15 Ocak Salı günü, İspanya’nın her tarafında kitlesel anti-faşist öfkenin sergilendiği bir gün oldu.
Sabah saatlerinde Sevilla’da Endülüs parlamentosunun dışında başlayan gösteriler ve yürüyüşler, 100’den fazla şehir ve kasabaya yayıldı. Kadın hareketi, tüm bu eylemlerin ön cephesindeydi. Ancak anti-faşist seferberlik, özellikle kısa bir süre önce merkez sağcı Halk Partisi, popülist Yurttaşlar (Ciudadanos) ve aşırı sağdan Vox’un Endülüs’te yeni bir hükümet oluşturulması yönünde anlaşmalarının ardından, farklı hareketlere yayılarak genelleşti. Franko dönemi sonrasında ilk kez demokratik seçimlerin yapıldığı 1982’den bu yana sosyal demokrat PSOE’nin elinde olan Endülüs hükümeti, artık açıkça Franko’nun diktatörlüğüne duyulan özlem ile ve kadınların mücadele ile kazanmış olduğu tüm hakları elinden alacağını, göçmenleri sınır dışı edeceğini ve tüm kamusal eğitim sistemini Kilise’nin idaresine vereceğini açık şekilde kabul eden bir parti tarafından yönetilecek.
Sosyal hareketler, 2 Aralık’ta Endülüs seçimlerinin sonuçlarının belli olmasının ardından, 24 saatten kısa bir süre sonra yarı spontane şekilde başlayan gösterilerle Vox’un sokaklara çıkmasına hızlı bir şekilde tepki verdi. İspanya’daki politik sahne, bu seçimlerin öncesinde halihazırda bir hengame içindeydi ve bu hengame artık daha da derinleşiyor. En bariz sarsıntı, PSOE’nin hükümeti ilk kez kaybetmesi oldu. Dört yıl önceki seçimlerde, bir bütün olarak eyaletin içinde bulunduğu siyasi krize karşın (Podemos’un yükselişi, Kral'ın görevden çekilmesi, merkez sağ partinin (PP) skandallarla çalkalanması, Katalonya’nın bağımsızlık talebi vb.) Endülüs’ün istikrarını koruyacağına dair bir sağduyu hakimdi. PSOE, 2015’e kadar Birleşik Sol ile koalisyon içindeydi ve seçimlerden sonra koalisyon, Yurttaşlar’a doğru çevrildi. Başbakan Susana Diaz birkaç ay önce erken seçim çağrısı yaptığında, bir veya iki koalisyonun yapılacağı benzer bir sonuç bekliyordu. Ama PSOE’nin çöküşü beklenenden büyük oldu. PSOE, 47 koltuğun 33’ünü kazandı ve 55 koltukluk çoğunluğa ulaşmak için ne sağdan (Yurttaşlar’ın koltuk sayısı 21) ne soldan (Podemos ve Birleşik Sol’un koltuk sayısı 20) yeterli delege vardı.
Ancak geleneksel çift partili sarkaç da işe yaramadı. PSOE 400 bin oy kaybetti ama PP de 300 bin oy kaybetti. Çöküşün nedeni, Yurttaşlar'ın (290 bin oy) ve Vox’un (370 bin oy) kazandığı oylardı.
Ama sağın içindeki sağa kayış, salt aritmetik ile açıklanamaz. Vox’un yükselişi, son birkaç yıldır yaşanan siyasi paniğin yan ürünü. Önceki başbakan Mariano Rajoy, sağa dönüş başlatarak Katalonya’ya karşı siyasi bir savaş başlattı, bölgenin hükümetini lağvetti ve Madrid’in demokratik olmayan denetimini dayattı. 1 Ekim 2017’deki referandumu engellemeye çalıştılar ve hareketin omurgasını kırmak için ülkenin her yerinden baskıcı kuvvetleri Katalonya’ya gönderdiler. Katalan liderleri hâlen hapiste veya sürgünde. Sivil Muhafızlar Katalonya’ya doğru hareket ederken, eyaletlerde “Yakalayın Onları (Katalanları)” sloganı altında “spontane” milliyetçi toplanmalara çağrı yapılıyordu. Hükümetin planı gecikti ve Rajoy ile hükümeti düştü ama Yurttaşlar halihazırda daha fazla baskı çağrısı yaparak PP’nin önüne geçmişti. Rajoy’un halefi Pablo Casado, daha da sağa kaydı ve yeniden ırkçılığa odaklanarak mültecilere ve göçmenlere karşı bir kampanya başlattı (o sıralar yeni PSOE hükümeti, mülteci kurtarma gemisi Aquarius etrafında sağdan farkını vurgulamaya çalışıyordu). Medya, PP’nin ve Yurttaşlar’ın söylemeye utandıkları şeyi açık şekilde söyleyen Vox’u öne çıkardı. Bunun yanı sıra Endülüs seçimleri, Opus Dei’nin genel olarak Vatikan, hiyerarşi ve Halk Partisi arasında göbek bağı işlevi gören cemaatler ve Kilise destekçisi diğer kuruluşlara dair “resmi hat”tında bir değişiklik olduğunu teyit ediyordu.
Seçimlerin ardından Vox, işleri daha da Sağa doğru itmeye çalıştı ve PP ile Yurttaşlar, bu oyuna katıldı. PP, (Madrid’de) Vox ile ulusal düzeyde uzun bir anlaşma imzaladı ve (Vox ile aynı karede görünmekten çekinen Yurttaşlar), bu anlaşmayı PP ile ayrıca imzaladı. Böylece Vox’un oyularıyla PP başbakanlığı ve Yurttaşlar da başbakan yardımcılığını aldı. Vox, kadınları ve LGBT bireyleri şiddet ve baskıya karşı koruyan tüm yasaların iptal edilmesini ve Frankoculuğun kurbanları için “tarihsel hafıza” yasasının kaldırılmasını talep ediyordu. İspanya Devleti’nin en yoğun nüfuslu ancak en fakir Bölgesi olan (işsizliğin %23’lere ulaştığı) Endülüs’te Vox, şirketler için daha az vergi talep ediyordu.
PP, paketin tamamını kabul etmedi (sonuçta paket çok groteskti ve daha çok ideolojik bir yeniden doğrulanmayı ve medyada etki yaratmayı amaçlıyordu) ama paketin büyük bir bölümünü “saygın” bir hükümet planına dönüştürdü. “Tarihsel hafıza”yı “milli mutabakat”a dönüştürmenin ve bir “Aile Bakanlığı” oluşturmanın sinyallerini verdiler (Vox, “Kadın Bakanlığı”nın kaldırılmasını talep ediyordu”).
Bu kepazeliğin siyasi sonuçları, egemen sınıfta ve hatta sarayda kaygı uyandırıyor. Vox, Katalonya’ya karşı birleşmede yararlı bir araç olmuş olabilir ancak artık PP bu görevi onun elinden alarak onu ulusal düzeyde olası bir küçük ortağa dönüştürüyor. Tüm bunlar Avrupa seçimlerinin, yerel seçimlerinin ve olasılıkla ulusal seçimlerin yapılacağı bir yılda gerçekleşiyor (çünkü PSOE hükümeti parlementoda azınlık konumunda). Hareketler yeniden sokaklara çıkmış durumda ve son yıllarda Frankoculuk, Sağ ve İspanya devleti arasında kurulan bağlantılardan ötürü kendilerini haklı çıkmış hissediyor Solun yükselişi karşısında öne çıkarılan “aşırılar”a karşı tüm propoganda artık çöktü; gerçek aşırılıkları kucaklayan, gerçekte bu propogandayı yapanlar. Sağ, Endülüs’te tekrar iktidarı ele geçirmesiyle moral bulmuş olabilir ama artık faşistlerle rezil işbirliğini örtmenin yollarını bulmak zorunda.
Vox’un liderliği, PP ve devlet ile binlerce yoldan bağlantılı. Liderleri Abascal, yıllarca PP’nin çekirdek kadrosundaydı. Avrupa’daki en aktif sosyal hareketlere sahne olan bir ülkede, isteseler dahi “sokakta mücadele eden” bir aşırı sağ inşa etmekte zorlanıyorlar (Vox, “toplumsal” sorunlara karşı Roma’yı veya göçmenleri suçlayan mahalle gösterileri için çağrılar yapmayı denedi). Şimdiye kadar başardıkları tek şey, hareketlerin canlılığından ve Solun siyasi istikrarından ve “ideolojik hegemonya”sından usanmış olan Sağın en aşırı ve muhafazakar bölümünün oylarını almak oldu. Baş düşman olarak kadın hareketini seçmiş olmalarının nedeni de bu. Ancak sonuç, vaat ettiklerinin aksi yönde oldu. Direnci kırmak yerine, daha fazla direnişe yol açtılar. Kadın hareketi, 2018’de 8 Mart grevi ile başlayarak bir dizi kitlesel mücadele verdi. Şimdi 8 Mart 2019 halihazırda grev günü olarak ilan edilmiş durumda ve olayların hızına bakılırsa, bu hareketin faşistleri izole edecek ve onlara “meşruiyet” yolunu açan güçleri temelinden sarsacak daha yaygın bir anti-faşist harekete dönüşmesi muhtemel.
Nikos Lountos (Sevilla'da yaşayan, Marx21 üyesi sosyalist aktivist)
Çeviri: Sinan Altıparmak/Marksist.org