Biden değil mücadele edenler Trump’ı yendi

08.11.2020 - 14:17
Haberi paylaş

ABD seçim sonuçlarını sosyal mücadeleler açısından ele alan ayrıntılı analiz. Özdeş Özbay yazdı.

Seçimleri kaybeden Trump, dünyanın en apolitik halklarından biri olarak bilinen Amerikan halkını, dört yıl içinde dünyanın en politik halklarından biri haline getirmeyi başardı. 2018 ortasında Washington Post ve Kaiser Family Foundation tarafından yapılan bir anket çalışması, Trump’ın henüz iki yıl içerisinde Amerikan vatandaşlarının beşte birinin sokak eylemlerine katılmasına yol açtığını ilan etmişti! Bu anketin ardından on milyonlarca Amerikalı iklim için ve özellikle George Floyd cinayeti sonrası Siyahların Hayatı Önemlidir hareketinin çağrısıyla sokaklara indi. Tabi Trump taraftarları ve faşist milisler de sokaklara indi. Yani muhtemelen Amerikan tarihinde ilk kez hem sağ hem sol hareketler sokak hareketleri etrafında kitlesel mücadelelere giriştiler.  

Trump’ın yenilgisine giden süreci Biden etrafında birleşmeye bağlayan yorumculara ve bu örnek üzerinden en merkez adaylar etrafında “demokrasi blokları” önerenlere karşı Trump’ın nasıl yenildiğini son dört yılın kısa bir mücadele tarihi turuyla hatırlamak gerekiyor. Çünkü Trump aslında sandıkta değil sokakta yenildi. Hareketlerin gücü sandığa yansıdı.

Başkanlık seçimlerinden yemin törenine

Trump ırkçı ve göçmen düşmanı politikalarıyla 2016 sonunda henüz Başkan seçilmişti ki karşısında toplumsal hareketleri buldu. Seçimlerden hemen sonra ABD’de sayısı 11 milyonu bulan kayıt dışı göçmenlerin haklarını korumak için Cosecha Hareketi oluşturuldu. Bu hareket sadece birkaç gün içerisinde 100’den fazla üniversite ve kolejde örgütlenerek öğrenci ve kampüs çalışanlarının haklarını savunmaya başladı. Hareket kısa zamanda büyüyerek Sığınak Kampüsleri (Sanctuary Campuses) kampanyasını başlattı.  Sayıları 225 bini bulan belgesiz göçmen öğrencinin sınırdışı edilmesini ve eğitim haklarının ellerinden alınmasını engellemek için on binlerce öğrenci kampüslerde eylemler yaptı, üniversitelerinin Sığınak Kampüs olarak kendisini ilan etmesini sağladı. Böylece öğrencilere kampüs içerisinde polis el koyamayacak ve hiç bir hakları ellerinden alınamayacaktı. Kampanya amaçlandığı kadar çok üniversiteyi bu ağa katamasa da ülke çapında büyük öğrenci hareketleri oluştu ve bu ağa dahil olmayan üniversiteler de göçmen öğrencilerle dayanışma gösterdi.

Trump Ocak ayında resmi olarak Başkanlığı alacakken başlayan bu hareket yeni toplumsal hareketleri de tetikledi. Bir iklim değişimi inkârcısı olan Trump’a karşı bilim insanları Bilimi Savun hareketini oluşturdu ve Trump yönetimi tarafından ortadan kaybedilmeden önce iklim değişimine ait verileri farklı bilgisayarlara kopyaladılar, bir kısmını kamuoyuyla paylaştılar. 

Başkanlığının ilk 100 gününde eylemler 

Trump başkan seçildikten 2 ay sonra resmi yemin töreni ile devlet başkanlığına geçti. Ancak Başkanlığının henüz bu ilk gününde ABD tarihinin en büyük eylemlerinden biri gerçekleşti.

21 Ocak 2017 tarihinde yemin töreni için eylem çağrısı yapan Women’s March platformunun çağrısıyla sadece Washington’da 500 bin kadın, ABD genelinde, yaklaşık 600 şehirde 5 milyondan fazla kadın sokaklarda Trump’ı mücadeleyle karşıladı. 

