Süveyda, Suriye’nin güneyinde yer alan ve Suriye’nin tarihi dokusunun sembollerinden olan köklü bir Suriye şehridir. Nüfusunun çoğunluğu Dürzilerden (Muvahhidun) bir kısmı da Hıristiyan ve Sünnilerden oluşur. Şehirde kiliseler, camiler ve Dürziler için ibadethaneler bulunur.
Muvahhid Dürziler tarihleri boyunca güçlerini saldırganlık, zulüm ve yayılmanın aracı olarak değil; topraklarını ve onurlarını savunmak için kullanan barışçıl bir halk oldu. Her zaman barış içinde yaşamaya eğilimli olarak tanındılar ve başkalarının hukukuna saygı duydular. Gururla harmanlanmış bu ruh, onları saygın bir topluluk haline getirdi. Onlar dinlerini yaymaya çalışmaz ve inançlarını dayatmazlar. Tanrı’nın birliğine ve ortağı olmadığına inanırlar. Birisi onlara saldırdığında, topraklarını ve onurlarını cesurca savunurlar ve Fransızlarla savaştıkları şanlı bir geçmişleri vardır. 1925 yılında Sultan el-Atraş ve Suriye’nin bölünmesini reddeden yoldaşlarının önderliğinde gerçekleşen Büyük Suriye Devrimi’ni kimse unutamaz.
Dağ’ın çocukları, Suriye’nin her zaman birliğinden yana olmuş, tarihi başkent Şam’ı ulusal bir sembol ve Suriyeli kimliğinin ortak referansı olarak görmüştür. Suriye, coğrafi sınırların ötesinde onların ulusal ve insani duygularında yaşayan bir anavatan oldu.
Süveyda, deniz seviyesinden 1.080 metre yükseklikte güzel bir şehirdir. Bu nedenle “Rayan Dağı” veya “Arap Dağı” olarak da adlandırılır. Üzüm bağları, elma ve zeytiniyle ünlüdür ve alçak bölgelerde az miktarda buğday da yetiştirilir.
2008 yılında, okuryazarlık oranının %100 olması kutlanmıştı, şehrin sakinleri eğitimli ve kültürlüdür. Misafirlerine karşı nezaketleri, cömertlikleri ve ziyaretçilerini korumalarıyla tanınırlar. Dini otoriteleri olan “akil adamlar”a saygı duyarlar ve bu kişiler sosyal ve dini yaşamda etkili bir konumdadır.
Devrimde yaşananlar
2011’de başlayan Suriye devrimi sırasında, Süveyda halkının çoğunluğu Beşşar Esad rejimine karşı muhalif safta yer aldı. Devrime katıldılar ve birçok şehit verdiler. Çocuklarının Suriye’deki kardeşlerini öldürmemesi için orduya katılmalarını engellediler. Bu şehir ayrıca rejimin zulmünden ve baskısından kaçanların sığınağı oldu. Süveyda’ya sığınanlar evlerde ağırlandı. Süveyda’daki Kerame Meydanı, Esad rejimine muhalefetin şahididir. Buradan, tüm vilayetlerdeki Suriyeliler için şarkılar, şiirler okundu, ayaklanmaya katılan tüm şehirler selamlandı. Zalim Beşar Esad’ın düşüşüne kadar da bu böyle devam etti.
Suriye meselesinin uluslararasılaştırılması
Suriye konusu uluslararası güçler arasında bir çıkmaza girdikten sonra; Esad’ın ayrılması ve uluslararası alanda terör örgütü kabul edilen ve İdlib’de bulunan Şam’ın Kurtuluşu Örgütü’nün (HTŞ), Ahmed el-Şara (el-Colani) liderliğinde Şam’a girerek yönetimi devralmasına izin verilmesi, uluslararası mutabakatlar ve karşılıklı çıkarlar çerçevesinde kararlaştırıldı. Şara’ya bir görev verildi, sınırları çizildi ve dış kararlarla ilgili kendisine küçük bir marj bırakıldı.
