Hakan Güngör, Evrensel'de, Roni Margulies'in 30 yılı aşkın süredir biriktirdiği görsellerden oluşan 'The Terrible Turk-Batı’nın Gördüğü Türk' kitabı üzerine yazdı.
Yazı şöyleydi:
Batı’nın doğuya bakışı, doğuyu ve doğuluları algılama biçimi hep tartışma konusu oldu. Önceleri, doğu masalsı, efsanevi, korkunç, büyülü ve gerçeküstüydü. Resimde, edebiyatta doğunun kendine özgü yapısı, kimi zaman küçümsenerek, kimi zaman abartılarak anlatıldı. Bu durumun sistematik hale gelişinde kuşkusuz emperyal bir yan vardı. Elde edilmek istenen topraklar yahut her an kapıya dayanabilme ihtimali olan düşmanlar söz konusuydu ve artık doğuya yolculuk eden bir batılı, önceden kafasında tasarladığını görüyordu doğuda; doğuda olanı değil.
Barbarlar Avrupa'nın kalbinde
Roni Margulies’in Everest Yayınları’ndan çıkan “The Terrible Turk” adlı, “Batı’nın Gördüğü Türk” alt başlıklı kitabı; bu duruma, “şarkiyatçılığa” dair önemli veriler içeren bir eser. Margulies, tam 30 yıl boyunca üzerinde “korkunç Türk” imajını taşıyan objeleri biriktirmiş. Bu koleksiyon zaman içinde öylesine dikkat çekici “parçaları” içerir hale gelmiş ki, Margulies, üzerine bugüne dek pek çok çalışma yapılan, batıdaki, doğulu ya da Türk imajına dair çok önemli ipuçları verecek bu kitabı kaleme almış.
Kitap, Avrupa’daki “Korkunç Türk” imajının ortaya çıkışına dair tahminler yürütüyor, bu imajın özellikle yoğunlaştığı dönemlerin üzerinde dikkatle duruyor. Kitapta da belirtildiği gibi, Avrupa’nın “Korkunç Türk” imajının ortaya çıkışı belki daha da eskiye dayanıyor ama ayan beyan hale gelişi 1453 sonrasında oluyor. İstanbul’un Türkler açısından fethi, Avrupalılar açısından düşüşü; her iki tarafın tarihine de kuşkusuz farklı kaydedilmiş oluyor. Avrupa bu olayı, “Barbarların artık Avrupa’nın kalbinde olması” diyerek yorumluyor.
Çok katmanlı ve çok zengin bir olumsuzluk ifadesi
Türkler, batıda uzunca bir süre “barbar, eli kanlı” diye anılır. 19. yüzyıla gelindiğinde ise siyasal gücünü kaybetmekte olan Osmanlı’nın batıdaki imajında kimi farklılıklar göze çarpar. Batının nazarında Türkler hâlâ “eli kanlıdır”, “korkunçtur”, ama aynı zamanda “tembeldir, şehvet düşkünüdür.” Harem tasvirleri de sık sık yer alır görsellerde. Pek tabii “hasta adamdır.”
Bu bakış batının salt Türkleri ele alış biçimi değildir. Bir yandan doğuda sömürgeciliğin, ileri karakolların aklanması çabası da vardır. Öyle ya, batı kendince teşhisi koymuştur; bu korkunç, tembel ve kendini yönetmekten aciz “hasta adamı” iyileştirecek olan batıdır.
Margulies, batıdaki Türk imajına dair şunları söylüyor: “Batı’nın tüm ülkelerinde Türk sözü çok çeşitli bilinç ve anlam düzeylerinde, çok katmanlı ve çok zengin bir olumsuzluk sözüdür. (…) Önünde ‘terrible (korkunç)’ sıfatı bulunsa da, bulunmasa da, ‘Türk’ sözünü duyan bir batılı önce sıfatı da duyar.” Bu tür kökü yüzyıllara uzanan yaklaşımların şarklı açısından ciddi etkileri olduğu da kesin.
Bilhassa Doğulu toplumların Batı’dan nasıl görüldüğü meselesine bu kadar kafa patlatması da boşuna değil. Türkiye’de yaşanan bir olayda, olayın kendi vahametinden çok “Dünyaya rezil olduk” kaygısının ağır basmasının altında bu “imaj” meselesi yok mu?
Margulies’in kitabındaki görseller; defaatle incelenmeyi hak ediyor. Bu görsellerin, görsellerdeki temsiliyetin arka planı da dikkat çekici örnekleriyle ele alınıyor. Batılı seyyahların, yazarların, sanatçıların, bilim insanlarının “Türk”e dair izlenimleri ve dahi Avrupa’daki ırkçılığın gündelik yaşamdaki karşılığı açısından oldukça zengin bir kitap bu. “The Terrible Turk-Batı’nın Gördüğü Türk”, bir yanıyla “açıklamalı” bir şişman, fesli, tembel, fesat ve eli kanlı adamlar albümü. Kitabın önemi de, açıklamaları, bu flu ve dezenforme edilmiş fotoğrafları kendi paslı objektifinden çekenin yapmıyor oluşundan geliyor.
Şarklının Şarklıya ettiği
Margulies’in kitabı muhteviyatı gereği Batı’nın Şarklıya bakışını ele alıyor.
Batı kültürü resme teşvik ettiğinden olsa gerek, kendi ön yargılarına dair ipuçlarını görsel olarak kolaylıkla önümüze çıkarıyor. Şark’ta ise daha çok dile bakmak gerekiyor. Ön yargılar söz konusu olduğunda Şarklının Şarklıya bakışında da benzer tavırlar kuşkusuz göze çarpıyor? Türkçede Kürt’ün, Ermeni’nin, Çingene’nin yer alış biçimlerine bakıldığında dile yansımış, ardından da dille tekrar tekrar üretilmiş Batı’nınkine benzer bir ırkçılık ve ayrımcılık göze çarpar. Konu “şarkiyatçılık” olunca, aslında Şarklı başlı başına mağdur ve masum da olmuyor. Mefhumlar karmaşıklaşıyor. “İş Arap saçına dönüyor o halde” diye düşünenler olacaktır. Bu noktada bir kez daha düşünmeliler. “Arap saçı” ifadesi hakikaten masum mu?
Şarklıyı gözetim altında tutmak isteyen Batı
Roni Margulies, konuyu ele alırken Edward Said’in “Şarkiyatçılık” kitabından yararlanmayı pek tercih etmemiş ancak Said’in tanımlamaları ve tespitleri bu kitabı da tamamlayıcı nitelikte. Said, Batı’nın Şark’a bakışına dair şunları yazıyordu: “Cromer ve Balfour’un dilinde Şarklı, (mahkemelerdeki gibi) yargılanan, (ders kitaplarındaki gibi) tasvir edilen, (okullarda ya da cezaevlerindeki gibi) gözetim altında tutulan, (hayvan bilim kılavuzlarındaki gibi) resmedilen bir şey olarak betimlenir. Bu durumların her birinde dikkat çekici olan, Şarklının egemen çerçevelerde kapsanması, bu çerçevelerce temsil edilmesidir.” Nihayetinde batılının baktığı yerden doğu “Kendi kendini yönetemeyen insanların yaşadığı dehşetengiz yerdi. Oraya “medeniyet” ve “barış” götürülmeliydi.