'Lübnan'da İsrail ordusunu yendik, Filistinliler de kazanabilir'

26.10.2023 - 13:18
Haberi paylaş

Simon Assaf 2006 yılında Socialist Worker'ın Beyrut'taki muhabiriydi. İsrail saldırısını geri püskürtmek için kullanılan taktikleri hatırlatıyor ve zaferin anahtarının yine halk direnişi olduğunu söylüyor.

General Gadi Eizenkot, İsrail'in 2006'da Lübnan'a açtığı savaşın stratejisini ortaya koymuştu. General, "halka zarar vermeyi" İsrail'in savaşlarının ana ilkesi haline getirdi.

Planına, Beyrut'un Şii Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu yoksul güney mahallelerine atfen "Dahiya Doktrini" adını verdi. Lübnanlı direniş örgütü Hizbullah burada kurulmuştu.

Doktrin basittir: İsrail askerleri çok az ya da hiç can kaybı yaşamadan mümkün olduğunca çok insanı öldürmek ve sakat bırakmak.

Eisenkot'a göre halk bir kez terörize edildiğinde, direnişi dizginleyici bir rol oynayacaktır. Dahiya mahallelerinin toplu bombardımanının benzer şekilde "İsrail yönünde ateş açılan her köyde gerçekleşeceğini" söyledi.

"Onlara karşı orantısız güç kullanacağız. Büyük hasar ve yıkıma neden olacağız. Bizim bakış açımıza göre bunlar [mahalleler ve köyler] askeri üslerdir. Bu bir öneri değil. Bu zaten onaylanmış bir plan."

İsrail'in 2006'da Lübnan'a açtığı savaş, generale doktrinini uygulama fırsatı verdi ve yıkım vahşice oldu.

İsrail askerleri sadece evleri vurmakla kalmadı, savaş alanından uzak bir tarım bölgesi olan Bekka Vadisi'ndeki bir süt işleme tesisini de hedef aldı. Köprüleri, Beyrut havaalanını ve diğer hayati altyapıları da.

İsrail helikopterleri, Beyrut açıklarındaki tarihi deniz fenerini ve ülkenin kuzeyindeki Hıristiyanların çoğunlukta olduğu Byblos kentindeki eski radyo antenini de vurdu.

Dahiya Doktrini kötü niyetli ve acımasızdı. Ancak tüm vahşetine rağmen başarısız oldu. Halkın gözünü korkutmak yerine, eşi benzeri görülmemiş bir kitle hareketi yardımına koştu.

İsrailliler Beyrut'un güneyini acımasızca bombaladı ama direnişte hiçbir azalma olmadı. Aksine, direnişin gücü ve popülaritesi arttı.

Şii mahalleleri boşaldı, sakinlerinin çoğu Hıristiyan mahallelerine ve köylerine sığındı. Direniş savaşçıları, derin tünellerde ve sığınaklarda saklanıyor, sonra İsrail kara birliklerini pusuya düşürmek için ortaya çıkıyordu.

Savaş ve Dahiya Doktrini İsrail'in önemli bir zayıflığını ortaya çıkardı: Kara savaşına girme konusundaki isteksizliği.

İsrail askerleri direnişle karşı karşıya geldiklerinde aşağılandılar. Örneğin, güney sınırındaki küçük bir köy olan Aita al-Shabb'ın dışındaki bir çatışmada, Hizbullah ve Komünist Parti partizanları da dahil olmak üzere direniş savaşçıları İsrail askerlerine ağır kayıplar verdirdi.

İsrailliler 2006'daki savaşın 1982'deki Lübnan işgalinin bir tekrarı olacağını umuyordu. Ardından, kitlesel bir bombardımanı İsrail birliklerini Beyrut'un sınırlarına getiren bir kara işgali izledi. Aylarca kuşatma altında kalan Filistinliler ve müttefikleri sonunda teslim oldu. Bu işgalin doruk noktası Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki katliamlardı.

Bu katliamlar, silah bıraktıktan sonra bile asla merhamet görmeyecek olan bir halkın tamamen aşağılanmasına işaret ediyordu.

İsrailliler sonunda Beyrut'tan geri çekildi ve Güney Lübnan'da 20 yıl sürecek bir işgal düzeni kurdu.

