Bir mücadele alanı olarak Haydarpaşa Garı

1908 yılında gar olarak kente hizmet etmeye başlayan Haydarpaşa Garı da 2000’li yılların başından beri hakkında telaffuz edilen projeler üzerinden, kentin pazarlanmasında piyasa ve kamu yararı çatışmasının en görünür olduğu mekanlardan biri.

Küreselleşme söyleminin ayrılmaz bir parçası olan piyasalaşma, finansallaşmanın temel pratiğinin; tarihi, gündelik hayatı ve gelecek kurgularını oluşturan tüm kültürel ve politik alanları birer pazarlama nesnesi ve aracı haline getirmek olduğu söylenebilir. Dünya nüfusunun hızla kentsel alanlara doğru hareket ettiği ve yakın gelecekte kentleşme hızının çok daha artacağı ön görülerinden de hareketle, piyasalaşmanın en temel sahnesi ve nesnesinin de kentler olduğu kaçınılmaz bir gerçek.(1)

Kapitalizmin sermaye birikimi ve tüketim odaklı mantığı, kentlerin küresel rekabeti için, tüm mekânsal politikaları ve kararları da gayrimenkul, kültür-sanat ve turizmi merkezine alan bir yaklaşımı ana akım pratik haline getiriyor. Bu kentsel rekabetten payını alması istenen İstanbul için de kentin sahip olduğu özgün coğrafi özellikler, tarihsel çok katmanlılık ve kültürel miras birer yatırım ve pazarlama aracı olarak iştahla ele alınıyor. Kamusal alanların özelleştirilmesi, kentin doğal eşiklerinin yapılaşmaya açılarak ekosisteminin bozulması, mega projeler adı altında uluslararası yatırımcılara yapılan çağrılar bu iştahın birkaç pratiğinden yalnızca bazıları.

1908 yılında gar olarak kente hizmet etmeye başlayan Haydarpaşa Garı da 2000’li yılların başından beri hakkında telaffuz edilen projeler üzerinden, kentin pazarlanmasında piyasa ve kamu yararı çatışmasının en görünür olduğu mekanlardan biri. Kara ve deniz ulaşımının bağlanma noktası işlevi de gören Haydarpaşa Garı, yalnızca bir gar yapısı olarak değil, içinde barındırdığı lojmanları, bakım üniteleri, eğitim ve sağlık birimleri ile hem bir endüstri hem de bir kültür mirası niteliğinde. Toplumsal bellek ve kamusal anlamı açısından oldukça kritik bir öneme sahip olan Haydarpaşa Garı gerek ulaşımda özelleştirme politikaları gerekse de tepeden inme planlama kararları ile uzun süredir, kamu yararını hiçe sayan bir dizi söylemin ve projenin de sahası konumunda. 2004 yılında, dönemin başbakanı Erdoğan tarafından “Haydarpaşa Manhattan Olacak” söylemiyle, gar, limanı ve çevresini kapsayan yaklaşık 1 milyon m2 alanda yedi gökdelenli Haydarpaşa Projesi gündeme getirilmişti.(2) İlk defa bu kadar yüksek bir perdeden ve bizzat başbakanın ağzından duyurulan bu iştah, kent hakkı talebi için bir dayanışmanın örgütlenmesinin de zorunluğu olduğunu ortaya koymuştu. 2005 yılında, Mimarlar Odası ve Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası ortak sekreterliğinde yüzü aşkın sivil-demokratik örgütün bir araya gelmesiyle, “Toplum, Kent ve Çevre için Haydarpaşa Dayanışması”, bu kentsel mücadeleyi bugüne dek kesintisiz sürdüren bir örgütlenme modeli olarak kuruldu. Yirmi yılı aşkın süredir, Haydarpaşa Garının gar olarak kalması mücadelesini hem hukuki yollarla hem de bizzat sokakta büyütülen bir mücadele ile savunan Haydarpaşa Dayanışmasının son etkinliği, 29 Ekim Çarşamba günü düzenlenen “Haydarpaşa ve Sirkeci Garları: Ulaşım Merkezi mi? Rant Alanı mı?” başlıklı panel oldu. Ulaşım, kültürel miras, planlama, kültür-sanat ve emek alanından bilgi ve deneyimlerin aktarıldığı panelin ana vurgusu, Haydarpaşa Garı’nın bir kültür vadisi olarak ele alınacağı yönündeki resmî açıklamalara yönelik itirazdı. Kamu yararının, ulaşım işlevinin göz ardı edildiği ve yıllardır kültürel mirası bir piyasa aracı olarak ele alan politikaların güncel bir örneği olarak yapılan bu resmî açıklama, TCDD yönetimi tarafından Ağustos 2024’te yapılan bir protokolle 29 yıllığına Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilen Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarında, arkeo-park, müze, bienal ve performans sanatları merkezi, kütüphane, konser salonu gibi kültür endüstrisinin parlak vitrinlerini hayata geçirme hayalini yansıtıyor.(3) Tarihi ve kentsel sit alanı kimliğini, yıllardır verilen hukuk mücadelesi sayesinde koruyan Haydarpaşa Garı’nın, restorasyon-arkeolojik çalışmaların tamamlanmasının ardından, gar işleviyle yeniden açılması beklenirken, imzalanan bu protokol ve geçtiğimiz günlerde ilan edilen projeyle, “kültür sanat ile aklama” (art washing) taktiğinin de en güncel örneğini sunmuş oluyor.  Kültür emekçileri bu tartışmanın neresinde sorusundan hareketle panele katılan Buradan Nereye isimli aktivist sanatçı grubu temsilcileri, mekânsal dönüşümlerde en çok başvurulan bir manipülasyon aracı olarak “sanatla aklamanın”, sanatın eleştirel gücünü bastırdığına dikkat çekti. Sanatın rantın cilasını değil çatlağını görünür kıldığını dile getiren Buradan Nereye inisiyatifi, Haydarpaşa Garı’nın ulaşım mı kültür sanat mı gibi yaratılan ikilik tartışmasının arkasındaki “ Bu dönüşüm kamusal olanı mı güçlendiriyor yoksa ekonomi-politiği mi cilalıyor?” sorusunun görünür kılınması gerektiğini söyleyerek, sanatçıya fail olma rolünü veren bu politikalara karşı, sanatçının müşterek olma rolünün hatırlatılmasının önemine vurgu yaptı. 

