Antikapitalist Öğrenciler tarafından düzenlenen "Gençler Marksizm'i tartışıyor" etkinliği dün yapılan iki oturumla sona erdi.
Pazar günün 16:00'daki ilk oturumu "Karanlık arttıkça parlayan yıldız: Troçki" başlığıyla yapıldı.
Trakya Üniversitesi öğrencisi Zilan Akbulut, Troçki'nin hayatından ve 1905 ile 1917 devrimlerindeki rolünden bahsederken şu ifadeleri kullandı:
"Ukraynalı bir Yahudi köylü ailesinin oğlu olan Troçki 26 Ekim 1879’da ve devlet tarafından anti-semitizmin teşvik edildiği ve pogromların hiç de az olmadığı bir memlekette doğdu. Romantik devrimci bir başlangıç döneminden sonra, ll. Enternasyonal marksizminin tarihe karıştığı bir dönemde yetişti ve bilinçlendi. Troçki yaklaşık 15- 16 yaşlarında okulda iken kendi deyimiyle politik eğilimi, belli belirsiz bir muhalefetten daha ilerisi değildi. Troçki, Nikolaev’de faaliyet sürdüren ve işçiler arasında bildirilen dağıtan, kendisine Güney Rusya İşçi Birliği diyen grup içerisinden Alexandra Sokolovskya ile tanıştı ve onun aracılığı ile marksizmi benimsedi. Troçki, tıpkı Lenin gibi devrimci burjuvaziye bel bağlamaya kesinlikle karşıydı. Troçki 1906’da o güne kadar Marksistler için gelenekselleşmiş olan bu görüşten koptu. Troçki'nin devrim sonrasında iki önemli rolü oldu. Birinci olarak yeni Sovyet hükümeti adına Dünya Savaşı’nın sona erdirilmesi için gerçekleştirilen barış görüşmelerini yürüttü, daha önemli olarak ise iç savaşın başlaması ile Kızıl Ordu'yu kurdu, yönetti."
Aynı oturumda konuşan DSİP üyesi Ozan Tekin ise Troçki'nin stalinizme karşı mücadelesini, yükselen faşizm tehdidinin analizini ve direniş önerisi olan birleşik işçi cephesini ve Troçki'nin ölümünden sonra troçkist hareketin durumunu anlattı.
Tekin, Troçki'nin stalinizme karşı muhalefeti başlatarak gerçek marksist geleneğin devamlılığını ve bugünlere ulaşmasını sağladığını belirtirken, bugün bu hattı sürdürebilmek için Tony Cliff'in Rusya'nın devlet kapitalisti bir rejim olduğuna dair tezleri savunmanın gerekliliğini vurguladı.
Troçki oturumunun tamamını izlemek için:
Gençlik Markszimi'nin son toplantısı ise "Kapitalizmin ekolojik-ekonomik-pandemik krizine direniş" başlığıyla yapıldı.
Burada ilk olarak konuşan akademisyen Bülent Somay şu ifadeleri kullandı:
"Ekolojik ve pandemik krizler yalnızca kapitalizmin değil uygarlığın krizi. Kapitalizm büyük ölçüde bir pandemiyle geldi ve pandemiyle gidecek gibi görünüyor. Özellikle Avrupa’da 14. yüzyıldaki kara veba salgını, nüfusun 3te 1’ini yok ederek ve mevcut aristokrasiyi kökünden sarsarak altüst etti. Bu durum gelişmekte olan yeni düzenin önünü açtı. Pandeminin doğanın insana bir tehdidi olduğu yanılsamasından vazgeçmeliyiz çünkü doğa böyle bir kaygı duymuyor. Kapitalizmin var kalabilmesi için sürekli büyümesi gerektiğini unutmamalıyız. Pandemi, insanların yakın mesafeli iş yapmalarını gerektiren eylem ve pratikleri zorlaştırdığı hatta imkânsız hale getirdiği için kapitalizmi de imkânsızlaştırıyor. Ekolojik kriz sadece pandemiden ibaret değil. Biz aynı zamanda gezegenimizin kendini doğal olarak yeniden üretmesini engelleyecek bir yapı kurduk. İnsanlığın doğanın dengesini bozmasını kapitalizm icat etmedi. Bu durum tarım toplumunun ortaya çıkmasından beri süregeliyor. Kapitalizmin ekonomik krizi son 200 yıldır ertelenerek devam eden bir kriz. Kapitalizm sürekli büyümek isteyen bir sistem ancak bu coğrafi yayılım değil. Kapitalizm kendine proleterleştirecek yeni insanlar arar. Pandemi krizi sonrası uygarlık kalacak ancak kapitalizm gidecek fakat bu olumlu bir dönüşüm olmak zorunda değil. Kapitalizm ortadan kalkarken bizim o ortadan kalkışı sırasında üç düzeyde işçi sınıfının öncülüğünde bir mücadeleye girişmeliyiz."