Ancak bu işgal İsrail'in aşağılanmasıyla sona erdi. Hizbullah etrafında birleşen direniş, İsrail işgaline karşı düşük yoğunluklu ama etkili gerilla saldırıları düzenledi.

Ancak en sonunda kitlesel bir hareketle bunun bedeli ödetildi. İsrail'in kendi kontrol alanının hemen dışındaki bir köye saldırısı, Lübnanlı öğrencilerin hareketini tetikledi. Küçük protestolar daha sonra büyük gösterilere dönüştü.

İsrail ordusu kaçarken öğrenciler köyleri geri aldı. Bu geri çekilme, İsrail'in 1982 zaferini toza çevirdi.

Ve 2006'da İsrail Lübnan direnişini tekrar ezmeye çalıştığında, silahlı direniş ve halk isyanının benzer bir kombinasyonuyla karşılaştı. Silahlı direniş ile kitlesel hareketin bir araya gelmesi onlar için çok fazla olduğunu kanıtlandı.

---

'Tüm Orta Doğu'da yeni bir kitle hareketine ihtiyacımız var'

İsrail'in Lübnan'a açtığı savaş ile bugün Gazze'ye açtığı savaş arasında paralellikler olduğu kadar önemli bir fark da var.

Gazze'deki Filistinlilerin evlerinden kaçma seçeneği yok. Gazze'de sığınak yok. Okullar, camiler, hastaneler ve kiliseler İsrail için "meşru hedefler" olarak nitelendiriliyor.

Gazze'de Eisenkot'un "halka zarar verme" stratejisi tam olarak uygulanabilir. Filistinliler güneyde Mısır rejiminin Refah sınırı üzerindeki kontrolü ve kuzeyde İsrail'in ateş gücünün yoğunluğu nedeniyle kapana kısılmış durumda.

Buna rağmen İsrail devletinin sorunları devam ediyor. Gazze'ye yönelik planlanan kara harekâtı, Filistin'e yönelik etnik temizliğin bir başka aşamasını tamamlamayı amaçlıyor.

Ancak bu büyük bir kumar. Filistinli militanlar İsrail'in elindeki silahlardan yoksun, ancak mevzilenmiş durumdalar ve varoluşları için savaşıyor.

Bir başka sorun da Arap kitlelerinin tepkisi. 2006 yılında bölge genelinde kitlesel bir devrimci dalga fikri ütopik bulunarak reddedilmişti.

Ancak 2011 Arap Baharı bunu değiştirdi. Geçtiğimiz haftalarda Arap rejimlerinin bastırmak için çok uğraştığı Filistin yanlısı hareketler yeniden canlandı. Batı'nın önemli bir müttefiki olan Ürdün tarihindeki en büyük gösteriler yaşandı.

Mısır'da 2013'te Abdülfettah el Sisi'yi iktidara getiren darbeden bu yana ilk kez ciddi sokak hareketlerinin yaşandığı kitlesel protestolar patlak veriyor.

Bir diğer temel fark ise bu savaşın ABD emperyalizmi için bir dizi yenilginin arka planında gerçekleşiyor olması. Irak'ın gösterişli işgali ve Afganistan'da Talibanı tarafından aşağılanması, Batı'nın "Terörle Savaşı" ile alay edilmesine neden oldu.

Çin'in ABD'nin nüfuz alanlarına girmesi de bir başka zayıflık işaretidir. Örneğin, Joe Biden yönetimi kısa bir süre önce Suudi Arabistan ve İran arasında Çin'in aracılık ettiği bir barış anlaşması karşısında gafil avlandı.

Batı emperyalizmin etkisinin azaldığına dair başka işaretler de var. Gazze'ye bombalar yağarken Mısır ve Ürdün, ABD Başkanı'nın davetlerini geri çekerek Arap rejimleri arasındaki Batılı müttefik turunu kısa kesti.

Bu durum diktatörlerin ABD'nin gazabından çok sokaktan korktuklarını gösterdi. Lübnan'ın İsrail'in askeri gücünü köreltecek bir harekete ihtiyacı varsa, Filistinlilerin de tüm bölgede kitlesel bir harekete ihtiyacı var. Bu hareket ortaya çıkmaya başlıyor, ancak bu kez 2011 devrimlerinin derslerini de beraberinde taşıyor.

(Socialist Worker)

Bültene kayıt ol