Kadın hareketi bu ilk günle sınırlı kalmadı 8 Mart’larda dev kadın grevleri ve gösteriler örgütledi. Taciz ve tecavüze uğrayan kadınların başlattığı ifşa hareketi MeToo dev bir harekete dönüştü. ABD’nin en güçlü, en zengin, en ünlü isimleri mahkemelerde taciz ve tecavüzden yargılandı, ceza aldı.

Trump’ın Başkanlığının daha ilk gününde kadın hareketinin çağrısıyla ABD tarihinin en büyük eylemi gerçekleşmişti ki sadece 8 gün sonra kitleler bir kez daha sokaklara döküldü.

Kampanyasını en başından beri göçmen karşıtlığı üzerine kuran Trump, ilk Başkanlık Kararnameleri’nden birinde “Müslüman Yasağı” olarak bilinen kararnameyi imzaladı. Kararname, ülkeyi terör faaliyetlerinden koruma amacı güdüyordu ama uygulama alanı çok genişti. Libya, İran, Irak, Suriye gibi birçok ülkeden ABD’ye girişler yasaklandı ve o sırada ABD’de bulunan bu ülkelerin vatandaşlarından derhal ülkeyi terk etmeleri istendi. 

Binlerce kişi havaalanlarına giderek ülkeye alınmayan veya sınır dışı edilmek istenen göçmenlerle veya turist olarak ülkede bulunan Müslümanlarla dayanışma gösterdi. Böylece kararname Yüksek Mahkeme kararıyla geri çekildi.

Başkanlığının 30. gününde de Trump, “Benim Başkanım Değil” eylemleriyle sarsıldı. ABD’nin ilk başkanı olan George Washington’un doğum günü olan 20 Şubat Başkan’ın Günü olarak kutlanırken, sosyal medya üzerinden örgütlenen aktivistler eylem çağrısı yaptılar. On binlerce kişi birçok şehirde bu eylemlere katıldı.

Bu eylemlerin hemen ardından 8 Mart Kadınlar Günü’nde ABD’deki kadın hareketinin çağrısıyla ABD’nin ilk kadın grevi yaşandı. Amerika’nın birçok yerinde binlerce kadın sokak eylemlerine katıldı. Çok sayıda şirket hareketin gücü karşısında kadınların işe gelmemesine izin verdi.  

Nisan ayında bu kez iklim hareketi ABD’ye damgasını vurdu. Önce 22 Nisan Dünya Günü’nde yüzbinlerce Amerikalının katıldığı Bilim İçin Yürü (March for Science) eylemleri gerçekleşti. Ardından 29 Nisan’da yani Trump’ın başkanlığının 100. gününde Halkların İklim Yürüyüşü (People’s Climate March) gerçekleşti.

Halkların İklim Yürüyüşü’nde sadece Washington’da 300 bin kişi yürüdü. Yürüyüşün en önünde Kuzey Dakota’da petrol boru hattına karşı aylarca mücadele veren yerliler vardı. Sendikalar, göçmenler, yerli halklar ve çevre örgütlerinden oluşan 300.000 kişilik kalabalık, birleşik bir mücadeleyi inşa ettiklerini “İklim, İş ve Adalet için Yürü” ana pankartı ile gösterdiler.  

Silahlanma karşıtı eylemler

Trump’ın bütün bir başkanlık dönemi kitlelerin direnişiyle geçti. Trump’ın açıkça destek verdiği bireysel silahlanma, ABD’de dört yılda çok sayıda katliama ve çatışmaya neden oldu. Okul katliamları, terör saldırıları, kitle gösterilerine ateş açan faşist milisler ve göçmenlere karşı sınırda beliren silahlı faşistler…

Trump’ın başkanlığının daha ilk yılında, 2017’nin Ekim ve Kasım aylarında, Las Vegas, Nevada ve Texas’ta okul katliamları yaşanmış ve bireysel silahlanma büyük bir tartışma haline gelmişti. 14 Şubat 2018’de ise Florida’da ülke tarihinin en büyük okul katliamı yaşandı. 19 yaşında bir katil elinde yarı otomatik silahla girdiği okulda 17 öğrenciyi öldürdü. Çok sayıda öğrenciyi de yaraladı. 

