2017’de bağımsızlık referandumları

20.12.2017 - 06:14
Haberi paylaş

2017 yılı içinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde ve Katalonya’da, dünyanın her yerinde barışı, demokrasiyi ve ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı gibi temel hakları yeniden gündeme getiren referandum süreçleri yaşandı.

Bu bağımsızlık referandumları, devletler arası kurumların neredeyse tamamı tarafından baskı altına alınmaya çalışıldı. Referandum süreçlerinde yaşananlar ve referandumlara karşı verilen tepkiler, son yıllarda dünya çapında devam eden istikrarsızlık ve kriz ortamının ve devletlerin beka kaygısının ne derece derin olduğunu gözler önüne serdi.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi bağımsızlık referandumu

Kuzey Irak’ta neredeyse tüm dünyanın karşı çıkmasına rağmen 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu gerçekleştirildi. 3 milyon 305 bin 925 kişinin %92,7’si “Kürdistan Bölgesi ve Kürdistan Bölgesi dışında kalan Kürt yerleşimlerinin bağımsız bir devlet olmasını istiyor musunuz?” sorusuna evet dedi.

Merkezi Irak hükümeti, Türkiye, İran, Suriye gibi bölgesel güçlerin yaptırımları dışında ABD, Fransa, İngiltere, Almanya gibi emperyalist devletler de referandumun yapılmasına karşı çıktılar. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bütün sınırları, komşu devletler olan Türkiye, merkezi Irak hükümeti ve İran tarafından referandum bahanesiyle kapatıldı. Türkiye, petrol hattını ve sınırları kapatmak, hatta askeri müdahalede bulunmak gibi tehditlerde bulundu referandum öncesinde.

Ancak yaşananlar Kürt halkını caydıramadı ve %72 gibi büyük çoğunluk referandumda oy kullanmaya gitti. Mevzu bahis “devletin bekası” olunca yerli-milli koalisyonuna CHP’nin de eklemlenmesiyle, Irak ve Suriye’de sınır ötesi operasyonlara izin veren tezkerenin süresi uzatıldı. Bu yıl içinde “Adalet” mitingi düzenleyen CHP liderleri için adalet, öyle görünüyor ki, bölgede ya da dünyada kendi kaderini belirlemek isteyen ulusları kapsamıyor. Halkların eşit koşullarda kardeşliği ve barışı gündemde olsa da, Adalet yürüyüşü gibi toplumsal mutabakata dayalı talepleri dile getiren bir yürüyüş de gerçekleştirmiş olsanız, eğer CHP iseniz ve devletin bekası söz konusu ise milliyetçi-militarist refleksle birlikte hareket etmeyi seçebiliyorsunuz.

Katalonya ve “çok demokratik” AB devletleri

Katalonya’da ise İspanya merkez hükümetinin acımasız yaptırımlarına rağmen 1 Ekim’de referandum yapıldı. 10 bin polisin halkın oy vermesine engel olmaya çalıştığı, halk tarafından korunmaya çalışılan birçok seçim merkezinin sert müdahalelerle ele geçirildiği, büyük olayların çıkıp bine yakın insanın yaralandığı, 2,3 milyon oyun sayılabildiği seçimde, oyların %90’ı bağımsızlığa evet diyen oylardı.

Referandumdan hemen sonra 3 Ekim'de İspanyol hükümetinin sert yaptırımlarına karşı koymak için Katalonya’da genel grev ilan edildi. Bu, ekim ayının sonuna kadar İspanya hükümetine karşı protesto eylemleriyle beraber devam etti. Katalonya başkanı Puidgemont, 10 Ekim günü beklenilen bağımsızlığı ilan etti ama aynı açıklamanın devamında bunu sözde bırakarak, yani bağımsızlık bildirisinin fiili sonuçlarını askıya alarak Madrid hükümetini “diyalog” yapmaya davet etti.

21 Ekim’de ise İspanya hükümeti anayasanın 155. maddesinden aldığını iddia ettiği “meşruiyetle” Katalonya’nın seçilmiş hükümetine darbe yaptı. Madrid hükümeti, Katalan hükümetini dağıttı; Katalonya’daki polis güçlerinin, finans merkezlerinin ve televizyon kanallarının kontrolünü eline aldığını açıkladı. Dört Katalan lider için ayrılıkçılık ve isyana teşvik suçlarından tutuklama kararları çıkartıldı. Ancak Katalan liderler için tutuklama kararları olmuş olsa da, baskılara rağmen yine de 21 Aralık’ta Katalonya’da seçimler yapılacak.

İspanya ve Katalonya arasında bütün bunlar olurken referandum gününün hemen sonrasında Fransa, Katalanların bağımsızlığını hiçbir koşulda tanımayacağını açıkladı. Avrupa Birliği de bu referandumu İspanya “iç işleri” olarak nitelendirip sorunu anayasa ve insan haklarına uygun şekilde çözmesi konusunda Madrid hükümetine güvendiğini ve Katalonya’nın ayrılması hâllinde Avrupa Birliği üyesi olamayacağını bildirdi.

Katalonya’nın ayrılması zaten Brexit’ten sonra nasıl ayakta kalacağı belli olmayan ve kriz içindeki Avrupa Birliği için daha büyük krizlere sebep olabileceğinden, Avrupa Birliği’nin egemen devletleri direnen insanları yaralayarak, temel insan haklarına dahi aykırı biçimde gerçekleştirilen sert polis müdahalelerine, seçilmiş Katalan hükümetinin devrilmesine, halka açık kanalların ele geçirilmesine, Madrid hükümetinin hukuksuz darbesine ve antidemokratik yöntemlerin tamamına gözlerini kapadılar.

Bu süreçler bize ne anlatıyor?

Hem Irak Kürt Bölgesel yönetiminin gerçekleştirdiğ hem de Katalonya'da gervekleştirilen referandumların geldiği nokta gösteriyor ki, herkesten daha “demokrat” olduğunu iddia eden emperyalist güçler, söz konusu kendi çıkarları olunca başka coğrafyalarda yaşayan halkların kendi kaderlerini tayin etme konusunda –en demokratik yol olan referandum da dahil olmak üzere– herhangi bir haklarının olmadığını iddia edecek kadar ileri gidiyorlar. Hatta söz konusu olan “beka” olunca, bağımsızlığın gerçekleşmesine karşı her türlü antidemokratik yaptırıma ve insan haklarına aykırı uygulamalara karşı da gözlerini kapatabiliyorlar.

Irkçı–milliyetçi savaş çığırtkanlarının kol gezdiği ve sistemin ipliğinin pazara çıktığı bu siyasi düzlemde; özgürlük talep eden seslere karşı çıkan ve ezen devletin otoritesi altında yaşadığı için egemen fikirlerin etkisi altında kalarak kendi devletine destek olan insanlara da, başka bir ulusu ezen ve savaş politikarını sürdüren bir yönetimin altında kendilerinin de özgür olamayacağının hatırlatılması gerekiyor. Çünkü daha özgür bir dünya için ezilen halkların kendi kaderlerini tayin hakkına sahip çıkmak, verilen mücadelelerin sac ayaklarından biridir.

Burak Alanyalı

Bültene kayıt ol