Türkiye edebiyatının en önemli yazarlarından Yaşar Kemal, tedavi gördüğü hastanede bugün hayatını kaybetti.
Romanları onlarca dile çevrilmiş olan Yaşar Kemal 92 yaşındaydı. 14 Ocak 2015 günü solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu nedeniyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kaldırılmıştı. Yapay solunum cihazına bağlı olarak uyutuluyordu.
Yaşar Kemal ayrıca hem sosyalizm hem de Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bir neferiydi.
Nasıl bir sosyalizm?
Yaşar Kemal, bir söyleşisinde Türkiye'de bir Marksist partiye ihtiyaç olduğunu söylüyordu. Aynı söyleşideki "Nasıl bir sol modelden yanasınız?" sorusuna, verdiği yanıt “hangi sosyalizm”den yana olduğunu açıkça gösteriyordu:
"Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağımsızlığı, ülke bağımsızlığı, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık... Sosyalizmin başka bir anlamı yok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım."
Sovyetler Birliği’nin çökmesinin, sosyalizmin de çökmesi anlamına gelmediğini, bilakis dünya sosyalizminin zaferi olduğunu 1993'teki bir söyleşisinde ifade ediyordu.
Barış mücadelesi
25 Mayıs 2013 tarihindeki Demokrasi ve Barış Konferansı çağrıcıları arasında yer alan ancak rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Yaşar Kemal, şu mesajı göndermişti:
“Bugün sizinle birlikte olamadım, sizlere de her fırsat buldukça söylediğim, yazdığım düşüncelerle sesleniyorum. Dileğim bu sözlere gerek kalmayacak günlerin gelmesi…
Hep dedim ve diyorum, dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin kendine özgü bir rengi, bir kokusu vardır. Dünyamız, bu bin çiçeğinden dolayı güzel, zengin, çeşitlidir. Kültürler her zaman birbirlerini beslemişlerdir. Kültürlerin alışverişi kültürlerin birbirini ezmesi değil, birbirlerini zenginleştirmesidir, beslemesidir. Bir çiçeğin yok edilmesi dünyadan bir rengin, bir kokunun, bir aşılanmanın da yok edilmesidir. Kültürü yozlaşmış bir halk, dumura uğramıştır, yaratıcı gücü kalmamıştır, ölüme mahkum edilmiştir. Bir kültürün yok edilmesi insanlığımızdan da bir parçanın yok edilmesidir.
Bir toplum, hoşgörüsü kadar güçlü, sağlam, haklıdır. Zulmü kadar zalim, yaratıcılıktan yoksun, zayıftır. Irkçılık ise en korkunç hastalıktır. İnsanlık yıkımının altında, insanların yüreğine nefret tohumlarının altında ırkçılık vardır. Türkiye’yi düşünce düşmanlığına, demokrasi düşmanlığına itmekte, kuşaklarımızın bağışlayamayacağı felaketlerde ırkçılığın büyük payı olmuştur.
Bize gereken demokrasicilik oynamaya kalkışmadan, demokrasi kisvesi altında hiç bir gayri insani baskı düzeni sürdürmeyen demokratik bir düzenin kurulmasıdır. Demokrasi bir gereksinmedir. Demokrasi bir denge düzenidir. İnsanların onuruyla yaşadığı, kimsenin temel insan haklarından yoksun bırakılmadığı bir düzendir.
Onuruyla yaşamak, kendi dilini ve kültürünü de onurla taşımak ve yaşatmak demektir. Bu temel bir insan hakkıdır. Bir dil de salt konuşulmakla yaşamaz. Bir dilin yaşaması için, o dilde eğitim olması, dil kurumları, akademileri, enstitüleri olması gerekir.
Yirmi yıldan fazladır Kürt sorunu konusunda yazdıklarımı Bu Bir Çağrıdır kitabımda bir araya getirdim. Önsözde söylediklerimin bazılarını size tekrarlıyorum:
Çok hatalar yaptık ama umutsuzluğa düşmenin bir gereği yok. Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu evrensel insan haklarından, düşünce özgürlüğünden geçer. Dilini ve onurunu istemek en temel ve doğal haktır….
Bu ülkede yaşayan herkesin diline, dinine, tüm insan haklarına sahip olduğu, onuruyla yaşadığı gerçek bir demokraside çözülmeyecek sorun yoktur. Hele ki habire itildiği çözümsüzlüğe kardeşlik bağları ile direnen Türklerle Kürtler arasında…
Ey Türk halkı, Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar, sözüm hepinizedir… Bugün bu ülkede yaratıcılığımız eksilmişse, vicdanımız vurdumduymaz olmuşsa, şiddet hayatımızın her alanında üstümüze çökmüşse, hiçbir kuruma güvenimiz kalmamışsa, bunlar bir kuşak ömrü süregelen bir kirli savaşın insanlığımızda açtığı yaralardır.
Ben diyorum ki, bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim.
Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir.”