Olayın ardından Trump, öğretmenlerin beşte biri silahlandırılıp silah kullanma eğitimi verilirse polis varmadan katillerin durdurulabileceğini söyledi. Katliama ve Trump’ın açıklamalarına karşı binlerce öğrenci sokaklara inerek silah satışının engellenmesini talep ettiler ve Never Again (Bir Daha Asla) inisiyatifini kurdular. Öğrencilerin eylemlerine Women’s March hareketi, öldürülen öğrenci sayısına atfen 17 dakikalık eylem çağrılarıyla destek verdi.

Öğrencilerin yaktığı ateş hızla ülke geneline yayıldı ve 24 Mart’ta yüzbinlerce Amerikalı çoğunluğu Washington olmak üzere onlarca kentte sokaklara inerek Hayatlarımız İçin Yürüyüş (March for Our Lives) eylemlerine katıldı. Eylemlerde lise öğrencileri bireysel silahlanmaya karşı çok sert konuşmalar yaptılar.

Hayatlarımız İçin Yürüyüş platformu 24 Mart’tan sonra tekrar, 20 Nisan’da yani Colorado okul katliamının 19. yıldönümünde eylem çağrısı yaptı. Bir kez daha yüzbinler ülke çapında sokaklara döküldü. Sadece Washington’da 200 bin kişi yürüdü.  Öğrenci hareketi çok sayıda eyalette silah kullanımına dair çeşitli kısıtlamaların yasalaşmasını sağladı.

Faşizme karşı mücadele

Trump döneminde çok sayıda paramiliter Nazi örgütü Trump kampanyası etrafında üye kazandı ve örgütlendi. Faşist gruplar birçok defa sokaklara da indiler ama hemen her defasında karşılarında anti-faşistleri buldular.

Faşistlerin ilk büyük gösterisi Trump’ın Başkanlık koltuğuna oturmasından ve ilk yüz gün eylemlerinin ardından, muhalif gösterilerin biraz durulmasından sonra geldi. 11 ve 12 Ağustos 2017’de Virginia eyaletindeki Charlotsville kentinde Sağı Birleştir (Unite Right) gösterisi düzenlendi. 

Eylem çağrısı, şehirdeki kölelik yanlısı Konfederasyon komutanları heykellerinin kaldırılmasını önlemek için yapıldı. Farklı eyaletlerden çok sayıda faşist paramiliter grup bir araya geldiler. İçerisinde tarihi faşist grup Ku Klux Klan, Trump’ın seçimlerden üç hafta önce “kenarda bekleyin” dediği Proud Boys, ismini açıkça Nazilerden alan Nasyonal Sosyalizm Hareketi ve daha birçok faşist grubun olduğu bin kadar kişi, ellerinde silahlar, kalkan ve sopalar, Nazi bayrakları, Konfederasyon bayrakları, Yahudi ve komünizm karşıtı sloganlarıyla yürüyüşe geçtiler.

Karşılarında binlerce anti-faşist yer alıyordu. İki grubun karşılaşması çatışmaya dönüştü ve bir faşist arabasıyla kalabalığa dalarak çok sayıda antifaşisti yaraladı, bir antifaşisti de öldürdü. Ancak Trump silahlı ve saldırgan faşist grupları kınamaktan açıkça kaçındı. İki tarafta da çok iyi insanlar olduğunu ve iki tarafın da şiddet kullandığını söyledi!

Faşistlerin en büyük bir araya geliş denemesi her şeye rağmen faşizm karşıtları tarafından engellendi. Sonraki yıllarda da birkaç kez sokaklara inen faşistler, hiç bir zaman birkaç yüz kişiyi geçemedi ve her defasından karşılarında binlerce antifaşisti buldular.

2018 yılında Pittsburgh’da bir faşist, Yaşam Ağacı Sinagogu’nda dua eden 11 Yahudiyi katlettiğinde ve 2019 yılında El Paso’da Hispanik kökenlilerin üzerlerine ateş açan bir başka faşist 23 kişiyi öldürdüğünde de karşısında hep antifaşist gösterileri buldular.

