ABD seçimleri - Amerikan korku hikayesi

02.11.2020 - 09:22
Haberi paylaş

ABD’de seçim tartışmalarını ele alan Sophie Squire gerçek alternatifin Demokratlar ve neoliberal merkez yani Joe Biden’de değil, kitle hareketlerinde yattığını savunuyor.

Dört yıl süren dehşetten sonra, Donald Trump iki gün sonra ABD başkanlık seçimleri öncesinde büyük bir krizle karşı karşıya.

Pandemiden kaynaklanan ücret azalmaları, işsizlik ofisleri ve gıda depoları önünde artan kuyruklar ve polis ırkçılığına ve şiddete karşı Black Lives Matter (BLM-“Siyahların Hayatı Önemlidir”) isyanı Trump için sorun yarattı. 

Koronavirüsün feci şekilde yönetilmesi, ABD genelinde 220.000'den fazla insanın ölümüne neden olurken, ABD toplumunda var olan eşitsizliği daha da derinleştirdi. Siyah Amerikalılar beyazlara oranla üç kat daha fazla ölürken, yoksullar ve siyahlar eziyet çekiyorlar. 

Aynı zamanda işsizlik de artıyor.

Trump yeniden seçilmek için uğraşırken, ABD'deki ve dünyadaki aşırı sağa ve ırkçılara ilham vermeye de devam ediyor.

Son zamanlarda, Proud Boys olarak bilinen bir Nazi çetesine oylamadan önce “geri çekil ve bekle” dedi. Ve güçlendirdiği tek faşist grup da onlar değil.

Yakın tarihli bir TV röportajında, antisemitlerin ve ırkçıların en sevdiği seferberlik aracı olan QAnon komplo teorisine de gizli kapaklı destek verdi.

Faşist bir protestocu Heather Heyer'i 2017'de Charlottesville'de öldürdüğünde, Trump her iki tarafta da “çok iyi insanlar” olduğunu söyledi.

Sağcıların, Trump'ın sınır dışı etme rejiminden, toplama kamplarından ve göçmenleri sürekli ırkçı günah keçisi ilan etmesinden beslendiği çok açık.

ACLU sivil haklar Grubu'nun yakın tarihli bir raporu, avukatların zorla ayrılma politikasından etkilenen 545 göçmen çocuğun ebeveynlerini bulmak için hâlâ mücadele ettiklerini ortaya koyuyor.

Trump, kaybederse seçim sonucunu kabul edeceğini söylemeyi defalarca reddetti.

Bazı insanlar Trump'ı “sapma” hatta “varoluşsal bir tehdit” olarak görüyor. Gerçekte Trump, Amerikan korku hikâyesinin sadece son bölümüdür. 2016'daki seçim zaferi, ABD toplumunun derin bir krizde olduğunun göstergesi.

Kapitalizmin “özgürlük ve mutluluğun peşinde" şeklinde tarif ettiği "Amerikan rüyası", on milyonlarca işçi, fakir ve siyah insan için her zaman bir yanılsama ve yalandı. Ancak bu rüya son yıllarda giderek bir kâbusa dönüştü.

Örneğin, Trump Beyaz Saray'a girdiğinde, ortalama saatlik ücretler 1972'de olduğundan daha yüksek değildi.

Başarısız neoliberal merkezden sıkılmış, umutsuzluk ve hayal kırıklığı içindeki insanlara milyarder Trump, Washington’daki seçkinleri sarsacak bir “yabancı” olarak başarılı bir şekilde poz verdi.

Sağ, birçok insanın göçmenlere ve azınlıklara olan öfkesini saptırdı, kürtaj hakları ve LGBT+ hakları gibi “kültür Savaşı” konularını sınıf mücadelesini aşmak için alaycı bir şekilde kullandı.

Joe Biden, Clinton'la karşılaştırıldığında, Barack Obama’nın başkan yardımcısı olduğu için belli bir parlaklığa sahip.

Ancak Biden, büyük iş çevreleri, Pentagon, CIA ve diğer katillerin adayı. Milyonlarca sıradan insanın umudunu temsil etmesine rağmen, yurt dışında emperyalist cinayetleri ve yurtiçinde sürgünleri sürdüren Obama'nın neoliberal yönetiminin parçası. 

Biden yaptığı kampanya ile en az 100 bin dolar veren bağışçılardan yaklaşık 200 milyon dolar kazandı. Bu, Trump'ın topladığının nerdeyse iki katı. Ve bu parayı zengin Amerikalılardan ve şirketlerden topladı.

Bir salgının ortasında bile, evrensel sağlık hizmetlerini desteklemeyi reddediyor, özel sağlık ve ilaç endüstrilerinden bağış alıyor.

Biden, Kamala Harris'i başkan yardımcısı adayı olarak seçerek BLM hareketini selamlamak zorunda kaldı.

Patlak

Aynı Biden BLM isyanları bu yıl patladığında, polislerin insanları bacaklarından vurmaları için eğitilmesini tavsiye etti. 

