Çağla Oflas

Çağla Oflas son yazıları

Çağla Oflas tüm yazıları

11.08.2021 - 12:57

Göçmen düşmanlığı ve ırkçılığa karşı küresel dayanışma

Bayram tatili ve sonrasında, göçmenlere yönelik ırkçı kampanya yeniden tırmandırıldı. CHP ve İYİP’lilerin başını çektiği ırkçı kampanya sosyal medya üzerinden bir linç girişimine dönüştü. Suriyelilerin bayram ziyaretleri dillere dolandı. “Madem gittikleri yerler ziyaret edilebilecek kadar güvenli, o zaman geri gelmesinler” denildi. Afganistan’dan, kitleler halinde giriş yapıldığı söylentileri dolaşıma sokuldu. Sözcü gazetesi yazarları “Afgan istilası” yaşandığını iddia ettiler. Ulusalcılar sınır güvenliğinin tehlikede olduğunu, ülkenin bu kadar büyük sayıda göçmeni kaldırabilecek durumda olmadığını söyledi. CHP’li Bolu Belediye başkanının ırkçılığı, CHP’lileri bile rahatsız etti. Irkçı atmosferin yarattığı basınç, göçmenlere sahip çıkan bazı kesimlere geri adım attırdı, göçlerin düzenlenmesi ve sınır güvenliğinin sağlanması gerektiğine ilişkin milliyetçiliğe taviz veren bazı açıklamalar yaptılar. 

Sınırlar açılsın

Çeşitli kesimlerin, farklı tonlarda yaygınlaştırdığı fikirlerin ortak yanı, göçmenleri işçi sınıfının bir parçası olarak değil de milli sınırları tehdit eden bir sorun olarak görüyor olmaları. Nitekim TİP de yaptığı açıklamada; “Türkiye’nin tamamen açık kapı politikası izlemesi gerektiği savunusunun gerçekçi olmadığı, mülteci hakları yanında kamu yararını ve güvenliğini de gözeten, siyasal iktidarın ideolojik tercih ve hedeflerine bağlı olmayan bir sınır ve göç politikasının geliştirilmesinin zorunluluk” olduğunu açıkladı. 

Türkiye’de “kamu yararı ve güvenliği”, birileri açısından, çok açık ki göçmenleri kapsamıyor. Kimdir bu kamu ki göçmenlerin, Türkiye’ye kaçmak zorunda olan insanların varlığı onların düzenini bozuyor olsun? Bu, göçmenler hakkında üretilen yalanları gerçek sanan bir bakış açısının ürünüdür. O çok sevdikleri kamu yararı, belli ki Türk milliyetçilerinin yararı olarak görülüyor. 

Uluslar ve ulusları kuşatan sınırlar, sermaye tarafından, sermayenin uluslararası rekabette avantajlı hale gelmesi için yaratıldı. İşçi sınıfının mücadelesi ulusal sınırları aşan bir niteliğe sahip olmak zorunda. Kaldı ki sınır güvenliğinin artırılması, kaynakların emekçilerin ihtiyaçları, iklim krizinin durdurulması için değil kolluk kuvvetleri için kullanılması anlamına gelir ki bunun kamu yararıyla hiç alakası yoktur. Sınır güvenliği politikaları, göçmen işçilerin tüm güvencelerden yoksun çalıştıklarını görmezden gelinip güvenlik politikalarının öne çıkarılması ve otoriterleşme eğiliminin güçlendirilmesi olarak ele alınmalıdır. Göçmenlerin sınırlarda bekletilmesi, sınırların kapatılması, elektrikli çitlerin ve fiziki engellerin çoğaltılması, silahlı kuvvetlerin sınırlarda yoğunlaştırılması, göçmenlerin can ve mal varlığını tehdit edip tüm yaşamlarını denetim altına sokan politikaların uygulanması demokratik alanları aşındırıp işçi sınıfını kuşatarak hareketsiz kalmasına yol açar. Meksika sınırına duvar ören Trum’tan Orban’a tüm otoriter figürler ve faşist yapılanmalar göçmen düşmanlığı üzerinden genişler. Türkiye’de de göçmenlere karşı, Kürtlere karşı sürdürülen linç kampanyası milyonlarca emekçinin çürümüş iktidar yapılanmasına ve patronlara duyduğu öfkenin göçmenlere yönlendirilmesini amaçlıyor.

Göçün keyfi bir durum olmadığı göz önüne alındığında, sınırların kaldırılması, göçmenlerin güvenli geçişinin sağlanması talebini temel talebimiz olarak benimsemeliyiz. Sosyalistlerin önceliği sınır politikaları oluşturmak değil, bir bütün olarak işçi sınıfını kuşatan sınırların kaldırılması için göçmen işçilerle birlikte mücadele etmektir. Göçmen düşmanlığına kapı aralayan her cümle, ırkçılığa verilen her taviz işçileri daha da güçsüzleştirir, egemen sınıfa nefes aldırır. 

