu esnada Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin ikinci başkanıydı.

Birgit, bu "üstün gayretleri"nin ödülü olarak CHP milletvekili oldu, sonra da bakanlık yaptı. Orhan Birgit halen Cumhuriyet gazetesinde yazıyor. Aynı zamanda Aydın Doğan Vakfı'nın Yürütme Kurulu Üyesi.

"Ben yürüdüm, ama binaya gitmedim, Tan'ı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu" diyen İlhan Selçuk, Cumhuriyet Gazetesi'nin imtiyaz sahibi ve başyazarı oldu. 2000-2005 yılları arasında hazırlanan darbe planlarından dolayı, Cumhuriyet yazarları ve bazı komutanlar ile birlikte Ergenekon davasında yargılanan Selçuk, bir süre önce hayatını kaybetti.

Süleyman Demirel, bir röportajında, "Elebaşı değildik, ama bu olaya katıldığımız doğrudur; bir öğrenci hareketiydi" diye anlatıyor, topluluktaki yerini. Ancak, baskında yer alanların devletin yüksek mevkilerine terfi ettiklerini kabul etmiyor.

Bültene kayıt ol