Gar alanının bir kültür vadisine dönüştürülmesi planına kültür-sanat emekçileri alanından sunulun bu katkının yanında, ulaşım-planlama-ekonomi-arkeoloji ve bir emek alanı olarak demiryolu perspektiflerinden sunulan tüm diğer katkılar, toplumsal ve mekânsal hafızayı yaşatmanın, yaşayan bir miras politikasının takip edilmesiyle mümkün olacağına dikkat çekti. Şeffaflıktan uzak bir piyasacı yaklaşımın, Haydarpaşa Garı’nı 2013 yılından bu yana işlevsiz bırakarak toplumsal hafızadan silme ve ardından devasa bütçelerle, yeni gayrimenkul projeleri ya da kültür sanat vadileriyle piyasalaştırma planlarına direnmenin, ancak karar alma süreçlerine aktif katılım ile mümkün olabileceği de panel boyunca yapılan önemli vurgulardan biriydi.

Kapitalizmin en karlı yatırım araçlarından biri olarak gördüğü kentsel alanlar, kamu yararını ve eşit ve birlikte yaşam hakkını savunmak için sürekli canlı tutulması gereken mücadele alanları. Yıllarca atıl bırakılan Hasanpaşa Gazhanesinin, Gazhane Çevre Gönüllüleri’nin uzun soluklu yerel mücadelesi sonucunda yeniden kamusal kullanıma kazandırılması, Validebağ Korusu’nun imara açılması planlarına yine uzun yıllardır direnen Validebağ Gönüllüleri ve yirmi yılı aşkın süredir Haydarpaşa Garı’nın gar olarak yeniden hayata geçmesi için hukuki ve sokak mücadelesini ısrarla sürdüren Haydarpaşa Dayanışması gibi ağlar, antikapitalist bir mücadele hattının bir parçası olarak önemli bir deneyim sunuyor. 

Esra Akbalık

(1) https://ourworldindata.org/urbanization

(2) https://v3.arkitera.com/v1/haberler/2004/12/06/haydarpasa.htm

(3) https://basin.ktb.gov.tr/TR-407036/istanbulun-iki-ikonik-tren-gari-yeniden-hayat-buluyor.html

son yazıları

Trump Çin’le huzursuz bir ‘barış’ sağlıyor
Casusluk davası neden temelsizdir?
İşçilerin birleşik mücadelesi yoksulluğu yok edebilir

ilginizi çekebilir

two-ships-with-national-flags-us-china-getty-img
Trump Çin’le huzursuz bir ‘barış’ sağlıyor
ekrem-imamoglu-7-ay-sonra-ilk-kez-caglayan-da-1
Casusluk davası neden temelsizdir?
turk-is-2024-aclik-ve-yoksulluk-sinirini-acikladi
İşçilerin birleşik mücadelesi yoksulluğu yok edebilir