“Bütün ülkelerin işçileri birleşin”

Kapitalizmde, göçmen iş gücü sermaye birikim süreçlerinin her aşamasında kullanıldı. Sistematik göçler kapitalist toplumda varlığını hep korudu. Göçmen işçiler kapitalizme karşı mücadelenin en önemli parçasını oluşturdu, oluşturmaktadır. 

Sosyalistler sermayenin işçi sınıfının bir bölümünü başka bir bölümüne karşı kullanmasına ve ırkçılığa karşı her zaman mücadele ettiler. Marx İrlandalı işçiler ile İngiliz işçilerin bölünmüşlüğünün, İngiliz işçi sınıfının güçsüzleşmesiyle sonuçlandığını, bu bölünmenin sermayenin işine yaradığını, böylece varlığını daha rahat sürdürebildiğini söylüyordu. 

Amerikan İç Savaşı esnasında İngiltere’de Manchester’dan Londra’ya kadar işçilerin gerçekleştirdiği bütün mitinglerde köleliğe karşı mücadeleye sahip çıkıldı. Birleşik Devletler’in kuzeyinde yer alan halk da kıtlık koşullarındaki Lancashire işçilerine gemilerle yiyecek gönderiyordu. 

Marx işçi sınıfının çürümüş kölelik sistemine karşı mücadelesinden büyük heyecan duydu. Köleliğe karşı mücadele edilmeden, emeğin gerçek anlamda özgürlüğüne ulaşamayacağını belirtti. Enternasyonale ruhunu veren de işçi sınıfının uluslararası dayanışmasıydı zaten. İşçilerin uluslararası birliği çağrısı bir ülkenin diğer ülkenin işçilerini desteklemekten ibaret değildi. Sermayenin işçi mücadelesini baltalamak için göçmen işçileri kullanması karşısında hareketin birliğini sağlamak, Birinci Enternasyonal’in temel hedefiydi. Nitekim Marx tarafından kaleme alınan Enternasyonal’in kuruluş metni “Bütün dünyanın işçileri birleşin” ifadesiyle son buluyordu. 1871’de işçi sınıfının kapitalist iktidar yapısını kuşattığı Paris Komünü’nde ise Çalışma Bakanı bir Alman göçmendi. 

Kapitalizmin emperyalist aşamaya geçtiği, savaşlar, ekonomik ve siyasal krizlerden ibaret 20. yüzyıl boyunca savaşa, işgale, yoksulluğa karşı mücadelede işçileri bölen göçmen düşmanlığı ve ırkçılığa karşı mücadele sosyalistler arasında da önemli bir turnusol işlevi gördü. Lenin, geri kalmış ülkelerden göçenler üzerinden düşük ücretli emek sömürüsüne başvurmanın emperyalizmin karakteristik bir özelliği olduğunu anlatıyordu. Ve göçmenlere çizilen sınırları savunmanın, enternasyonal saflarından milliyetçi saflara kaymak anlamına geldiğini söyledi. 

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Bugün de ekonomik kriz ve devletler arası jeopolitik mücadelelerin yol açtığı savaşların ya da iklim krizinin sebep olduğu göçler karşısında göçmenlerle dayanışmak, ırkçılığa ve faşizme karşı mücadele etmek, antikapitalist hareketin merkezinde yer alıyor. Mücadelede, pandemi koşullarında dahi önemli kazanımlar elde edildi. Yunanistan’da faşist örgütlenme Altın Şafak’a karşı yürütülen, içinde göçmenlerin ve sendikaların da yer aldığı birleşik mücadele, bu Nazi örgütlenmesinin bir suç örgütü olduğunu mahkeme kararıyla kabul ettirdi. ABD’de George Floyd’un ırkçı bir cinayetle öldürülmesinin ardından, ırkçılığa karşı 26 milyon kişilik dev bir kitlesel mobilizasyon oluşturuldu ve bu güçlü hareket Trump’ı koltuğundan düşürdü. 

Kazanımlar göçmenlerin “kurban”, işçi sınıfının ise kurtarılması gereken bir varlık olmadığını gösterir. 

Sosyalizm ancak tüm işçilerin aşağıdan kitlesel eylemiyle gerçekleşebilir. Irkçılığı ve milliyetçiliği yendiğimizde işçi sınıfının güçlenmesini sağlayabilir, kapitalizmi ortadan kaldırabiliriz. 

Çağla Oflas

(Sosyalist İşçi)


Bültene kayıt ol