Antikapitalist Blok vurgusu
İkinci olarak Bilgi Üniversitesi öğrencisi Umut Mahir Özen konuştu ve şunları aktardı:
"Kapitalizmin son birkaç yüzyılda insan hayatında olan bir üretim ilişkisi biçimi. Girdiği krizlere çeşitli yanıtlar üreterek, belirli periyotlarda farklı şekillerde kendisi gösteren bir sistem. Neoliberalizm de son 40-50 yıldır kapitalizmin işleyen biçimine verdiğimiz isim. 2000’li yıllar neoliberalizmin krizine ve ona karşı büyük direnişlere sahne oldu. 2008’deki küresel finans krizi, batıda devletlerin ulusal sınırlara çekilmesi ve egemen sınıflarının talepleri doğrultusunda kamu bütçesinden bankaların kurtarılmasıyla sonuçlandı. Bu krizin bir sonucu da baskıcı ve otoriter rejimlerin kapitalist sınıf için tercih edilebilir bir seçenek haline gelmesiydi. Krizin ortaya çıkmasında hiçbir sorumluluğu olmayan emekçiler milyarlarca dolarlık bu açığı ödemeye mahkûm edilmek istendi. Buna karşı ise küresel bir direniş dalgası yaşandı. Arap baharı başta olmak üzere, krizi izleyen yıllar Occupy Wall Street, Gezi Direnişi gibi, birbirinden ilham alan bir dizi eyleme sahne oldu. Pandeminin hemen öncesinde ise dünyanın dört bir yanı, neoliberalizmin katmerlediği eşitsizliğe karşı mücadeleye ev sahipliği yaptı. George Floyd’un ölümü sonrası sokağa çıkan milyonlarca ırkçılık karşıtı gösterici, insanların pandeminin yarattığı ataletten silkinerek kurtulmasını sağladı. Türkiye’de de kadınların, işçilerin, LGBTİ+’ların, gençlerin, ırkçılık karşıtlarının irili ufaklı mücadeleleri son yıllarda artarak sürüyor. Bunların kalıcı bir zaferle sonuçlandırılması, işçi sınıfının mücadelesini merkezine alan, ezilenlerin geniş bir cephesi olarak Antikapitalist Blok gibi bir siyasi odak etrafında örgütlenecek bir muhalefetin zaman kaybetmeksizin oluşturulmasından geçiyor. "
Toplantıda son olarak Antikapitalist Öğrenciler'den Suda Sim konuştu:
"Kapitalizm ekolojiyi etkilediği kadar korona krizine de yol açtı. Ekolojik kriz de korona krizi de aynı sosyo-ekonomik seviyeye en büyük etkiyi yapıyor. İngiltere'de iş gücünün en fakir üçte ikisinin %75'i koronavirüs riski yüksek sektörlerde çalışıyor. En iyi durumdaki %20 için ise bu oran yarıdan az. “Kritik" sektörlerde çalışanlara ilişkin yapılan istatistikler, bunların gelirlerinin toplumun ortalamasının altında olduğunu ortaya koyuyor. Ormansızlaşma, dünyadaki habitat kaybının en büyük nedeni. Yaşam alanı kaybı da hayvanları göç etmeye, yeni türlere temas etmeye ve dolayısıyla yeni patojenlerle tanışmaya zorluyor. İnsan vücudunda hastalık yapan virüsler, mikroplar ve gözle göremediğimiz diğer biyolojik varlıklar zaten varlar ve var olacaklar. Fakat bazı şartlar ve durumlar altında çoğalmaları kolaylaşıyor, yayılma hızları artıyor. İnsan varlığı için yaşamsal risk yaratıyor, hızlı ve yaygın ölümlere neden olup önce felaket dalgası oluşturuyor, ardından yıkımlara yol açıyorlar. Bu şartları ve durumları yaratan ve sürekli kılan ise politik, ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik etkenler."
Üç gün boyunca yüzlerce kişinin takip ettiği etkinlik, bu oturumla sona erdi.
Son oturumun tamamını izlemek için: