Dune ve "kahraman kurtarıcı"

25.04.2024 - 11:02
Haberi paylaş

Frank Herbert’in yazdığı ve ilk kitabı 1965 yılında yayınlanan Dune serisi, Denis Villeneuve’ün yönetmenliğini üstlendiği, bu yıl ikinci kez beyaz perdeye taşınan ve gişe rekorları kıran filmler sayesinde, yeniden azımsanamayacak bir popülerlik kazandı. 

Dune’un politik ve ekolojik eleştirileri, tam da kapitalizmin çoklu krizler yaşadığı günümüz dünyasında, beyaz perde ile popüler kültüre dönüşünü son derece ilginç hale getiriyor.

Yayınlandığında Hugo ve Nebula ödüllerini kazanan, dünyanın en çok satan bilim kurgu kitaplarından biri olan Dune’da pek çok farklı tema bulabiliyoruz: din, savaş, çevre ve ekoloji, politik çatışmalar, sömürgeleştirme… Feodal yapılar, emperyal mandalar ve kritik bir kaynağın tekelci kontrolü tarafından çerçevesi çizilen Dune evreni, politik pek çok tartışma için son derece verimli bir zemin sunuyor.

Bütün bu temaların iç içe geçtiği bir metin olması, Dune’un yayınlandığından bu yana çok farklı şekillerde yorumlanmasına yol açtı. Kimileri kitabı öjeniyi öven Oryantalist bir rüya olarak görürken, diğerleri kahraman kültünü eleştiren ve ihanete uğrayan devrimci hayalleri anlatan bir hikaye olarak değerlendirdi. 

Frank Herbert ise birçok kez Dune’un ana temasının, “süper kahramanın tehlikeleri” olduğunu dile getirdi. Herbert, romanı ortaya çıkaran kıvılcımın, “süper kahramanların insanlık için bir felaket olduğu” inancı ve bir kahramanı yücelten mit yaratma dürtüsünün, kaçınılmaz olarak “demagoglardan, fanatiklerden... ve masum ya da o kadar masum olmayan seyircilerden” oluşan, zehirli ve totaliter bir toplumsal sistem yaratışını dramatize etme arzusu olduğunu söylüyor.

Denis Villeneuve’ün filmi de toplumsal dinamikleri ve çok uluslu bir imparatorluğun karmaşık mekanizmalarını inceleyerek, “toplumun kaderini" şekillendirmede inancın ve liderlerin etkisi hakkında sorular gündeme getiriyor ve izleyicileri Herbert'in kurgusal dünyası ile kendi toplumsal yapılarımız arasındaki paralellikler üzerine düşünmeye davet ediyor. 

Film, Paul'un kişisel yolculuğunu güç, din ve kader temalarıyla iç içe geçirerek yalnızca "kahraman kurtarıcı" arketipine meydan okumakla kalmıyor, aynı zamanda izleyiciyi toplumların kahramanlarını inşa etmekte kullandığı mekanizmaları incelemeye çağırıyor.

Bu nedenle, belki de hem kitabın hem de filmin verdiği cevaplardan çok, sorduğu sorulara odaklanmamız gerekiyor. 

Irmak Yavlal

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol