Almanya örneğinde: İşçi sınıfı, alkol, birahaneler

15.04.2019 - 09:38
Haberi paylaş

(Bu yazı, AltÜst dergisinin 29. sayısından alıntıdır. AltÜst'e ulaşabileceğiniz satış noktaları: http://www.altust.org/satis-noktalari)

"Cumartesi akşamları, özellikle ücretler ödendikten ve iş, alışılagelenden biraz erkence durduktan sonra, tüm işçi sınıfı, kendi yoksul mahallerinden çıkıp ana caddelere aktıktan sonra, ayyaşlık bütün kaba-sabalığıyla kendini gösterir."

Friedrich Engels’in İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu adlı kitabında (Ayrıntı Yayınları, 2013) geçen bu cümle, Avrupa işçi sınıfının neredeyse tümü gibi, Almanya için de geçerliydi. Engels, işçilerin sonu mutlaka sarhoşluğa varan alkol tüketimini, sanayi devrimi sonrası yılların ağır çalışma ve yaşam koşullarının neden olduğu sefil hayata bağlıyordu. Alkollü içkiler günde 15 saate varan çalışma süresine, insanın sadece uyumak için bile gitmek istemeyeceği yoksul evlere tahammül edebilmenin bir aracıydı. Ancak işçi sınıfının giderek daha fazla toplandığı meyhaneler, işçi hareketi örgütlenmesinin yeni imkânlarını da yaratıyordu.

‘Schnaps’ dertlerden uzaklaştırır

Almanya'da özellikle patates üretiminin yaygınlaşması ve büyük miktarlarda hasat elde edilmesiyle birlikte, patatesten damıtılarak elde edilen, yüksek alkollü sert bir içki olan ‘schnaps’ tüketimi de hızla yükselen bir grafik çizmişti.

‘Schnaps’ın işyerinde içilmesi, bilhassa 1830'lu yıllarda olağan ve kabul gören bir durumdu. Güçlerinin son damlasına kadar çalışan ve boş zaman nedir bilmeyen proleterler, duygularını ve zaman algısını köreltmek için bol bol ‘schnaps’ tüketiyordu. Bu, işveren tarafından da desteklenen bir durumdu. O dönemde bira işçilerin aklına bile getiremeyeceği kadar pahalıydı; ‘schnaps’ ise bol ve ucuzdu, hatta ücretlerin bir kısmı işveren tarafından ‘schnaps’ olarak ödeniyordu.

Biranın yükselişi

1870’li yıllarda kapitalist üretim dünya pazarlarına giderek daha fazla açılmaya ve rekabet koşulları sertleşmeye başlamıştı. Sürekli olarak sert ‘schnaps’ tüketen ve kısa sürede sarhoş olan işçilerin dünya pazarında rekabet yeteneğine sahip ürünler üretmesi söz konusu değildi. Kilise ve burjuva çevrelerinin üreticilere değil ama tüketicilere yönelik olarak başlattığı alkol karşıtı hareket, elbette ki işçi sınıfında karşılık bulmamıştı. Ancak bu hareketin temsilcilerinin ve patronun yardımına, günümüzde ‘pils’ olarak bilinen ve alt fermantasyon yöntemiyle üretilen sarışın biralar yetişmişti.

Daha düşük maliyetle üretilen pils biraları işçiler tarafından sevilmiş ve işyerlerinde yaygın olarak tüketilmeye başlanmıştı. Patronlar bu durumdan memnundu, çünkü ‘schnaps’ın aksine bira işçileri daha uzun sürede sarhoş ediyor ve daha yüksek kalitede üretime izin veriyordu.

Bu dönemde vasıflı işçilerin işyerinde alkol tüketmesi yer yer yasaklanmaya başlanmıştı. Bunun en önemli sebebi, işçilerin verdiği uzun soluklu mücadeleyle çalışma saatlerinin kısalmış ve ücretlerin nispeten yükselmiş olmasıydı. İşçi sınıfının en azından bir kısmı, tarihte ilk defa “boş zaman” denilen kavramla tanışmıştı. Kısa bir süre sonra ise çıkartılan yönetmeliklerle işyerinde bira tüketimine ancak molalarda izin verilmiş, bira esas olarak paydos sonrası içilen bir içeceğe dönüşmüştü.

Meyhaneler, birahaneler

Paydos sonrasında içki nerede içilecekti? İşçilerin yaşadığı, çoğu iki gözlü küçük evler, keyifli bir akşam geçirilmesine müsait değildi. Dolayısıyla hemen her köşe başında açılmaya başlanan ve çoğu birahane formunda olan meyhaneler, kısa sürede işçilerin boş vakitlerini geçirdiği mekânlar haline gelmişti. Bu birahanelerde sadece içki içilmiyor, toplumsal ve politik konular da tartışılıyor, örgütlenmelerin temeli atılıyor, mevcut örgütlere yeni üyeler kazanılıyor ve güçlendiriliyordu.

İmparatorluk Şansölyesi Bismarck’ın işçi partilerini ve sendikaları yasadışı ilan ettiği 1878-1890 arası yıllarda, işçi hareketi birahanelerin gözden uzak arka odalarında büyümeye devam etmişti. Ancak birahanelerin işçi sınıfının tümüne hitap ettiğini söylemek doğru değil.

Erkekler dünyası

Elbette kadın işçiler de işyerlerinde çalışıyor ve yaşadıkları baskıdan içki içerek kurtulmaya çalışıyordu. Ancak meyhanelere gitmeleri hoş karşılanmıyordu; dünya henüz erkekler dünyasıydı ve erkekler meyhanelerde içki içerken, kadınlardan o sefil evlerde yokluk ve çaresizlik içinde ev işlerini yapmaları ve çocukları yetiştirmeleri bekleniyordu.

Kadınların meyhanelere alınmaması, kadın işçilerin meyhanelerde yapılan örgütlenme toplantılarına ve siyasî toplantılara da katılamaması anlamına geliyordu. Dolayısıyla işçi sınıfının hatırı sayılır bir kısmı yeterince örgütlenemiyor, bu da işçi hareketinin güçlenmesine ağır bir darbe indiriyordu. Bu, meyhanelerde örgütlenmenin getirdiği bir çelişkiydi.

Harekette içki tartışmaları

Çalışma saatlerinin azalmış ve ücretlerin görece artmış olmasına karşın, işçilerin durumu yine de çok kötüydü. Büyük kısmı çok kötü koşullarda ve sefalet içinde yaşıyor, ağır koşulların baskısından içki içerek kurtulmaya çalışıyordu. Bu durum, işçi örgütlerinde de yoğun bir şekilde tartışılıyor ve alkol karşıtı eğilimler giderek güç kazanıyordu. 1890’lı yıllardan itibaren, Almanya Sosyal Demokrat Partisi üyeliğine sadece alkol kullanmayan işçilerin kabul edilmesi bile gündeme gelmişti.

Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin en önemli ideologlarından Karl Kautsky de bu tartışmalara aktif olarak katılmıştı. Kautsky, alkolizmin işçilerin sağlığı ve sınıf dayanışması üzerindeki yıkıcı eleştirisini eleştirirken, özellikle ‘schnaps’ı işçi sınıfının düşmanı olarak tanımlıyordu.

Öte yandan Kautsky “parti meyhanelerini” hararetle savunuyordu: “Proleteryanın kolay kolay elinden alınamayacak olan tek politik özgürlük alanı, meyhanedir… Buna rağmen içki karşıtı hareket Alman işçilerinin çoğunluğunu… meyhaneye gitmemeye ikna edebilirse, o zaman proleter dayanışmasına ağır bir darbe indirmiş olacaktır.”

Kitle kültüründen alt kültüre

Almanya’da bira ve işçi sınıfı hareketi ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıydı. Hatta biranın yükselişi bile işçi hareketiyle birlikte gerçekleşmişti. Günümüzde Almanya'daki “mahalle meyhaneleri”nin protest ve politik olma özelliği son derece sınırlıdır. Eskiden proleter meyhanelerinin özelliği bir alt kültür değil, kitlesel bir kültürün mekânları olmalarıydı. Başarısı da politik olmayan işçilerin bira içerken sohbete katılması ve politik işçilerle temasa geçmesine dayanıyordu.

Bugün politik olmayan işçiler, protest ve politik olma özelliğini taşıyan “alt kültür” meyhanelerinde kendilerini rahat hissetmez. Gerçi bunlar hâlâ ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi fikirlerin yayıldığı birer odak olarak önemlerini koruyor, ancak kitlesel bir işçi hareketinin taşıyıcısı olma özelliğini yitirmiş durumdalar.

Yükselen bir işçi hareketi bu meyhanelere yeniden eski işlevlerini kazandırabilir ya da çağın koşullarına uygun bambaşka politik yoğunlaşma odakları ortaya çıkarabilir. Çıkaracaktır da.

Atilla Dirim


Lenin pub’a gittiğinde

İngiltere’de “Pub” kelimesi “public inn” yani kamusal han, yolgeçen hanı ifadesinden gelir. Tarih boyunca, aynen bu topraklardaki gibi, yolcuların giriş katında bir şeyler yeyip içebileceği, üst kattaki odalarda gece kalabileceği, ucuz, çok zaman biraz pespaye mekânlar için kullanılmıştır. Günümüzde ise pub Avrupa’nın geri kalanında bar denilen yerlerden farksızdır.

Sosyal anlamda, pub’lar belki de Türkiye’deki kahvehanelere denk düşer. Kahvehanede asıl amaç kahve içmek olmadığı gibi, pub’a da çok zaman içki içmekten ziyade sosyalleşmek için gidilir. Özellikle mahalle aralarındaki ‘yerel’ pub’lar mahallelinin bir araya geldiği, tanıştığı, tartıştığı mekânlardır.

Pub, İngiltere işçi sınıfı tarihinde, sendikaların, sosyalist partilerin, işçi kulüplerinin tarihinde önemli bir işlev görmüştür. Kendi binaları ve toplantı yerleri olmayan bu kurumlar genellikle pub’ların üst katlarındaki (eskiden yolcuların uyuduğu) odalarda toplanmıştır.

Üstelik, pub’lar sadece İngiltere işçi sınıfına hizmet vermemiştir.

Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 1903 kongresi Londra’da Three Johns adlı pub’da toplanmıştır. Lenin’le birlikte elli kadar üyenin katıldığı kongrede parti Bolşevikler ve Menşevikler olarak ikiye bölünmüştür.

Bolşeviklerin 1905 ve 1907 kongreleri de Londra’da gerçekleşmiştir. İngiliz polisiyle Rus casusların ilgisini fazla çekmemek amacıyla, bu kongreler her gün dost İngiliz sendikacıların önerdiği bir başka pub’da (ve bazı başka mekânlarda, örneğin ‘Hıristiyan sosyalist’ bir kilisede) toplanmıştır.

Bültene kayıt ol