Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) açıklaması:
İsrail dün akşam bir kez daha dünyanın en büyük ve kalabalık açık hava cezaevi durumundaki Gazze’yi vurdu. Saldırılarına gerekçe olarak Filistinli direniş örgütlerinin Lübnan’dan ve Gazze’den attıkları roketleri gösteren İsrail, kendini savunma hakkını kullandığını iddia ediyor. Oysa içerisinde faşistlerin ve türlü aşırı sağcı partilerin bulunduğu yeni koalisyon hükümeti başa geldiğinden beri Filistinliler sürekli bir saldırı altındaydı.
İsrail ordusu, şubat ayında Nablus’u “terörle mücadele” adı altında basarak 11 kişiyi öldürmüş çok sayıda kişiyi de yaralamıştı. Filistinliler grevlerle katliamı protesto etmişti. Mart’ta Ramallah kentinde İsrailli yerleşimciler, Filistinli bir ailenin evini ateşe verdi. Nablus çevresinde de benzer saldırılar yaşandı. Mescid-i Aksa'ya saldırılar düzenlendi. Ramazan başladıktan bu yana da El Aksa camisinde sürekli çatışmalar yaşanıyor. Sadece iki gün önce İsrail polisi camide namaz kılanlara cop ve silah dipçikleriyle saldırmıştı.
Geçen ay İsrail güvenlik kuvvetleri destekli faşist paramiliterler Batı Şeria’daki Huvvara’da pogrom gerçekleştirmiş, Filistinlilere ait yüzlerce ev ve işyerini ateşe vermiş, bir kişiyi öldürmüştü. Haftalardır Müslüman ve Hıristiyan sivillerin işyerlerine, arabalarına ve kendilerine sokaklarda saldırılıyor. Sadece birkaç hafta önce İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, "Filistinliler diye bir şey yok çünkü Filistin halkı diye bir şey yok” dedikten sonra Huvvara'nın “yeryüzünden silinmesi” gerektiğini söylemişti. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise İsrail’de Filistin bayrağı taşınmasını yasakladığını duyurmuştu. İsrail’de terör örgütü üyeliği ve propagandasından davaları ve cezası da bulunan Ben-Gvir bir süredir doğrudan kendisine bağlı bir paramiliter polis gücü kurmak istiyor.
İsrail güvenlik güçleri tarafından yılın başından bu yana geçen dört ayda, çoğu sivil olmak üzere yaklaşık 100 Filistinli öldürüldü. 2022 yılı için uzun bir aradan sonra en kanlı çatışmaların olduğu yıl denmişti ve yıl boyunca öldürülen Filistinlilerin sayısı yaklaşık 220’ydi.
Diğer yandan İsrail’de 13 haftadır yüzbinlerce kişi Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı hükümeti protesto etmek için sokaklarda. Eylemlerde ilk kez yüzlerce istihbarat gönüllüsü, bürokrat, yedek asker ve hava kuvvetlerindeki elit pilotlar hükümetin verdiği görevleri yapmayı reddetmişti. Netanyahu bu durumu son derece tehlikeli bularak İsrail için “varoluşsal bir tehdit” demişti. Gösterilerin büyüklüğü sonucu hükümet tartışmalı “yargı reformu” yasa tasarısını geri çekmişti. Eylemciler arasında Filistin bayrakları da taşıyanlar oldu ancak polis her seferinde bayrak taşıyanlara sert şekilde müdahale etti.
İsrail kamuoyu aşırı sağcı hükümetin açık ırkçı ve şiddet yanlısı uygulamaları ile faşist paramiliter grupların saldırılarının üçüncü bir intifadaya neden olabileceğini düşünüyor. Ancak intifada İsrail için güvenlik meselesi olsa da Filistinliler için varlık yokluk mücadelesi.
İsrail saldırılarını derhal sonlandırmalıdır. Filistinlilere yönelik tüm ambargolar kaldırılmalıdır. İsrail Filistinli otoritelerle müzakereye yanaşmalıdır.
İsrail’de demokrasi için sokaklara inen yüzbinlerin sesini ırkçılığa ve savaşa karşı da yükseltmesi İsrail’in saldırganlığını durdurabilir.
Her yer Filistin, her yer intifada! Filistin’e özgürlük!
DSİP
07.04.2023