İşçi sınıfında milyonlarca insan, patronların partisi olmasına rağmen Demokratlara oy verecek. Ancak aday için çok az hevesle bunu yapacaklar. 

Yakın zamanda yapılan bir anket, Biden seçmenlerinin çoğunluğunun, yüzde 56’sının, onu sırf "Trump olmadığı için desteklediğini" gösterdi.

Trump iktidarında ortaya çıkan işçi direnişi ve hareketlerin Biden'ı destekleyerek yaşayabileceği büyük bir tehlike var. Örneğin, “Biden'a razı olmak” sloganı sosyal medyada kitlesel olarak popüler ve şimdi de bir kampanya haline geldi.

"Sonuç olarak, dar seçim siyaseti dışında emek faaliyetlerine pek yer yok."

Biz bunları daha önce de yaşadık. 1960'larda ABD’de devrimci sosyalist Hal Draper, "1968'de kim daha az kötü olacak?" diye sormuştu.

Irkçı Cumhuriyetçi Barry Goldwater'ın Demokrat Lyndon B. Johnson'a karşı durduğu son ABD başkanlık seçimlerinde bu soruyu sormuştu.

John F. Kennedy’nin suikastından sonra başkanlığı devralan Johnson, Sivil Haklar hareketine nitelikli destek politikasını sürdürdü.

Demokratlar, siyahları partiye oy veren grubun içine almak için çaba gösterirken, hareketin radikalizmini de kontrol altına almak niyetindeydiler.

Johnson, ulusal bir kurtuluş hareketini ezmek için Vietnam'a asker göndererek başka bir Kennedy politikasını sürdürmek istiyordu. Sol ve savaş karşıtı hareketin bileşenleri, Goldwater yerine Johnson'a oy vermenin doğru seçim olduğunu savundular. Johnson Başkan olur olmaz Vietnam'a binlerce asker gönderdi.

En Sağ

Buradan çıkarılması gereken asıl ders, mevcut sistemi destekleyenlere “kendi bağımsız gücünüzü feda ederek en sağdaki güçlerin zaferiyle savaşamazsınız" denilmesidir.

Yeşil ve Kırmızı podcast'e katkıda bulunan ve Occupy hareketinin bir parçası olan Scott, bu süreci 2000'lerin sonlarında yaşadı.

“Bush'a karşı büyük bir hareket vardı ve 2009'da çok büyümüştü ancak Obama bu hareketi durdurdu ve sonra da bizi Wall Street'e sattı" dedi. Demokrat Parti'nin arkasında toplanan sol ve toplumsal hareketler, aslında sağı güçlendiriyor.

Devrimci sosyalist Hal Draper, 1968’de “kötünün iyisi”ni seçmenin ne anlama geldiğini tartışıyordu. Şöyle diyordu: “Aslında bu yüzden - gerçekten de daha az olsa bile- daha az kötü olanı seçtiğini düşünmek doğru bir şekilde savaşma olasılığını azaltır. Seçimin bir kapitalist politikacı ile diğeri arasında olduğu kurulumlarda, yenilgi bu seçimin sınırlamasını kabul etmekten gelir.”

Biden, Trump'ı üreten çürümeye çözüm sunmuyor. Umut, çürümüş sistemi temsil eden iki partiden koparak, gerçek bir değişim için mücadele etmektedir.

Michael ekliyor, “Ne Demokratlar ne de Cumhuriyetçiler dostumuzdur.

“Sosyalistler, sokaklardaki mevcut toplumsal hareketleri ilerletmede rol oynamalıdır.

“Kendimizi sendikalara katılmaya ve işçilerin sınıf politikasını yükseltmeye devam etmeliyiz.”

Kim kazanırsa kazansın, hareketler ve direnişi inşa edin

Protestolar, Donald Trump’ın ABD’sinde ilk günden beri değişmeyen bir özellik oldu. 

2020 yılında da binlerce grev görüldü. Bunların çoğu, Covid-19 nedeniyle güvensiz işyerlerindeki düzensiz ve yasadışı eylemlerdi. ABD'deki işçilerin mücadelesini izleyen Payday Raporuna göre, Mart ayından bu yana yaklaşık 1.100 grev meydana geldi. 

Ve işçilerin mücadelesine BLM hareketini de katmak için Haziran ayından itibaren çaba gösterildi. En küçük kasabalardan bile insanlar, siyahların hayatlarının önemli olduğunu söylemek için eylemlere katılıyorlardı. Bu isyan, sistem ile ilgili tartışmaların başlamasını sağlayacak. 

“Ben ve diğer sosyalistler, polisin veya hapishanenin kaldırılması hakkında konuştuğumuzda, bu fikirler çok radikalmiş gibi muamele gördük ”diyor Portland sosyalist grup üyesi Albert Lee.

“Ama şimdi durum böyle değil, bu fikirler sağduyu olarak görülüyor.” Önemli olan Biden ve Demokratlar değil, bu mücadelelerdir. 

(Dosya) ABD seçimleri üzerine

Bültene kayıt ol