Üç sorun üç politika

03.11.2023 - 09:56

Filistin’e yönelik İsrail ablukasına karşı birleşik bir mücadelenin inşası bugünün en önemli sorunu. ABD ve Londra’da dev eylemler örgütleniyor. Bu eylemlerin tüm ülkelere aynı kitlesellikle yayılması İsrail adındaki bebek katili şebekesini durdurmak için atılacak en önemli adım. Özellikle Ortadoğu ülkelerinde yığınsal eylemler, kitlelerin Arap Baharı’nda olduğu gibi harekete geçmesi rejimleri köşeye sıkıştırdıkça Filistin halkının direnişi kolaylaşmaya başlayacak. Aynı anda hem örneğin ABD’de on binlerce Yahudi’nin İsrail terörüne karşı çıkması hem de İsrail’deki Yahudilerin kendi egemen sınıflarına karşı barış talep eden eylemler yapması çok önemli bir gelişme.

Türkiye’de de siyasal kutuplaşmayı aşan, milyonların savaş karşıtı öfkesine kanal olmak üzere bir başlangıç yapmak zorundayız. Önce İsrail işgaline karşı öfkenin farkında olalım. Milyonların bu öfkesini örgütlemek için kararlı savaş karşıtları bir araya gelmeli. 10 Kasım’da böyle bir kampanya için bir araya gelinecek. Bu toplantıyı güçlendirelim, inşa edelim.

Bu korkunç işgali hem İsrail’in gerilemesinin başlangıcına çevirmek hem de gerilemekte olan ABD hegemonyasına daha büyük bir darbeye çevirmek için kendi devletlerine karşı kitleleri harekete geçirecek, işçi sınıfının örgütlenmelerini de harekete geçiren savaş karşıtı küresel direniş çok kritik bir öneme sahip.

Bir diğer önemli sorun cumhuriyetin 100. yılı tartışmaları sırasında açığa çıkan milliyetçilik ve sol milliyetçilik. Uzun bir mücadele periyodundan sonra Kemalizm’de ilericilik, devrimcilik gören sol çevrelerin seslerini yükseltmelerine özel bir önem göstermek gerek. Cumhuriyet, tek başına anlamlı bir kavram değil. Solun, uzun bir süre, cumhuriyetten söz ederken TC kısaltmasını kullanmasının bir nedeni vardı. Türkiye’de cumhuriyet tartışması yapmak, Türkiye Cumhuriyeti devletini tartışmak demektir. Cumhuriyeti, sol adına hırslı bir şekilde savunanlar, bilerek ya da bilmeyerek ama ekseriyetle bilerek, devleti, devletin bir formunu, üstelik 1923-1938 arasındaki, Mustafa Kemal iktidarı dönemini savunuyorlar.

Bugün işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin en önemli ideolojik sorunu, milliyetçiliğin muhalefetin çok çeşitli kesimleri tarafından savunulmasıdır. Bu milliyetçilik türü, iktidarın milliyetçiliğinin ağırlığını görmezden gelerek, iktidarın toplumu kutuplaştıran yaklaşımını aynı şekilde sahipleniyor ve bir gericiler edebiyatıyla bu bölünmeye körükle gidiyor.

Bu sadece azınlık bırakılan toplumsal kesimler açısından değil, göçmenler, özellikle Türk usulü milliyetçiliğin hedef tahtasına oturtulan Suriyeliler açısından gündelik hayatın kelimenin tam anlamıyla ölüm kalım meselesi haline gelmesine neden oluyor. Bu yüzden ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı her söz, her açıklama, her eylem işçi sınıfının enternasyonalist dayanışması açısından benzersiz bir öneme sahip. Bu yüzden göçmen dayanışması, esas olarak ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı bir yan yana geliştir. 2024’ün en önemli mücadele başlıkları mart ayında göçmenlerle dayanışmak için örgütlenen eylemler olacaktır.

Son bir nokta ise muhalefetin seçim sonrası moral bozukluğunu aşma becerisi gösterememesidir. Bu dağınıklık, Erdoğan’ı yenmek konusunda duyulan karamsarlıkla birleşince politik alan iktidar blokuna devrediliyor. Oysa iktidar her açıdan çok sıkışık, ekonomi, iklim krizi, emperyalistler arası bloklaşma, dış politika ve Kürt sorununda bir dizi açmazın içinde. Bu açmazları iktidarın altından kalkamayacağı sorunlar haline getirecek olan ise işçi muhalefetinin birleşik bir kanalda toparlanmaya başlaması olacak. Asgari ücret için verilecek mücadele masa başında uzlaşmayı hedefleyen sendikacıları sarsacak bir genişliğe kavuşturulmalı. İşçilerin en geniş hak arama, savunma, eylem birliği inşa edilmeli. Aralık ayı, mücadele ayıdır!

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

 


Bültene kayıt ol