Nor Zartonk üyesi Sayat Tekir, Marksist.org'a Kamp Armen direnişini, Türkiyeli Ermenilerin taleplerini ve sosyalistlerin Ermeni Soykırımı'na bakışını anlattı.
Röportaj şöyleydi:
Nor Zartonk, Kamp Armen için ne talep ediyor? Gasp edilen Ermeni varlıklarının geri alınması için nasıl bir mücadele öneriyor?
Biz sadece Kamp Armen için değil, gasp edilen tüm Ermeni varlıkları için de mücadele ediyoruz. Kamp Armen'in direnişi öne çıktı. Ama diğer taraftan bir çok gasp edilen malın geri alınması için Ermeni toplumu içinde yürütülen çalışmaların içerisindeyiz.
Ermeni vakıf malları önemli. Bunları özel mülkiyet olarak değerlendiremeyiz. Türkiye solu içerisinde bazı gruplar bunu özel mülkiyet olarak değerlendiriyor. Oysa bunlar kamu yararı taşıyan varlıklar. Zira sosyal güvencesi olmayan yoksul Ermeniler, bu vakıfların mallarıyla eğitim ve sağlık hizmeti alıyor. Vakıflar, Ermenilerin kimliklerini devam ettirmeleri ve kültürlerini yaşamaları için önemli araçlar.
1936 beyannamesiyle elimizden alınan vakıf malları, büyük resmin küçük bir parçası. Kamp Armen'de biz Nor Zartonk olarak diyoruz ki soykırım sürüyor. 1915'te çok ciddi bir cinayet işlendi bu ülkede ama cinayetler cumhuriyet döneminde de devam etti. Cumhuriyet döneminde her 10 yılda bir bir katliam, bir pogrom ya da bir hukuksuzluk yaşandı. En büyük hukuksuzluklardan biri Kamp Armen'in elimizden alınması. Kamp Armen direnişiyle Türkiye toplumu, 1936 beyannamesini, halklara yönelik hukuksuzlukları ve ayrımcılıkları öğrendi. Burada direnişte destek veren herkese ayrıca teşekkür etmek lazım.
Kamp Armen'in kazanılması neleri değiştirecek?
Kamp Armen'in kazanılması öncelikle; halkların bir araya gelerek gerçekleştirdiği direniş ile bir şeyleri değiştirebileceğini herkese tekrar gösterecek. Birlik olan halkların yenilmeyeceğini bir kez daha ispatlayacak. Diğer yandan, bu kazanım emsal oluşturacak bir dava sonucu ile olursa, birçok vakıf için mallarının geri alınması süreci tekrar açılacak. AKP döneminde Avrupa ile ilişkiler temelinde çıkan bir vakıflar yasası ile bir kısım vakıf malı iade ya da tazmin edildi. Bunlar çok fazla değildi, amaçlanan zaten daha fazlasını vermemekti. Sonra ne hikmetse iade edilenler AKP'ye yakın şirketler tarafından kiralandı. Burada azınlık vakıfları üzerine de düşünmeye ve onları eleştirmeye ihtiyacımız var. Azınlık vakıfları bu gibi durumlarda hükümetle işbirliği yapmak zorunda ama burada işbirliğini aşan ve gasptan fayda edinmeye doğru giden bir süreç var. Azınlık vakfı yöneticilerinin, toplumlarını düşünerek hareket etmesi gerekiyor.
Soykırımın 100. yılında Kamp Armen kazanılırsa nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz?
Kamp Armen alındığında biz buranın bütün halklardan çocukların gelebileceği, Hrant Dink ve burada yetişenlerin kendi elleriyle yaptığı bahçede koşabileceği bir çocuk kampı olarak devam etmesini istiyoruz.
Epeyce haber dolaşıyor ortada: Yok Davutoğlu el atmış, yok Kadir Topbaş konu ile ilgileniyormuş. Direnişi kırmak için olumlu bir hava yaratılıyor. Ancak atılan somut hiçbir adım yok. Bizim isteğimiz Kamp Armen'in vakfa iade edilmesi ve bu istek seçim malzemesi yapılmayacak kadar kıymetlidir. Kimin el attığından bağımsız olarak, bizim isteğimiz bir an önce bu ayıbın temizlenmesidir.
Şüphesiz ki mücadele bitmiyor bununla. Hâlâ Ermeniler öldürülebiliyor ya da dayak yiyebiliyorlar sokak ortasında. Geçen hafta gerçekleşen Maritsa Küçük davasına her zamanki gibi biz de Nor Zartonk olarak katıldık. Bir taraftan dava sürüyor, diğer taraftan Samatya'da şiddet olayları devam ediyor. Tabii ki bu gibi nefret suçları medyada yer bulmuyor. Asıl sorun bu, Ermeni halkının örgütsüzlüğü, korkuyla kendilerini ifade edememeleri. Hepimizin başına geliyor: Küfür yiyoruz, şiddete maruz kalıyoruz, haklıysak bile susarak yetiştirildiğimiz için konuyu yasal yollara baş vurmayarak kendimiz çözmeye çalışıyoruz ya da gülüp geçiyoruz. Bizim kendi örgütlerimizde bir arada durmamamız, hakkımızı savunmamamız ve sinmemiz, karşı tarafı güçlendiriyor ve aymazlaştırıyor. Biz sustukça kafamıza daha çok sopa iniyor.
