150 farklı ülkede son 100 yılda yaşanan siyasi gelişmeleri inceleyen araştırmaya göre, sanayi işçileri kitlesel olarak harekete geçtiğinde demokratikleşme kazanılıyor.
Amerika'da yayınlanan Washington Post gazetesinin haberleştirdiği araştırma, 'Değişim hangi sınıf ya da kitlelerin mücadelesiyle sağlanabilir' sorusuna olgusal bir yanıt veriyor.
İndependent Türkçe'nin aktardığı habere göre pek çok gözlemci, buna ABD ve Avrupa’dakiler de dahil olmak üzere, demokrasinin mevcut durumda risk altında olduğundan endişeleniyor. Bazı yorumcular sağ popülizmin yükselmesinden işçi sınıfının daha az eğitimli mensuplarını sorumlu tutuyor.
Genel kanıya göre seçmenler ekonomik küreselleşme ve göçmenlik konusunda şüpheci olmaya meyilli ve belki bu nedenle otoriter popülist siyasetçileri ve partileri desteklemeye yatkın. Öte yandan siyaset analistleri daha eğitimli, kentlerde yaşayan orta sınıfları demokratik değer ve ilkelerin daha sadık savunucuları olarak görmeye eğilimli.
Peki endüstriyel sektörlerde çalışan işçiler gerçekten anti-demokratik bir güç mü? Washington Post’un yaptığı yeni bir araştırmaya göre yaklaşık 150 farklı ülkede yurttaşların demokrasinin gelişmesini nasıl sağladıkları sistemli olarak incelendi. Araştırmanın sonucunda, endüstriyel işçilerin demokratikleşmenin ana aktörü olduğu ve bilakis kentli orta sınıflardan daha önemli olduğu ortaya kondu. Endüstri işçileri kitlesel olarak harekete geçtiğinde, demokratikleşmenin gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel.
Protestoların başarısı protestoyu kimin gerçekleştirdiğine bağlı
Modern tarihte farklı ülkelerin yurttaşlarının siyasi özgürlükler için düzenlediği pek çok kitlesel protesto mevcut. Bunlardan bazıları başarıya ulaştı. Hong Kong’taki demokrasi protestoları bunların en son örneği. Bunların arasında 20. yüzyılın süfrajetler hareketi, 30 yıl önce Doğu Avrupa’da gerçekleşen anti-stalinist hareketler ve Ortadoğu’da gerçekleşen rejim karşıtı protestolar yer alıyor.
Fotoğraf: Lübnan protestoları Ekim 2019