Nick Clark, Ortadoğu’yu silip süpüren isyanların mezhepçiliğin ve korkunç ABD yöneticilerinin üstesinden geldiğini söylüyor
Üç Orta Doğu ülkesine yayılmış bir protesto dalgası için bir ayda iki devrik başbakan hiç de fena değil.
Lübnan, Irak ve İran’daki kitle hareketleri, direnişi yeniden bölgede siyasetin gerçek bir özelliği haline getirdi.
Irak’ta haftalardır süren kanlı protestolar nihayet Kasım ayı sonunda Adel Abdul Mahdi’yi başbakanlıktan istifa etmek zorunda bıraktı.
Bundan tam olarak bir ay önce, Lübnan’da benzer bir kitle hareketi Saad Hariri’yi başbakanlıktan istifa etmeye zorladı.
Bu sırada Kasım ve Aralık aylarında 100’den fazla kasaba ve şehirdeki gösteriler İran’ı sarstı.
Her bir hareket kendine özgü dertlere ve özelliklere sahip. Fakat aslında, hepsi benzer gerekçelere sahip - yılların yoksulluğuna ve işsizliğine duyulan öfke ve yozlaşmış yönetici sınıflara yönelik güvensizlik ve nefret.
İran ve Lübnan’da, fiyatların ve vergilerin artması, daha sonra daha fazla değişim talep eden protestoları tetikledi.
Ve Irak’ta, protestoları tetikleyen siyasi elitlerin ülkedeki tüm petrol zenginliğine el koymuş oldukları algısı oldu.
Göstericiler “rejimin devrilmesini” istiyor.
Grevler
Her üç ülkede de büyük kitlesel gösteriler, önceki birkaç ayda ve yılda yaşanan daha küçük protestolar ve grevlerinin içinden çıktı.
Protestocular, ayrıca, sadece en tepedekilerin işine yarayan sözde derin mezhep bölünmelerini birleştirdiler. Irak ve Lübnan’da protestocular, politik ya da dini aidiyetlerine bakmaksızın öfkelerini bütün politikacılara yönelttiler.
İran’da rejim, açıkça tüm bölgeye yayılmış olan tüm gösterilerden dolayı endişeli.
Uluslarası Af Örgütü Iran’da güvenlik güçlerinin en az 200 protestocuyu öldürdüğünü açıkladı.
Yöneticiler, Batıyı ve özellikle ABD’yi gösterilerin arkasında olmakla suçluyorlar.
Bu iddiayı desteklemek ABD başkanı Trump’ı sadece mutlu eder.
Trump, İran’da hareketin rejimi ve rejimin Orta Doğu’daki, ABD’nin bölgedeki egemenliğine tehdit oluşturan etkisini zayıflatacağını umuyor.
Kısacası Trump utanmazca gösterileri destekliyor, ve onları yanlış bir şekilde batı yanlısı olarak tasvir ediyor.
Irak ve Lübnan’da işler daha karmaşık - fakat İran rejimi buradaki hareketlere de şiddetle karşı.
Geçen hafta Irak’ın başkenti Bağdat’ta, İran destekli bıçaklı bir milisin Abdul Mehdi’nin istifasını izleyen günlerde protestoculara saldırdığı söyleniyor.
Iraklı göstericiler, haklı olarak yolsuzlukla İran arasında bağlantı kuruyorlar.
İran rejimi Irak’ın mezhepiçi politik sistemini, ve ayrıca IŞİD’e karşı savaşı Irak hükümetini ve ekonomisini daha fazla kontrol altına almak için kullandı.
Şimdi ise protestoların ve Irak’ta yeni bir hükümet kurma sürecinin İran’ı geri çekilmeye zorlamasından endişe ediyor.
İran, Lübnan’da da aynı şeyden endişe duyuyor. Yakın müttefiki Hizbullah politik hareketi, Lübnan hükümetinin önemli bir parçası ve gösteriler tarafından tehdit ediliyor.
Tehdit
ABD henüz Irak ve Lübnan’daki protestolara desteğini açıklayamadı çünkü bu hareketler kendisini de tehdit ediyor.
ABD’nin Irak ve Lübnan’da hükümetlerden çıkarı var. Güçsüz koalisyonlar, her iki ülkede de Batılı politikacılar ile İran destekli politikacılar arasında her an bozulabilecek bir denge sağlıyor.
Irak’ta, protestocular, yozlaşmış ve mezhepçi hükümet sistemini ABD’nin 2003’deki işgalin ardından kontrolü kendi elinde tutmak için zorla dayattığını biliyorlar.
ABD, üst düzeyde yaşanan bu kafa karışıklığından kazanç elde etmeyi umabilir. Fakat aşağıdan yükselen gerçek ayaklanmaların yol açabilecekleri onu korkutuyor.
Irak ve Lübnan’da yeni hükümetlerin kurulmasının uzun sürerken çok az şeyi değiştirmesinin beklenmesinin nedeni bu.
Göstericilerin, bütün yozlaşmış politikacıların tamamen temizlendiği -ve yeni bir politik sistemin oluşturulduğu- daha derin bir değişim talebiyle sokaklarda kalmaya devam etmesinin nedeni de bu.
Bu talepler, Ortadoğu’daki her yöneticiyi ve onlara arka çıkan emperyalist sistemi korkutuyor.