Okul ve yetiştirdiği modern köleler

29.09.2018 - 10:08
Haberi paylaş

"Okul sahibinin, sermayesini, sosis fabrikası yerine öğretim fabrikasına yatırmış olması hiç bir şeyi değiştirmez." ~Karl Marx

Her ideoloji  ve yönetim mekanizması, kendi neslini yaratmayı ve kendi tarihini yazmayı hedefler. Dünya siyasi tarihi bunun örneklerini birçok kez karşımıza çıkartmıştır. Avcı toplayıcı insan kitleleri çocuklarına avlanmayı, tarım toplumuna geçişle birlikte bu kez tarım aletlerini kullanmayı, tohumları saklamayı öğretmiştir. Tarım toplumunun yarattığı yerleşik yaşam formlarıyla birlikte ortaya çıkan merkezi yönetimlerde, eğitimin ve öğretimin amacı artık değişmiştir. Eğitim artık kralların, egemenlerin kendi tarihlerini, egemenliklerini, iktidarlarını güçlendirmek için ve bu tahakküm güçlerini bir sonraki nesle aktarmak için kullanılmaya başlanmıştır. Günümüze gelene kadar süren bu süreçte, eğitim hep dinlerin, ideolojilerin, egemenlerin arka bahçesi, insan kaynağı olarak kullanılmıştır. Ancak Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte ortaya çıkan dini ve ideolojik eğitimden soyutlanmış bir eğitim reformu, sorgulayıcı ve eleştirici eğitime geçişte önemli bir basamaktır. Aydınlanma çağı ile Avrupa’da tam olarak sağlanmasa da eğitimin kilisenin ve monarşinin tekelinden uzaklaşması, çağdaş, bilimsel bilgi birikiminin önünü açmıştır. Bir tarafta kilisenin ve monarşinin sunduğu bilimsel bilgiden uzak ideolojik arka bahçe görevi gören eğitim, diğer tarafta sayıları az ama hızla çoğalan sorgulayıcı, tarafsız, eleştirel, laik, ideolojilerden beslenmeyen eğitim... 19. yüzyılda ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile birlikte eğitimin rolü farklı bir hâl almıştı; bu kez eğitim, yoksul köy ve kent çocuklarından çok burjuvaziye hizmet eden bir forma girmişti, çünkü yoksul kent ve köy çocukları için okullar değil fabrikalar vardı ve bu fabrikaların iş gücü kaynağı bu çocuklardı. Kapitalist düşünce bu çocukların babalarını, annelerini nasıl vahşi çarkları içinde eritiyorduysa, bu kez de gözünü sömürülen işçi sınıfının çocuklarına dikmişti. Aynı zamanda fabrikaların da sahibi olan egemen zihniyet, eğitimi ve okulu kendine iş gücü yetiştirecek mekanizma olarak görüyordu... 19 yüzyıldan itibaren her alana müdahil olan kapitalizmden, eğitim de burjuvazist eğitimciler aracılığıyla kendince nasibini almıştı .Bu kez verilen eğitimler, emek, vicdan, ahlaki değerler, bağımsız düşünce, eleştirel düşünceden çok; sisteme nasıl olur da daha fazla itaat eden, eleştirmeyen, kapitalizm çarklarında sağlam birer dişli olan, sistemin devamı için elinden geleni yapan, hatta sistem için yaşamını feda eden modeller, insan tipleri yaratılacağı üzerine olmaya başladı... Bir tarafta sistemin eğitimcileri, diğer tarafta bireysel özerkliğin artması için mücadele veren Stirner, Tolstoy, Reich, Neill, Godwin, Ferrer, Marx ve Illich gibi eğitimin temeline insanı ve emeğin öğretimini alan düşünürler...

Dünyada olaylar bu eksende hareket ederken, Anadolu topraklarında 19. ve 20. yy. itibariyle yönetim değişimleri olmuş, sadece "ilerleme" olabilecek yönetim değişiklikleri halka ‘"devrim", yenilik diye anlatılmış ve aktarılmıştır. 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlayan, 1930’larda eğitim reformu denen bu hareketler zinciri ile eğitimin bilimselleştirildiği, laikleştirildiği, bilimsel bilginin ön plana çıkartıldığı söylenmekteydi. Önceden padişah için ölebilecek gençler yetiştiren eğitim sistemi yerine şimdi yeni kutsallar için (vatan, devlet, bayrak, din) ölebilecek nesiller yetiştirilmek istenmekteydi. Bunun için hemen harekete geçildi ve 1930'lu yıllardan itibaren ulus devletin kültürel temelinin atılmasını bilimsel değerlere bağlamaya çalışmak için "Türk tarih tezi", "Türk dil tezi" ve "Güneş dil teorisi" ile bilimsel düşünceden çok uzak görüşler eğitimin temeline yerleştirildi. Siyasi kadrolardan gelen profesörlerle birlikte -ki bunlar aynı zamanda milletvekilidir- bu görüşlerin en doğru en bilimsel görüşler olduğu ispat edilmeye çalışılmıştır ve eğitim yine ideolojileşmiş ve Osmanlı kültüründe sarayın egemenliği altında olan eğitim bu kez de Cumhuriyet elitlerinin tekeline girmiştir.

Her tahakküm, kendi toplumsal ve ekonomik sistemine ses çıkartmayan, bu ekonomik politiğin en doğrusu olduğuna inanan, itaatkâr, kendini gerçekleştirme basamaklarından sadece temel ihtiyaçlar basamağında kalan ve bunu çok büyük bir kazanım olarak gören bireyler yetiştirmek istiyor.

Kemalist eğitimin zamanla dini eğitimle bütünleşmesiyle ortaya çıkarttığı eğitimin amacı, bireylerin kolay kontrol edilebilen verimli makineler olarak hayatlarını sürdürmesidir. Eğitimi müfredat ile sınırlı tutan bu anlayış, bireyin özgür gelişiminin önündeki en büyük engeldir. 20. ve 21. yy. içerisinde tüm dünyada eğitim alanında birçok değişim ortaya çıkmışken, yönetim mekanizmaları dogmatik değerlerin yerine bilimsel bilgi temelli eleştirel eğitime imkan sağlarken, Türkiye, eğitimi belli kalıpların ve ideolojilerin dışına çıkartmayan bir kimliğin etrafında geliştirdi. Bu kalıpların dışına çıkmaya çalışan, verilen eğitimin daha da ötesini isteyen, sisteme eleştiri getiren bireyler sistem tarafından bugün de tanıdık gelen kavramlarla (vatan haini, komünist, anarşist, terörist, devlet düşmanı) yaftalandılar. Çünkü yaratılan eğitim modelinde kalıpların dışına çıkmak tehlikeli ve yasaktı. Bu eğitim modelinde, resmi ideoloji tarihi eleştiri getirilemez bir tarih, yarattığı manevi dünyayı ise Diyanet İşleri Başkanlığı'yla birlikte sorgulanamaz bir biçime sokmuştu. Bu gelişmeler aslında şu anki eğitim sistemimizin özünü "misyonerlik" kavramının oluşturduğunu bizlere göstermekte. Çünkü sistemin verdiği eğitim modeli, eleştiriye ve sorgulamaya kapalı.

Devletin bilimsel eğitim adı altında verdiği eğitim, "misyonerlik faaliyeti" olarak işliyor, eğitimcilere ve pedagoglara göre 18 yaşına kadar alınmaması gereken dini ve ideolojik eğitim şu an anaokullarından itibaren veriliyor, hem de büyük bir iştahla. Dolayısıyla şu an devlet, din ve ideoloji yayan birer "misyoner" rolünde; kimin neye nasıl inanacağına, kimi kutsal ve değerli göreceğine devlet paradigması karar veriyor. Devlet eğitimi, bireyin tüm özgürlük alanlarına çocuk yaşta müdahale ederek, bu bireyin ilerideki yaşantısını da tekeli altına almış oluyor. Eğitimin bireyi özgürleştirmesi gerekirken köleleştiriyor, neden, niçin diye sormayan, sorgulamayan, apolitik, duyarsız, merak etmeyen bir birey hâline getiriyor. Bu süreçte yetişen birey, lise düzeyine geldiğinde, tüm öğrenilmesi gerekenleri öğrendiğini iddia ediyor ve kutsal olarak gördüğü değerlerin eleştirilmesine tahammülsüz bir şekilde tepki veriyor. Bu düzeydeki öğrencilerle konuşulduğunda, "Her şeyi öğrendim, fazla merak bela getirir, sorgulama yaparsam aklımı kaçırabilirmişim, bilgi sınırlı bir şey, artık çalışma hayatına atılmalıyım, evin bana ihtiyacı var, kiraya destek olmalıyım, politika gereksiz bir şey, nasıl olsa hiçbir şey benim istediğim gibi olmayacak, herkes bu dönemde gemisini kurtaran kaptan olmalı" vb gibi düşünceler, her okul sırasında adeta biz eğitimcilere birer yardım edin çığlığı gibi yükseliyor.

Ünlü eğitimci Joel Spring, "Kitlesel okul eğitiminin amacı, vatandaşı ve işçiyi modern sanayi devleti için yetiştirmektir" der. Şu anki eğitim sistemimizle sanayi devrimi dönemindeki eğitim birbirine benzemekte; yoksul halk çocuklarına verilen eğitim ile burjuvaziye sağlanan imkanlarla verilen eğitim aynı değil. Yoksul aile çocuklarının hayata bakışı yukarıda sıralanan cümlelerde saklı. Sistem bu çocukların büyük bir kitleyi oluşturduğunun da farkında, dolayısıyla babasına, annesine verdiği eğitimi çocuğuna da vermekten hiç ama hiç çekinmiyor. Çünkü sistem, paradigmalarının ne pahasına olursa olsun devamını istemekte. Bu paha çoğu zaman insan hayatıyla karşılık bulmaktadır. Sistem tarafından berrak zihinler, farklı fikirler, doymak bilmez tanrı Moloch'a¹ kurban olarak verilmeye devam ediyor.

Peki bu sorunların yarattığı çıkmazlarda, eğitim açısından çözüm yolu nedir? Alternatif var mıdır? Çözüm bireysel özgürlük, kolektif yaşam temelli olan eğitim modelidir. Hayat Bilgisi, Türkçe, Matematik vb. müfredat derslerinden çok, eğitimizin temelini şu basamaklar oluşturmalı:

- Hiçbir din ve ideolojiden beslenmeyen, bilimi önder edinmiş, putlaşmış değerleri yıkarak olaya başlayan, içselleştirilmiş düzenli inançlar sisteminin tahakkümünde olmayan, içerisinde ekoloji eğitiminden cinsel eğitime kadar şu an müfredat dışı eğitim olarak görülen bu eğitimleri temel dersler seviyesine çıkartan, evrensel bilgi birikimini öğrencisine sınırsızca kullandırabilecek; felsefe, sosyoloji, iletişim becerileri gibi derslere gereken değeri gösterecek bir eğitim modeli kurtuluştur.

- Eğitim ve çocuk yetiştirme yöntemlerindeki değişimler, toplumun radikal dönüşümüne katkıda bulunur. Bireyin bilincinin yapısını belirleyen, onun toplumsal dünyası ve çevresidir. Şu anki eğitim dünyamız bir insan kaynakları departmanı gibi işliyor, toplumun temel sorunlarına çözüm bulmak yerine yetiştirdiği lümpen ve apolitik bireylerle sorunun kendisi olmaya devam ediyor.

Şafak Ayhan

Moloch, Fenikelilerin tanrısıdır. Kendisine çocuk kurbanların yakılarak sunulduğu bir tanrıdır.

Bültene kayıt ol