Hindistan ve Pakistan arasındaki tartışmalı sınır bölgesi Keşmir üzerindeki çatışma, ilgili toprakların daha önce sıkça yaşadığı cehennemi tekrar açığa çıkarma tehdidi oluşturuyor.
Hindistan hava kuvvetleri geçtiğimiz hafta, geçen ay Keşmir'de polise yapılan arabalı intihar saldırısına misilleme amacıyla Pakistan'daki “eğitim kamplarını” hedef aldı.
Pakistan hava sahasındaki iki Hint jetinin vurularak düşürüldüğü bildirildi, esir alınan bir Hint savaş pilotu TV’de gösterildi.
Kana susamış Hint klavye delikanlıları, buna cevap olarak daha fazla hava saldırısı isteklerini #Indiawantsrevenge (Hindistan intikam istiyor) hashtagiyle duyurdu. Es geçilmemeli, Pakistan’daki muhafazakâr güçler de ordunun dizginlerinin salınmasını istiyor.
İki nükleer silahlı gücün yine savaşın eşiğinde olması, hepimizi korkutmalı ve çatışmanın köklerini anlama isteği doğurmalı.
Emperyalizmin rolü
Batı’da Keşmir’den söz edildiğinde, “Müslüman sorununun” çok uzak bir diyarda yaşanan asırlık bir başka örneği olarak sunulur. Bunun nedeni, tartışmalı bölgenin ancak Britanya İmparatorluğu tarihine ve onun ‘böl ve yönet’ politikalarına bakıldığında anlaşılabilecek olması.
1947’de İngilizler, Hindistan’dan ayrıldı ve orayı Hindu çoğunluklu Hindistan ve Müslüman çoğunluklu Pakistan olarak ikiye böldü. Britanya’nın yarı-bağımsız durumdaki Jammu ve Keşmir’in durumunun ne olacağı ile ilgili kesin bir planı yoktu.
Ezici bir Müslüman nüfusa rağmen, buralar bir Hindu Kral, Hari Singh tarafından yönetiliyordu. Beklentilerin aksine, o, Keşmir'in Hindistan'ın bir parçası olmasına karar verdi.
Doğumlarından itibaren iki ülke, Pakistan ve Hindistan, ilgili topraklar üzerinde savaş hâlinde oldu. Bu durum Birleşmiş Milletler’e taşındı ve 1949’da ateşkes ilan edildi. Bu anlaşma Keşmir’i keyfi bir biçimde bölerek, toplumları parçaladı. Bu anlaşma, bugün hâlâ mevcut sınırın temelini oluşturmaktadır.
Mücadele
Pakistan kuvvetleri, yerel nüfusu krala karşı ayaklanmaya kazanma umuduyla Keşmir'de savaşıyordu. Buradaki Müslümanların her iki ülkeye de katılmaya istekli olmadıklarını gördüklerinde şaşırdılar. Bunun yerine -Keşmirliler- radikal toprak reformu için harekete geçen sosyalist Şeyh Abdullah’a destek verdiler. Abdullah, Pakistan’ı reddetti, çünkü ülkenin toprak ağaları tarafından yönetildiğine inanıyordu. Bunun yerine Ulusal Konferans partisi, Keşmir öz yönetimi için mücadele etti.
BM barış anlaşması, Keşmirlilere geleceklerine karar verebilecekleri oy hakkını söz veriyordu. Ancak Hindistan Başbakanı Jawaharlal Nehru da hemfikir olmasına rağmen, hiçbir oylama gerçekleşmedi.
Keşmir’in ayrılmasına izin vermek ne Hindistan’ın ne de Pakistan’ın çıkarlarına uygundu. Pakistan egemenleri haklı olarak, zayıf bir otorite kurmanın, taze devletlerinin parçalanmasına sebep olabileceğinden korkuyorlardı. Hindistan da, kendi topraklarının bazı bölümlerinin, takip edecekleri bir bağımsız Keşmir örneği olduğunda, merkezi hükümete boyun eğmeyeceğinden endişeleniyordu.
Abdullah’ın partisi, 1951 yılında yapılan yerel seçimlerde ezici bir zafer kazandı ve Başbakan ilan edildi. Ancak göreve getirilmek yerine, Hindistan hükümeti onu hapse attı. İşçiler yanıt olarak 20 günlük bir genel grev başlattı ve sokaklara döküldü. Hint birlikleri onlara ateş ederek bin kadarını öldürdü.
On yıldan uzun bir süre sonra Keşmir krizi yeniden zuhur etti. Abdullah, Hindistan’ın yakın zamanda savaşta olduğu stratejik rakibi olan Çin’i ziyaretinden sonra tekrar tutuklandı.
Pakistanlı güçler, bunu bir işgale dayanak olacak doğru bir an olarak gördü ve artık Keşmirilerin Hindistan devleti tarafından çok fazla vahşete maruz bırakıldıklarını, kendilerine dönmeye hazır olacaklarını umdular. Yanılıyorlardı. Beklenen Pakistan yanlısı yükseliş asla gerçekleşmedi ve bunun yerine yeni bir BM ateşkes anlaşması imzalandı.
Bağımsızlık
Ancak Abdullah’ın partisi de çıkmaza girdi. Bağımsızlık sağlamanın hiçbir yolu yoktu, liderleri yozlaştı ve taviz verdi.
O zamandan bu yana Hindistan’ın yöneticileri, seçilen liderleri düzenli olarak devirmek ve yerine sadece kendilerine karşı sorumlu olan valileri getirmek için kendilerini cesaretlendirilmiş hissettiler.
Keşmir bağımsızlık hareketi 1980'lerin sonlarında yeniden ortaya çıktığında, bir milyondan fazla kişinin katıldığı protesto yürüyüşleri gerçekleştirildi ve ayaklanmayı bastırmak için Hint birlikleri tekrar kullanıldı, 100'den fazla gösterici öldürüldü.
Bu, yeni radikalleşmiş gençlerden oluşan bir kitleyi gerilla savaşına sürüklüyordu. Bazıları sosyalistlerden ilham alan milliyetçi gruplara katıldı, yine de daha fazlası Pakistan tarafından iyi silahlandırılmış cihatçı Müslüman gruplarda savaştı.
Keşmir artık ağır silahlı Hint birlikleri, silahlı milisler ve çeşitli suç çetelerince basılmış durumdaydı. Sıradan Keşmirlilerin bedelini ödedikleri, rekabet cinayetleriyle dolu bir cehenneme evrildi.
Bugün, Hindistan devletinin aylarca süren kanlı baskısı geride onlarca ölü ve yüzlerce yaralı, bölgesel hükümetin çöktüğü yeni bir bölgesel kriz bıraktı.
Ve bir kez daha Yeni Delhi (Hint) hükümeti doğrudan müdahale etmeye hazır.
Birçok insan, Hindistan ve Pakistan devletlerinin eylemlerine bakacak ve devam eden katliam için haklı olarak onları suçlayacak.
Ancak bu çatışmanın kökleri, aslında o dönem çökmekte olan Britanya İmparatorluğu'na aittir. Ve Hinduları, özgür bir Hindistan için birlikte savaşan Müslümanlardan ayırmaya çalışarak yaptığı ölümcül iktidara tutunma çabasına.
(Socialist Worker gazetesindeki orijinalinden Ali Rıza Seven çevirdi)