Yarım kalan sevinç
Başlangıçta, zalim Beşşar’ın saltanatının sona ermesine çok sevindik ve yeni bir Suriye inşa edileceği umuduyla yeni yönetimi karşıladık. Onlara, kaosu sona erdirme ve istikrarı oluşturma fırsatı verdik. Ancak başlardaki sevincimiz; iktidarın tekelleşmesi, siyasi temsil ve katılımın zayıflığı ve yeni despot bir rejimin ortaya çıkmasıyla yerini korkuya bıraktı. Şara, kendisini beş yıllığına geçiş döneminin devlet başkanı ilan etti. Bakanları, yetkilileri ve karar vericileri, akrabaları ve HTŞ’deki kurmayları arasından atadı. Suriyelileri temsil etmeyen bir ulusal konferansı hızlıca düzenledi ve Suriyelilerin katılımı olmadan, ülkede alınacak tüm kararlar üzerinde hüküm sahibi olan bir anayasa çıkardı (yeni anayasaya bakınız).
Ardından geçici hükümet orduyu feshetti ve halktan silahlarını teslim etmelerini istedi. Şara, çok sayıda memuru -kurumların yeniden yapılandırılması bahanesiyle- işten çıkardı ve kurumlardaki işleyişten bihaber olan İdlib’den tanıdıklarını ve şeyhleri atadı. Böylece, çevresindekilerin işlediği suçlar ve faillerin hesap vermemesi nedeniyle ona olan güven giderek sarsıldı.
İtirazlar ve hoşnutsuzluk
Çok sayıda Suriyeli entelektüel ve mücadele insanı, ülkenin kaderi çizilirken sürece halkın katılmamasına itiraz etti. Sahil bölgesinde yaşanan katliamlar, savunmasız sivillere yönelik ihlaller ve 1500’den fazla sivilin katledilmesi, birçok Suriyelide hükümete karşı öfkeye yol açtı. Hükümetin HTŞ gibi hareket ettiği ve kendilerini temsil etmediği yönünde halktan sesler yükselmeye başladı. Dürzi şeyhi Hikmet el-Hicri de bu hükümetin tüm Suriyelileri temsil etmediğini, iktidarı tek başına elinde tuttuğunu ve Suriye halkının tüm kesimlerinin beklentilerini karşılamayan bir anayasa hazırladığını vurguladı. Suriye’nin birçok entelektüeli, uluslararası gözetim altında özgür ve adil seçimler isteyen çağrılar yaptı ancak hükümet El-Hicri’nin sözlerini öne çıkardı ve onu hükümete karşı çıkan tek muhalif ses olarak gösterdi, ardından da Süveyda şehrinin sınırlarını koruyan grubun silahlarını teslim etmesini talep etti (bu askeri grup, Beşar Esad döneminden, 2018 yılında IŞİD’in şehre saldırısından bu yana varlığını sürdürüyor). Bu talep reddedilince, şehri vatana ihanetle suçlayan bir medya kampanyası başlatıldı.
Son Günlerde Yaşananlar
Süveyda ve Şam arasında, geçici hükümetin göz yumduğu ve kanun dışı hareket eden Bedevi gruplar tarafından Süveyda’ya girip çıkanları gasp etmek amacıyla bir kontrol noktası kuruldu. Bu gruplar, Süveyda’ya giden bir kamyonu durdurup taşıdığı gıda maddelerini aldılar ve kamyonun sahibi olan Süveydalıyı dövdüler, aşağıladılar ve kamyona el koydular. Şoförün ailesi ve arkadaşları bu saldırıya karşılık kamyonu ve içindekileri geri almak için bir grup Bedevi’yi kaçırdı. İki grup arasında çatışma çıktı ve çatışmayı sonlandırmak için Leys el-Balus liderliğindeki -geçici hükümete bağlı- Kerame milisleri yardım istedi. Ordu ve güvenlik güçleri çatışmayı sonlandırmak için geldiler ancak ağır silahlar, tanklar ve füzelerle Bedevileri Süveyda halkına karşı kışkırtıp sivilleri katlettiler ve köyleri yakıp yıkarak boşalttılar. Hükümet ile şehrin ileri gelenleri arasında çatışmayı durdurmak için anlaşma yapıldı ancak güvenlik güçleri ve ordu saldırılara devam etti ve hastaneyi tanklarla kuşattı. Bu sırada Şeyh el-Hicri, tankların bombardımanı altında çökmeye başlayan şehri savunmak adına anlaşmayı bozdu.
Ertesi gün, İsrail uçaklarının güvenlik güçlerini vurmasıyla şaşırdık. Neden? Çünkü İsrail ile geçici hükümet arasında, Şam’da iktidarı devralmadan önce sınır güvenliğini korumak için Suriye’nin güneyine (Kuneytra, Dera ve Süveyda) ağır silahların sokulmasının yasak olduğu bir anlaşmaya varılmıştı.