Göçmenlerle dayanışma eylemleri

Trump’ın daha ilk kararnamelerinden birinde olan Müslüman Yasağı’na karşı havaalanlarına inen aktivistler, dört yıl boyunca defalarca sokaklarda göçmenlerle dayanışma örgütlediler. Bu eylemlerin en büyükleri göçmen çocuklarının ailelerinden ayrılmasına karşı ve Güney Amerika’dan gelen göçmen konvoyları hakkında Trump’ın yükselttiği ırkçılığa karşı örgütlendi.

2018’de Trump’ın göçmenlere karşı başlattığı ‘sıfır tolerans’ politikası uyarınca, ABD’ye ulaşmayı başaran göçmenlerin çocuklarına el konarak ailelerinden ayrılıyordu. Bu çocuklar arasında ailesi bir daha bulunamayanlar da oldu. Bu politikaya karşı haftalarca eylemler yapıldı. En büyüğü 30 Haziran’da gerçekleşti. 50 eyaletin 700 kadar şehrinde on binlerce kişi insani olmayan bu uygulamayı protesto etti. “Hiç bir insan illegal değildir”, “çocukların ailelerinden ayrılmasına sıfır tolerans” “ICE’yi (Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza) dağıtın” dövizleri taşıyan eylemciler Trump’ı geri adım atmaya zorladılar.

2018’in son aylarında ise binlerce kişilik göçmen konvoyları yoksulluk, işsizlik ve şiddet olaylarından kaçmak için gruplar halinde Güney ve Orta Amerika’dan yola çıkarak yüzlerce kilometrelik yolu kat etti ve ABD sınırına varmaya başladıklarında Trump’ın sert açıklamalarına maruz kaldılar. Trump hiç bir kanıt göstermeden göçmenler içerisinde teröristler ve suçlular olduğunu söylemeye başladı. Faşist gruplar göçmenleri Yahudilerin ülkeye gönderdiği yalanını yaydılar.

Trump’ın açıklamaları ırkçı ve faşist gruplara güç verdi. Sınır eyaletlerinde ırkçı eylemler gerçekleşti. Paramiliter gruplar sınırda silahlarla nöbet tutarak göçmen avına çıktılar. Irkçı gruplara karşı sınır kentlerinde ve duvar etrafında binlerce ırkçılık karşıtı “göçmenler hoş geldiniz” pankartlarıyla gösteriler düzenledi. 

Siyah Hayatlar Önemlidir

Black Lives Matter yani Siyahların Hayatı Önemlidir hareketi, ABD’nin ilk Afro-Amerikan Başkanı Obama döneminde ırkçı polis şiddetine karşı 2013’te kuruldu. Hareket, o yıldan beri birçok defa büyük eylemler düzenlese de açıkça bir beyaz üstünlükçü olan Trump döneminde tarihe geçen eylemlere imza attı. 

Bu eylemlerin en büyük ve en etkili olanı 2020’nin Mayıs ayında siyah Amerikalı George Floyd’ın boynuna diziyle bastırılarak bir polis tarafından öldürülmesi üzerine başladı. Tüm ülkeye yayılan ve iki ay boyunca her gün gerçekleşen eylemlere kesin bir sayı verilemese de 25-26 milyon kişinin katıldığı söyleniyordu. Salgına ve seçimlerin yaklaşmasına rağmen başlayan isyan eylemleri polis şiddeti ve faşistlerin saldırıları sonucu onlarca kişinin öldüğü şiddetli çatışmalara sahne oldu. Yapılan anketlerde Amerikan halkının büyük çoğunluğunun eylemleri haklı ve meşru bulduğu ortaya çıktı.

Eylemlerin en önemli aşamalarından biri Amerikan iç savaşında kölelik yanlısı taraf olan Konfederasyon askerlerine ait heykellerin yıkılması oldu. Eylemciler ırkçı sembolleri yıkmaya başladı. Birçok eyalet arka arkaya heykellerin kaldırılması kararı aldı. Böylece 150 yıldır meydanlarda duran heykellerin yüzden fazlası sadece birkaç hafta içerisinde kaldırılmış oldu.

Bu eylemler sırasındaki önemli dönüm noktalarından birisi de çok sayıda sendikanın çağrısıyla gerçekleşen Siyahlar İçin Greve eylemi oldu. Çoğunluğunu ABD’nin doğu kıyısındaki liman işçilerinin oluşturduğu on binlerce işçi, ırksal adalet için dayanışma grevleri gerçekleştirdi. Grevin mümkün olmadığı çok sayıda fabrikada ise Floyd’un polis tarafından boğulduğu süre olan 8 dakika boyunca iş bırakma ve anma etkinlikleri düzenlendi. 

İklim hareketi

Başkan Trump’ın 100. Günü’nde gerçekleşen Halkların İklim Yürüyüşü’ne 300 bin katılmıştı. Hareket bu büyük yürüyüşün ardından ABD siyasetini kalıcı olarak değiştirecek kazanımlara imza attı. İklim Yürüyüşü ile aynı günlerde iklim aktivistlerinin ülke çapına yayılan kampanyası Sunrise Movement (Gündoğumu Hareketi) kuruldu.

Sunrise Movement’ın ilk hedefi, iklimi değişimi konusunda acil harekete geçilmesi gerektiğini söyleyen sol aktivistleri 2018 Temsilciler Meclisi seçimlerinde aday göstermekti. Adaylar arasında Demokratik Parti’nin en sol isimleri Alexia Occasio Cortez ve Ilhan Omar da vardı. Seçimlerde elde edilen başarının ardından yaptıkları kampanya ile Yeni Yeşil Anlaşma’nın hazırlanmasında da bu hareketin önemli bir rolü oldu. Sunrise Movement, Avrupa’da başlayan Yokoluş İsyanı ve Fridays for Future eylemlerinin ABD’deki örgütleyicisi oldu. 

2019 yılında gerçekleşen ve dünya çapında 7,5 milyon kişinin katıldığı Küresel İklim Grevi’ne ABD’de rekor katılım oldu. İklim Grevi, İklim Adaleti talep ettiği için ABD’deki tüm toplumsal hareketleri bir araya getiren Gelecek Koalisyonu tarafından örgütlendi. İçerisinde Siyahların Hayatı Önemlidir hareketinden feministlere kadar çok sayıda platform yer aldı. Sunrise Movement da platformun bir parçasıydı. Ülkenin tüm eyaletlerinde toplam 1000 noktada grev ve yürüyüşler yaşandı. Sadece New York’ta Greta Thunberg’in de katıldığı 250 bin kişilik bir yürüyüş gerçekleşti.

Bu hareketin ivmesi Bernie Sanders’ın Demokratik Parti’de başkan adayı olmasını, Yeşil Yeni Anlaşma’yı destekleyen Kamala Harris’in de başkan yardımcısı olmasını ve iklim değişimini ABD gündeminin birinci sırasına taşımayı başardı.

Kadın hareketi ülkeyi sarstı

20 Ocak 2017’de Trump’ın Başkanlık yemini sırasında sokağa dökülen yüzbinlerce kadın sonraki 20 Ocaklarda da ülke çapında büyük eylemler düzenlemeye devam etti. Yüzlerce kentte düzenlenen bu eylemlerin çağrıcısı olan Women’s March platformu iki büyük kadın eylemine de ilham verdi.

Bunlardan ilki, kadın grevleri oldu. Daha iki ay önce 5,5 milyonluk Women’s March eylemi örgütleyen kadın hareketi, bu eylemle kendine olan güvenini pekiştirdi ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için “Kadınsız bir Gün” adıyla grev çağrısı yapıldı. Kadın hareketinin 8 önemli ismi; Linda Martín Alcoff, Cinzia Arruzza, Tithi Bhattacharya, Nancy Fraser, Barbara Ransby, Keeanga-Yamahtta Taylor, Rasmea Yousef Odeh ve Angela Davis biraraya gelerek bu grev için “Yüzde 99 için Feminizm” başlıklı bir manifesto yayınladılar. Grev çağrısı hızla küresel bir grev çağrısına dönüştü ve dünyanın 50 ülkesinde kadın grevleri gerçekleşti. ABD’de kadın grevine katılım milyonluk yürüyüş kadar olmadı ama birçok şehirde eylemler oldu ve bazı okullarda öğretmenler greve gitti. 

İkinci kadın eylemi dalgası ise 15 Ekim 2017'de ABD'li aktris Alyssa Milano’nun sosyal medya hesabından paylaştığı ''Cinsel tacize uğradıysanız bu tweete cevap olarak 'ben de' [MeToo] yazın.'' Çağrısı ile yaşandı. Tweet hızla yayıldı ve dünyanın dört bir yanından on binlerce kadın ve erkek ''MeToo'' etiketiyle kendi başlarından geçen cinsel taciz ve tecavüz hikayelerini tüm dünyayla paylaştılar. Kampanya, çok sayıda kadına tecavüz ettiği ortaya çıkan Hollywood yapımcısı Harvey Weinstein skandalının hemen ardından geldi.

Milano'nun tweetinin henüz ertesi gününde ''MeToo'' hashtagi yarım milyondan fazla kez kullanıldı. Dokunulmaz görülen zenginler, siyasetçiler, ünlüler taciz ve tecavüz skandallarıyla sarsıldı. Hashtag 100 gün boyunca dünya sıralamasında en üstte kaldı.

Bu kampanya sırasında ABD'de sinema sektöründe yer alan 300'den fazla kadın, Time's Up (Süre Doldu) adlı bir inisiyatif kurarak sektördeki cinsel tacize karşı yeni bir kampanya başlattı.

Kadın hareketi bu büyük eylem dalgalarının yanında birçok defa daha siyahların hayatı için, göçmenler için ve Trump’ın kadın düşmanı uygulamalarına karşı eylemler örgütlemeye devam ettiler. 

Başkanlık seçimlerine bir hafta kala 17 Ekim Cumartesi günü başta Washington olmak üzere çok sayıda şehirde on binlerce kadın sokaklardaydı. Kadınlar cinsiyetçi ABD Başkanı Trump’ı 3 Kasım’da sandığa gömeceklerini ilan etmişlerdi. Women’s March (Kadınların Yürüyüşü) platformu başkanı Rachel O'Leary Carmona “Başkanlığı kadın eylemleriyle başlamıştı şimdi sonu kadınların oylarıyla olacak” Demişti. Kadınlar “oy ver gitsin” dövizleri taşıdılar ve hem mücadele edip hem de oy vererek ondan kurtulmayı başardılar. 

Hareketin gücü

Bu yazıda yer veremediğim birçok eylem daha oldu elbette geçtiğimiz dört yılda. Salgın döneminde gerçekleşen sağlık emekçileri eylemleri, sendikasız işçilerin işyerlerinde gereken sağlık tedbirleri alınmamasına karşı gerçekleştirdiği yüzlerce grev ve dahası…

ABD, Trump döneminde, daha önce hiç olmadığı kadar politize bir toplum durumuna geldi. Trump yenilse de 70 milyondan fazla oy almayı başardı ve Trump döneminde semiren faşist hareketler bir sokak hareketi olarak mücadele etmeye devam edecekler. 

Biden yukarıda sayılan hareketlerin hiçbirisinde yer almadı, hareketlerin radikal taleplerini benimsemedi, programında sadece basit reformlara yer verdi. Hareketler de Biden’dan fazla bir beklenti içerisinde değil. Şimdi yeni bir mücadele dönemine giriliyor ve avantaj radikal solda. Bu hareketler Biden’a karşı da daha şimdiden sokağa ineceklerini ilan etmeye başladılar. Umut Biden’ın düzen içi reformlarında değil ABD’de Trump’a direnen ve sonunda onu deviren yeni devrimci dinamikte. Bu dinamiğin örgütlenip, ete kemiğe bürünüp bürünemeyeceği sadece ABD’nin değil tüm dünyanın, yani kapitalizmin geleceğini belirleyecek.

Bültene kayıt ol