Antikapitalist Öğrenciler'in düzenlediği "Gençler Marksizm'i tartışıyor" etkinliğinin ikinci gününde, Marx'ın devrimci fikirleri, 68' hareketi ve neoliberalizmin üniversitelerdeki etkisi üzerine üç ayrı oturum düzenlendi.
"Karl Marx'ın devrimci fikirleri" başlıklı ilk oturumda, sözü olarak olarak alan Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi Melike Işık, şu ifadeleri kullandı:
"Marx’ın hayatı dendiğinde salt kişisel bir biyografiden bahsetmiyoruz. Aynı zamanda Enternasyonal’i, Paris Komünü deneyimini, 19. yüzyıldaki işçi mücadelelerini kapsayan geniş bir siyasi ve düşünsel bir çerçeve söz konusu. Ben de sunumumda Marx’ın hayatına paralel olarak gerçekleşen fikri ve fiili altyapıyı da aktarmaya çalışacağım. Marx’ın felsefeye duyduğu ilgi salt akademik bir ilgi değildi. Daha öğrencilik yıllarında katıldığı felsefi tartışmalar, onu toplum ve tarih ile ilgili sorular sormaya yöneltti. Marx’ın felsefeye duyduğu ilgi, dünyayı değiştirme arzusuyla yakından ilgiliydi. Marx’a göre Paris Komünü’nün yenilgisinin esas sebebi, Komün’ün enternasyonal bir kimliğe bürünüp dünyanın başka bölgelerinde benzer hareketlerin gerçekleşmemesiydi. İşte bu yüzden, burjuvaziye karşı nihai bir zafer elde etmek için işçilerin enternasyonal birliği şarttı."
Ankara Üniversitesi'nden doktora öğrencisi Z. Soner Dinç ise Marx'ın ekonomi politiğin eleştirisine katkılarını anlattı:
"Marx, Engels'in dediği gibi, 'her şeyden önce bir devrimci' idi. Marx açısından teori, çevresindeki dünyayı önce anlamanın aracıydı, fakat sadece o dünyayı dönüştürmenin bir adımı olarak. Yaşamını -materyalist tarih anlayışı ve Kapital'de doruğa çıkan ekonomi araştırmaları- tek bir temel amaca adadı: İşçi sınıfının kurtuluşu ve de gerçek anlamda özgürlüğü. Marx, düşüncelerini kavramak, kendisini sosyalist sayıp devinim yasalarını ortaya koymaya çalıştığı kapitalist sistemin içerdiği sömürüyü, ıstırabı ve şiddeti yok etmeyi arzulayan herkes için önemli olduğundan dolayı ilgimizi hak etmelidir. Marx'ın tarih tarafından tekzip edildiğini, çürütüldüğünü ilan etmek, tam da kayıtsız bir tarihsel ereklilik ruhunu, küresel adalet hareketinin 'Başka bir dünya mümkün' sloganını reddetmenin ve bunun yerine 'Başka alternatif yok' sloganını koymanın mecazi bir biçimidir. Bütün bir hikâyenin odak noktası, kapitalizm altında emeğiyle dünyayı şekillendirenler işçilerdir, dünyayı değiştirme, dönüştürme, bütün ezme, sömürme ilişkilerini ortadan kaldırabilecek güç de yine işçi sınıfındadır, sistemi kökten değiştirebilecek tek toplumsal sınıf, işçi sınıfıdır. İşleyiş itibarıyla bunu her gün görebilmek mümkündür."
İlk oturumun tamamını izlemek için:
İkinci oturumun başlığı ise "68 Mayıs’ı – İşçiler ve öğrenciler birleştiğinde…" idi.
Burada ilk olarak Antikapitalist Öğrenciler'den İELEV lisesi öğrencisi Tibet Şahin, '68 hareketinin tüm dünyadaki yankısından bahsetti:
"Bu toplantıda 1968’de genç, işçi ve entelektüel hareketinin dünya genelinde, Fransa ve Türkiye’de nelere yol açtığını ve günümüzdeki antikapitalist mücadeleler için hangi açılardan ilham kaynağı olabileceğinden bahsetmek istiyorum. Orijin olarak 1968 kabul edilse de 60’lı yılların başından itibaren çeşitli mücadelelere şahit oluyoruz. 68’in sosyal ve ekonomik etkileri pek çok ülkede etkisini sürdürüyor. Fransa’da Foucault, Sartre ve Deleuze gibi entelektüeller işçi ve genç kitlelerle birleşti. Baskıcı ve sömürücü bir toplum düzenine topyekûn bir karşı çıkış söz konusuydu. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nin işgali önemli bir dönüm noktası oldu. Polonya’da sokağa çıkan gençler, 'kahrolsun kızıl burjuvalar' sloganıyla, hâkim devlet kapitalisti rejimlerin de bu yönünü teşhir ediyorlardı. Hareket küresel bir dayanışma bilincini de taşıyordu. “İşçi kontrolü” talebi pankartlara yansıyordu. Küresel mücadele için 68’den ders alabilir. İklim hareketinin önünü çeken gençler. Gerçek değişimi sağlayacak olan tek güç ise işçi sınıfı."