Bu esnada, İsrail’in Dürzileri savunduğu ve hain(!) Dürzilerin İsrail’den yardım istediği yönünde mezhepçi söylemler yayılmaya başladı. Hükümet, Süveyda’ya karşı genel seferberlik ilan etti ve geçici hükümetin gözetiminde, hain(!) Dürzileri katletmek üzere Suriye’nin en kuzeyinden aşiretler ve bedevi konvoyları Süveyda’ya akın etti. Ardından insanlığı utandıracak o katliamlar yaşandı. 34 köy tamamen yakıldı, malları çalındı, sakinleri öldürüldü veya yerlerinden edildi. Bu köylerden biri de benim köyümdü (Harân). Elektrik ve internet kablolarını kestiler, kuyuların içine zehirli madde (arsenik) koydular, ağaçları kestiler. Kalplerimizi ve hatıralarımızı yaktılar, büyüklerimizin hikayelerini ve mazimizi öldürdüler, tüm barbarlıklarıyla çocuklarımızın oyuncaklarını çiğnediler.
Erkekleri, kadınları ve çocukları kaçırdılar, gençleri yüksek binalardan atlamaya zorladılar, yaşlıların (Dürziler için sembolik anlamı olan) bıyıklarını aşağılama ve hakaret amacıyla kestiler. Düşünün ki bu eylemleri videoya çekip yayınladılar ve bununla övündüler; bu videoların onların suçlarını, vahşetlerini ve barbarlıklarını kanıtladığının farkında değillerdi. Hakiki, ılımlı ve insancıl İslam’ın yanlış ve çarpık bir imajını dünyaya verdiler. Bu süreçte Süveyda’da öldürme, yakma ve infazlar sonucu 2000’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Evet, mevcut iktidar bir geçiş dönemini yönetmiyor, aksine yeni ve farklı araçlarla despotizmi yeniden canlandırıyor. Bugün Süveyda’da olduğu gibi, bir bölgenin kendi hükümeti tarafından kuşatıldığı tarihte başka bir örnek yoktur. Neden bütün bir şehir; çocukları, kadınları, yaşlılarıyla cezalandırılıyor. Neden yıllardır Kerame Meydanı’ndaki eylemleriyle Esad’ın gitmesini ve tüm Suriyeliler için seküler, demokratik ve katılımcı bir düzen kurulmasını talep edenler cezalandırılıyor?
Yaşananlar sadece kanlı olaylar değil, iyileşmesi zor derin bir ulusal yara, toplumsal bir çatlak, güvenin sarsılması, özürlerle giderilemeyecek bir acı.
Mevcut iktidar, kendisine benzemeyen her Suriyeli unsuru, güç kullanarak kuşatıp parçalanması gereken bir tehlike olarak görüyor.
Merak ediyoruz, Gazze iki yıldır ölüyor, açlık çekiyor ve yok ediliyor. Neden İsrail’in uyguladığı soykırıma bir tepki gösterilmedi? İsrail, Golan’dan Suriye topraklarına, Şeyh Dağı’nın ötesine girince hükümet neden tanklarını harekete geçirip aşiretleri Golan’ı korumak için seferber etmedi? Hükümet İsrail dahil olmak üzere yurtdışındaki herkesle diyalog kurarken, kendi vatandaşlarıyla diyalog kurmaktan neden kaçınıyor?
Süveyda 13 Temmuz’dan beri kuşatma altında ve şu anda su, elektrik, ilaç ve gıda yok. Kızılay aracılığıyla gelen yardımlar bir köy için bile yetersiz. Süveyda dünyanın gözleri önünde insani bir trajedi yaşıyor.
Devletler, kendi topraklarındaki tüm sorunlardan yasal olarak sorumludur hatta sebebi kendisi olmasa bile çözüm bulmakla yükümlüdür. Eğer bunu başaramaz ve sorunlarını toplumun herhangi bir kesimine yüklerse, onun varlığını sürdürmesinin artık haklı bir gerekçesi olmadığı anlamına gelir ve sorumluluğu üstlenip çözüm bulabilecek birine devretmesi gerekir. Tüm dünyada devlet kavramının temeli buna dayanır.
Bugün ihtiyaç duyulan şey, siyasi rotayı düzeltmek ve eşit haklar, gerçek katılım ve suçluların hesap vermesi temelinde devlet ile tüm toplumsal kesimler arasında güven köprülerini yeniden inşa edecek ve Suriye halkının tüm bileşenlerinin haklarını güvence altına alan demokratik bir anayasanın hazırlanmasıdır.