Nor Zartonk da biraz bunun için var. Ermeni halkının içinden çıkan, Ermenilerin öz örgütlenmesi. Bize 100 yıl önce devlet tarafından çizilen bir sınır var. 100 yılda çok şey değiştiği için o sınırı artık tanımıyoruz ama Ermeni halkı bu sınırın bir adım gerisinde duruyor. Biz bu sınırı geçmek istiyoruz ve bunu beraber yapmak istiyoruz. Kamp Armen direnişi de bunun en güzel örneklerinden biri. Hayatları boyunca tek bir direnişe gelmeyen Ermeniler, kuyumcu tezgahlarından çıkıp gelenler, "aman burada fişlenir miyiz" diye korkarak kampa gelip buradaki direnişin, komünün paylaşma ruhunu görüp gün aşırı gelmeye başladılar. Bu gibi mücadeleler Ermenilerin de politikleşmesine yol açıyor. Öte yandan Tuzla halkının buraya gelmesi, Ermenilerle tanışmaları ve destek olma çabaları ufak da olsa bir şeyleri değiştirdiğimizi gösteriyor.
Sosyalistlere çağrın nedir?
Öncelikle enternasyonalizmin gereği olarak, yaşadığı topraklardan kopartılmış ve neredeyse yok edilmiş bir halkın çığlığına kulak vermeliler. Solun birçok fraksiyonu Ermeni Soykırımı’nı kabul etmiyor hâlâ. Bazıları ise kabul ediyor fakat popülist kaygılardan dillendiremiyor. Soykırım diyemeyip acı diyorlar, zorunlu göç diyen var hâlâ, bir sürü terim var ama soykırım demek zor tabii. Bir sosyalist olarak sosyalistlerin kaygılarını anlıyorum ama haklı bulmuyorum. İnkâra bir son verip artık soykırım demeleri gerekiyor.
Bir yandan da Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmeyip, bu konuda emek veren örgütler var. Bu örgütlerin yaptıkları etkinlikler, Türkiye gibi bir ülkede çok değerli işler. Ama bu örgütlerin soykırım kavramını doğru anlatmaları, sadece tanıma ve özür dileme değil, Ermenilerin tüm taleplerini sahiplenmesi gerekiyor. Nor Zartonk'un soykırım konusunda talepleri içinde vakıf malları konusu da var. Sadece özür dilenmemesi, bir şekilde tazmin edilmesinin istenmesi, Kamp Armen gibi Ermenilerin kolektif yapılarının yenilenmesi. Kilise, okul, tiyatroların ve kültür merkezlerinin geri kazandırılması da taleplerimiz içerisinde var. Yaşadığımız sokakların milliyetçi adlarının değiştirilmesi ve soykırımcıların ders kitaplarında ifşa edilmesi de var. Türkiye-Ermenistan sınırının ön koşulsuz açılması da yine taleplerimiz arasında. Bu talepler geçekleştikçe biz tekrar bir arada yaşamaya başlayacağız.
Ermeni Soykırımı'nı tanıyan örgütlerin "Bu acı hepimizin" gibi söylemler ile soykırımın ve soykırım eylemlerinin içini boşaltıp, vicdani arınma seansına dönüştürmemeleri gerek. Bu örgütlerin bizzatihi Ermenilerin soykırım konusunda politik taleplerini savunmaları gerekiyor. Türkiye’de soykırım kavramının da içi boşaltıldığı için bazen soykırım demek de anlamlı olmuyor. Daha önce söylediğim gibi cesaretle soykırım diyenlerin gösterdikleri dayanışma bizim için kıymetlidir. Bilerek ya da bilmeyerek soykırımı inkâr eden sosyalist gruplar bu tavırlarına bir son vermeliler. Bunu Nor Zartonk istediği için değil, enternasyonalizmin gereği olduğu için yapmalılar.
Türkiyeli aydınların soykırım konusunda açıklamalar yapması önemli çünkü biz Türkiyeli Ermeniler olarak ne desek diyelim, ne yazık ki "bunlar Ermeni zaten" diye manipüle edilebiliyor. Fakat Ermeni olmayanların yaptıkları açıklamalar, toplumda soru işaretleri ortaya çıkartıyor. İnsanlar ister istemez, söyleyen kişi Ermeni olmadığı hâlde niye böyle söylediğini anlamaya çalışıyor. Ermeni olmayanların sözleri, kendi halklarında ciddi bir etki uyandırıyor.
Türkiye'de 24 Nisan anmalarını Nor Zartonk'un yapması önemli değil. Diaspora’nın farklı şehirlerinde 24 Nisan anmalarını Ermenilerin yapması anlaşılır, çünkü oradaki Ermeniler topraklarından koparılmışlar ve dertlerini anlatmak zorundalar. Yaşadıkları ülkelerde bir adalet mücadelesi veriyorlar. Dünyada böyle olması gerekiyor fakat Türkiye hariç çünkü burada Ermeni olmayan insanların soykırım eylemliliklerine ön ayak olması gerekiyor.