DSİP üyesi Dila Ak ise Türkiye'nin 68'ini şu ifadelerle tarif etti:
"2016’nın Mayıs’ında, Fransa’da işçi grevleri ülkenin ev sahipliği yapacağı Avrupa Futbol Şampiyonası’nın gerçekleşmesini riskli hâline getirdiğinde, ülkenin başkanı Hollande endişeli olanları sakinleştirmek için “1968 Mayıs’ında değiliz” demişti. Biz de bu kitlesel isyan dalgalarını işçi sınıfının mücadele tarihinin önemli bir parçası olarak hatırlamak zorundayız. Türkiye’de de 68 tıpkı dünyadaki örneklerinde olduğu gibi ne tek boyutlu ne de tek referanslı olarak yaşandı. Ve tabi ki dünyada ve Türkiye’de 1968 derken bir yıl içinde olup bitenler kastedilmiyor, ‘68 bir dönemin simgesel ismi. Bu bağlamda Türkiye’yi 68’e taşıyan tarihi de 60’lı yıllarla başlatabiliriz.1960'lı yıllar Türkiye'de işçi hareketinin ve solun güç kazanıp kitleselleşmeye başladığı bir dönem. ‘68 hareketi Türkiye’de her şeyden önce 15-16 Haziran işçi eylemleriyle ifadesini buldu. Ve Türkiye’de hafızalardan silinmeyecek; patronlara, hükümete, sendikal bürokrasiye korkulu anlar yaşatan, işçilerin mücadeleci kimliklerini cesaretle sergiledikleri 15-16 Haziran direnişi yaşandı. 68’in üzerinde 52 yıl geçti ama bir kez yaşanmış olması, bu hareketin parmak izini özgürlük, kadınların mücadelesi, savaş karşıtı mücadele, her türlü otoriteye karşı olma, kapitalizm karşıtı olma, başka bir dünya arayışını mücadeleye bırakmış olması başlı başına önemlidir."
İkinci oturumun tamamını izlemek için:
İlk günün son oturumunda ise "Üniversitelerde neoliberal dönüşüm" ele alındı. Burada ilk olarak konuşan ODTÜ'den Antikapitalist Öğrenciler üyesi Ceren Devrim Karabulut, şunları söyledi:
"80'lerden beri dünyada neoliberalizm trendinin yükselmesiyle ekonominin ve işverenin talepleri doğrultusunda neoliberalizmin değerlerine sahip çalışanlara ihtiyaç oldu ve bu “ideal” işçileri yetiştirecek kurumların da bu sisteme uyum sağlaması gerekti. Bu yüzden sistemin bütün kurumlarında, üniversiteleri de kapsayan bir dönüşüm başladı. İlkokuldan başlayarak hem okul seçimleri (özel okul, kolej) hem de boş zaman aktiviteleriyle (bale, piyano, ata binmek, kodlama) bu “ideal” insan yaratılmaya başlanıyor. Bu kazanımların içeriği sürekli bir değişim halinde olsa da sahip olunması beklenen değerler seti aynı: rekabetçi, yenilikçi, inovatif, analitik düşünme, problem çözme becerisi, kriz anında inisiyatif olabilme, stres altında soğukkanlı kalma, sıkı teslim tarihlerine bağlı kalabilme, dakiklik. Bireyler farklılıklarına bakılmaksızın bu ideale yaklaşabildikleri ölçüde sistem içinde değer kazanıyorlar. Üniversite, bilim için bilim üretmektense artık ekonomik ekonomik fayda için bilgi üretiyor. Bilgi ekonomisinin yükselmesi ve bilginin bir meta karakteri kazanmasıyla bilgi üzerinden toplumu bölen bir hiyerarşi kuruldu."
DSİP üyesi akademisyen Ferda Keskin ise üniversitelerde neoliberalizmi akademisyenlerin gözünden şu şekilde aktardı:
"Neoliberalizm birçok insanın -belki de haklı olarak- düşündüğü gibi sadece iktisadi bir doktrin ve uygulama alanı değil. Neoliberalizm; aslında bir rasyonalite, yani bir düşünme biçimi, bir akıl, bir normativite, bir değerler bütünü. Bu değerler bütünü ve akıl üzerinden neoliberalizmin en büyük taktiği dünyaya yayılmak, insan yaşamının en kılcal damarlarına kadar nüfuz etmek. Bu rasyonalite ve onunla birlikte gelen bu düşünme biçimi; insanların kendilerini bir neoliberal özne olarak görmelerine yol açıyor. Dolayısıyla neoliberalizm sadece ekonomik alanda işleyen bir çerçeve ya da mekanizma değil, tüm insan yaşamını kuşatmak için işlev gören bir bütün. Neoliberalizmin insan yaşamına yönelik bu yaklaşımı nedeniyle de eğitim ve eğitim kurumları içinde bulunduğu ilişkilerden azade değil. Üniversitelerin dünyada 90’lı yıllardan itibaren dünyada yakın yıllarda ise Türkiye’de bir şirket mantığıyla yönetilmeye başlandı. Neoliberalizmin şirketleşme kavramıyla birlikte bize dayattığı kavramlardan biri de “insan sermayesi”. İnsanların kendilerini birer şirket gibi görmeye başlaması ve kendi emeklerini de sermaye olarak görmesi, kendilerine sürekli bir yatırım yapmaya çalışmaları, bütün hayatlarını bu yatırımı gerçekleştirmeye ayırmaları ve bu şekilde yatırımı yapmak suretiyle geliştirdikleri sermayeyi yeniden yatırıma dönüştürüp oradan gelecek ücreti de bir tür gelir olarak kabul etmeleri neoliberalizmin yapmak istediği şey."
Üçüncü oturumun tamamını izlemek için:
"Gençler Marksizm'i tartışıyor" etkinliğinde son günün programı ise şöyle:
25 Ekim Pazar
16:00 Karanlık arttıkça parlayan yıldız: Troçki
Ozan Tekin
Zilan Akbulut
18:00 Kapitalizmin ekolojik-ekonomik-pandemik krizine direniş
Bülent Somay
Suda Sim
Umut Mahir Özen
İzlemek için linkler:
Facebook: https://www.facebook.com/devrimcisosyalistiscipartisi
Youtube: https://www.youtube.com/user/marksistorg