Korku filmleri neden aile evini resmetmeyi sever?

07.09.2024 - 13:44
Haberi paylaş

Son on yılda, yönetmen çeşitliliğini gözle görülür bir şekilde içeren bir biçimde, korku türünde bir canlanma yaşandı. Bu filmlerin çoğu aileyi oluşturan unsurları bilinçli olarak eleştiriyor ve tabu konuları gün ışığına çıkarıyor. Bu kadar dehşet verici filmlere ilham veren bu kurumun özelliği nedir?

Aile bir cennet ya da cehennem olabilir, genellikle her ikisinden de biraz vardır. Hollywood bize bir cennet göstermeyi sever, ancak korku türü de bu cennette zengin bir malzeme kaynağı bulur. Görünürde korku filmlerinde katı bir ahlak anlayışı vardır. Cinsel bir geçmişiniz mi var? Vahşice ölmeye hazır olun.

Biyolojik olarak akraba olmadığınız birini ailenizin evine mi davet ettiniz? Son duanızı edin. Ne yaparsanız yapın, çocuk bakıcısı tutmayın. Tüm bunlar tehdidin dışarıdan geldiğini gösterir. Ancak kötülüğün kaynağının ailenin kendisi olduğuna dair ipuçları da çoğu zaman bulunabilir.

Stanley Kubrick'in The Shining (Cinnet) filminde Torrance ailesi, perili Overlook Oteli'ne gelmeden çok daha önce bir istismar cehennemidir. The Exorcist'te (Şeytan) 12 yaşındaki Reagan bir iblis tarafından ele geçirilir, ancak ilk sahneler annesiyle arasındaki hoşnutsuzluğu ortaya koyar. Reagan'ın ele geçirilmesi, ergenlik ve yaklaşan kadınlık beklentileri için güçlü bir metafordur.

Bedensel değişiklikler, kötü cilt, öfke patlamaları, garip sıvı atılımları... Tanıdık geliyor mu? Şeytan kovulduktan sonra Reagan, kızlık çağının uysal, kibar ve itaatkâr bir örneğidir. Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj haklarına yönelik saldırıların ardından bu yıl zorunlu hamilelikle ilgili üç korku filminin gösterime girecek olması dikkat çekici.

The First Omen (İlk Kehanet) ve Immaculate (Arınma) filmlerinde kadınlara ilaç veriliyor, hamile bırakılıyor ve hamileliklerini sonlandırmaya zorlanıyorlar. Apartman 7A ise Rosemary'nin Bebeği'nin öncesini anlatıyor ve bir kadın şeytani bir tarikat tarafından Şeytan'ın dölüyle hamile bırakılıyor. The Babadook (Karabasan), annelik konusundaki ikircikliliği hesaba katması açısından dikkat çekiyor. 

Aile kurumu mahremiyet kavramına dayanır: Kapalı kapılar ardında olup bitenler kimseyi ilgilendirmez. Bu, gerçek dehşeti maskeleyebilir ve özellikle bedenlerini ve arzularını keşfeden gençler için çok fazla mahcubiyete yol açabilir.

Bir tür olarak korku, böylesi zor ve rahatsız edici duyguları ifade etme konusunda özel bir yeteneğe sahiptir. Ancak daha ileri de gidebilir.  Jordan Peele'in 2017 yapımı Get Out (Kapan) filminde beyaz, üst sınıf aile kötülüğün kaynağıdır. Onlar aynı zamanda sistemi, beyaz üstünlükçü Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yönetici sınıfı temsil eder. 

Peki canavar kimdir ya da nedir? Nevrotik anne mi yoksa şiddet yanlısı baba mı? Yoksa bunun yerine bu dinamiklerin ortaya çıktığı topluma bakabilir miyiz?

Canavarlığı tanımlamanın farklı yolları vardır: Kötülüğün kaynağı ya da sistemleri altüst eden bir şey olarak tanımlanabilir. Karl Marx, sermayeyi ölümsüz bir vampire ve doymak bilmeyen bir kurt adama benzetmişti ama aynı zamanda Komünist Manifesto'da Avrupa'ya musallat olan bir hayaletten, egemen sınıfın bu şeytanı bünyesinden çıkarmak için örgütlendiği komünizm hayaletinden de söz etmişti.

Korku filmlerinin yeniden canlanması, sistem eleştirisi için harika bir çıkış noktası sağlayabilir ve belki de 21. yüzyılda kapitalizme musallat olan bazı hayaletleri teşhis edebilir.

Sally Campbell

Socialist Worker’dan çevrildi

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol