Mustafa Kemal’in askeri değiliz

07.09.2024 - 12:59

Evet. Çünkü asker değiliz. 

Kimsenin askeri değiliz.

Son haftalarda siyasal kutuplaşma bezdirici bir hal aldı. En son Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde mezun teğmenlerin yaklaşık 400’ü “laik, demokratik Cumhuriyeti korumak” için “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” diyen eski bir yemini gürültülü ve tehditkâr bir şekilde tekrarladılar.

Bu türden her gerilim anında olduğu gibi AKP sözcüleri bunun bir darbe girişimi olarak ele alınması gerektiğini muhalefet sözcüleri ise iktidarın cumhuriyet değerlerine kastetmesine karşı haklı bir tepkinin ifadesi olduğunu söylediler.

Kavga etmelerine hiç gerek yok aslında, bir madalyonun iki yüzü gibiler.

Tartışma ve gerilim demokratlarla otoriterler arasında değil.

Tartışma ve gerilim, iktidardaki milliyetçilerle muhalefetteki milliyetçiler arasında.

Yerli milli devlet idaresiyle eski devlet idaresine aşırı bir özlem duyanlar arasında.

Demokrasiyi boğazlayarak inşa edilen Türk usulü başkanlık rejimiyle ordunun astığım astık çaldığım düdük dediği günlerine özlem duyanlar arasında.

Kimin daha Kemalist olduğu bizi ilgilendirmez. Kemalizmden demokrat çıkmayacağı gerçeği bizi ilgilendirir. Elde kılıç öfkeyle yemin eden ordu mensuplarından demokrat çıkamayacağı çok açık. Açık olan bir başka şey de ordunun hem iktidar tarafından hem de tüm vücut dilleriyle bir yemin törenini memleketin ölüm kalım meselesine üstelik siyasal sloganlar atarak çevirmeyi başaran askerleri destekleyen muhalefet üyeleri tarafından siyasallaştırıldığı gerçeği.

Demokratik alan daraldıkça, Kemalizmin konforlu gölgesinde iktidara diş göstermek muhalif çevrelerin daha geniş kesimlerince benimsenmeye başlandı.

Her 24 Nisan’dan önce ABD başkanlarının “Ermeni soykırımı” kavramını kullanıp kullanmayacağı yönündeki “milli” gerilim, yerini, “milli” günlerde Diyanet İşleri Başkanı’nın ne diyeceği ya da Erdoğan’ın nasıl bir açıklama yapacağı konusunda duyulan endişeye bıraktı.

İçinden böyle akıl dışı tepkilerin saçıldığı siyasal kutuplaşmanın asli sorumlusu, siyasal iktidardır elbette. Muhalefetin içindeki en ırkçı unsurlar, AKP karşıtı muhalefeti en rahat, en az baskıya maruz kalmak için Kemalist meydan okumanın içinde inşa edebilenlerin, örneğin Ümit Özdağ’ın, bu kutuplaşmada sörf yapmayı bir politik strateji olarak benimsememesi beklemezdi elbette.

Sadece Özdağ değil, ana muhalefet de bu muhalefet tarzına her kriz anında balıklama atlıyor.

Bu, iktidar karşıtı öfkenin sola doğru yönelmesini engellemekle kalmıyor, öfkeyle milliyetçiliği hızla birleştiriyor. Bu çılgınlık hali ırkçı, milliyetçi saldırganlığın zincirinden boşalmasına da neden oluyor.

Kürtçe halaylara, Kürtçe konuşanlara, Arapça konuşanlara, beş yaşındaki göçmen çocuklara yönelik saldırılar kendiliğinden şekillenmiyor. Otoriter rejim siyasal demokrasiyi boğdukça, muhalefetin askeri vesayet günlerini müstehzi bir gülümsemeyle hatırlayan kesimleri Kemalist simgelere, davranışlara, işaretlere, hatıralara sıkı sıkıya sarılıyorlar. Buradan açılan kapıdan her türden ırkçı organizasyon elini kolunu sallayarak girebiliyor devreye.

Bu toplumun ezilenlerinin, yoksullarının, mağdurlarının çıkarları, elde kılıç kimin askeri olduğunu çığırmakta ya da her askeri yeminde iktidardaki varlığına kastedildiğini iddia eden iktidarın bitmek bilmez mağduriyeti yanında tutum almakta değil, kimsenin askeri olmadığını net bir şekilde ifade eden özgürlükçü bir muhalefetin güçlenmesinde.

Yıllarca boşuna “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız” diye yürümedik.

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

 


Bültene kayıt ol