Son yıllarda 19. yüzyılın ortalarındaki Amerikan İç Savaşı ve 1960’lardaki sivil haklar hareketi hakkında çok sayıda film vizyona girdi, dahası da girmek üzere.
Bu furyanın ardında 2014’ten beri siyahlara dönük polis şiddetine karşı gelişen ve yaygınlaşan hareketin, ölümlere karşı bazen açık birer isyan hâlini alabilen tepkilerin tesiri olduğunu iddia etmek mümkün.
Bu furyanın güncel politik durumla olası ilişkisini çarpıcı kılan şey köleliğin kaldırılması, ırk ayrımı yasaların iptali, oy hakkının tanınması gibi siyahların ‘basit’ eşitlik taleplerinin nasıl da yüzyıllara dayanan, köklü, çetin ve hâlâ süren bir mücadelenin konusu olduğu.
Son dönemde konu hakkında izlediğimiz, ses getiren filmlerde kölelik karşıtı mücadeleye dair farklı yaklaşımlar söz konusuydu. Tarantino’nun ‘Zincirsiz Django’su köleliğe karşı bireysel intikam eylemlerini yöntem olarak öne çıkarırken, aynı yıl vizyona giren Spielberg’in ‘Lincoln’ filmi köleliğin kaldırılmasını ‘fedakar’ bir devlet adamının aldığı risklere, iyi beyaz yöneticilerin yasal değişikliklerle eşitlik getirmelerine indirgiyordu. Siyahların yani kölelerin ortak mücadelesinin izlerini bu filmlerde ne yazık ki göremedik.
Aşağıdakilerin deneyimi
Yakında Türkiye’de ‘Özgürlük Savaşçısı’ adıyla vizyona girecek olan ‘Free State of Jones’ filmini öncekilerden ayıran şey bu mücadeleyi konu etmesi. Açlık Oyunları serisinin yönetmeni olan Gary Ross’un son filmi, uzun ve kanlı bir savaşın ortasında siyah kölelerin ve ölümden, savaş vergisi adına hasatlarının gasp edilmesinden gına gelmiş beyaz köylülerin ortak mücadelesini anlatıyor. En heyecan verici kısmı, konunun gerçek bir deneyime dayanıyor olması.
ABD’nin güneyinde 19. yüzyıl ortalarında büyük toprak sahiplerinin pamuk, tütün, şeker kamışı çiftliklerinde üretim kölelerin emeğine dayalıdır. Kuzeydeyse sanayileşmenin ve yeni ekonomik koşulların getirdiği işgücü ihtiyacı, kuzey egemenleri arasında köleliğin kaldırılmasından ya da hiç değilse sınırlandırılmasından yana bir eğilim doğurur. ABD’yi oluşturan bu iki bölge arasındaki toplumsal-ekonomik gerilim ve egemen sınıfın fraksiyonları arasındaki çekişme, zaman içerisinde açık bir siyasal ihtilaf hâlini alacak ve güneydeki bazı eyaletlerin bağımsızlığını ilan etmesiyle bir iç savaşı tetikleyecektir.
Filme esin veren olaylar güneydeki Mississippi eyaletinin Jones bölgesinde yaşanır. Kölelik karşıtı Newton Knight, dedesi bölgenin en büyük köle sahibi olmasına rağmen köleye veya aileden gelen bir zenginliğe sahip olmayan sıradan bir çiftçidir. İç savaş sırasında kaçak kölelerle ve kendisi gibi ordudan firar edenlerle bölgenin bataklıklarında saklanarak örgütlenir, silahlanır.
Küçük çiftçiliğin hâkim olduğu bu bölgeden birçok asker ordudaki kötü koşulların, cephe gerisindeki eşlerinin ve çocuklarının yaşadığı sefaletin etkisiyle firar etmeye başlar. ’20 köle kanunu’ da mücadeleyi körükleyen önemli faktörlerden birisidir. Kanuna göre 20 ve üzeri köleye sahip olanlar askeri hizmetten muaf tutulur. Zenginlerin kendi çıkarları için başlattıkları savaştan muaf olmaları, daha fazla yoksulun ölümü demektir. Filmde Newton Knight bu eşitsizliğe, zenginlerin savaşlarında yoksulların ölmesine tepkisini defalarca ortaya koyar.
Birleşik mücadele
Zamanla, Güney yöneticilerinin sert politikalarından ailelerini ve mülklerini korumak isteyen komşu bölgelerden köylüler de harekete katılır. Knight liderliğindeki örgüt siyah beyaz, kadın erkek hep birlikte Güney ordusuna karşı savaşır, köylülerin vergi gerekçesiyle el konulan ürünlerini ele geçirip yeniden köylülere dağıtır. Kontrol ettikleri bölgelerde kendi özgür yönetimlerini ilan ederler. Filmde ‘özgür Jones devleti’ sadece ırksal eşitliği değil ‘bir insan fakirken diğeri zenginleşemez’ gibi sınıfsal eşitliği de temel alan ilkelerle ilan edilir.
İsyana dair bazı detaylar üzerinde tarihsel tartışmalar olsa da, savaş sırasında toplumsal eşitsizliklere dönük bu kalkışmanın, savaşa karşı köylülerin tepkilerinin kaçak kölelerin isyanıyla birleşmesinin radikal içeriği ortada. Savaşın bitmesiyle güneyde ‘yeniden inşa’ denen dönem başlıyor. Bu dönemde kuzey ordusunun işgali altındaki güneyde siyahlar siyasal haklar için mücadeleye devam ediyor. Ancak kuzey sanayicileriyle güneyin toprak sahiplerinin uzlaşması bu dönemi sona erdiriyor. Irkçı Klu Klux Klan’ın terörü, yeniden birleşmiş devletin beyaz toprak sahiplerine arka çıkması, siyahların bu özgürlük deneyimini yarıda bırakıyor.
Filmde köleliğin sözde ‘özgür’ sözleşme ilişkisiyle yeniden doğuşu, siyahların siyasal haklarının ellerinden alınması ve terörle sindirilmesi sert bir dille aktarılıyor. Newton Knight bütün bu süreçte, kazanılması ancak yüz yıl sonra sivil haklar hareketinin canlanmasıyla mümkün olacak haklar için mücadele ediyor.
‘Free State of Jones’ egemenlerin tarihinin gölgesinde kalmış bir mücadele deneyimini gündeme getirerek ırk ayrımcılığının savaşla, toplumsal eşitsizliklerle ne denli iç içe geçmiş olduğunu ortaya koyuyor. Film, bu ırksal ve sınıfsal eşitsizlik düzeninin Amerikan tarihine yayılan sürekliliğini de trajik bir dille aktarıyor. Bunu yaparken de Amerikan sinemasında yaygın devlet merkezli reformcu, liberal yaklaşımdan uzak kalarak sıradan insanların ‘aşağıdan’ mücadelesine odaklanıyor.
Meltem Oral
(Sosyalist İşçi)