Mısır Devrimi'nin bir parçası olan ve bugün Sisi cuntasına karşı mücadele eden Devrimci Sosyalistler örgütü, son dönemdeki "terörizm" tartışmaları üzerine geçen hafta bir açıklama yayımladı.
Açıklama şöyleydi:
Son terörist harekâtlara ve özellikle de Sina’daki ordu mevzilerini hedef alan saldırılara gelen tepkiler, belki de Mısır muhalefetinin saflarındaki krizin ölçeğini bir kez daha gösteriyor. Rejimin yanıtı açık ve doğrudan oldu: Güvenlik aygıtının demir yumruğunu güçlendirmek için olağanüstü yasaların tam olarak benimsenmesi ve gizli polis tarafından oluşturulan olaylar anlatısını tümden kabul ettiğini ifade etmeyen herkesi hedefleyen yeni bir baskı, cinayet, suikastler ve işkence dalgası. “Teröre karşı savaş” durumundayken rejime karşı çıkan herkes bir hain ve terörist olarak kabul ediliyor. “Bizimle birlikte olmayan bize karşı demektir”. Burada George Bush’un Afganistan ve Irak savaşlarından, Abdülfettah El-Sisi’nin Mısır halkına ve devrimine karşı yürüttüğü açık ve genişleyen savaşına uzanan bir hat var.
Bunların hepsi son derece mantıklı. Her diktatörlük, en geniş kitleler arasında bir ulusal panik ve histeri durumu yaratıp, herkesi diktatörün arkasında birleşmeye zorlamak için baskıyı arttırmak amacıyla, terörizmi bir bahane olarak kullanır. Ancak bu histeri, en azından teoride Sisi’nin darbesine ve karşıdevrimine karşı çıkan, rejimin liberal ve solcu muhaliflerine de yayılıyor ve bu da şaşkınlığa ve tiksintiye neden oluyor.
İlk andan beri açıkça rejimin yanında duran, Müslüman Kardeşler korkusundan terörizmle savaş bahanesiyle işlenen tüm suçları görmezden gelenler var. Bu insanlar, zaman zaman güvenlik güçlerinin aşırılıklarını, özellikle Müslüman Kardeşler safları dışındakilere yönelmiş olduğunda eleştirmiş olsalar da, en baştan beri kendilerini tereddütsüz bir şekilde ordunun ve karşıdevrimin kollarına bıraktılar.
Ama bir de yetersiz bir tutum alarak, karşıdevrim ile Müslüman Kardeşler’e aynı derecede karşı çıkıp, bu ikisinin aslında karşıdevrimin iki ayrı grubu olduğunu savunanlar var. Onlar hem Mübarekçi orduyu hem de Müslüman Kardeşler’i reddediyorlar. Savaşan iki ayrı grupla da aralarına aynı ölçüde mesafe koyarak, onların savaşlarını görmezden gelebileceklerini ve bir yandan askeri rejimin politikalarına ve baskılarına karşı çıkarken diğer yandan İslamcı muhalefete direnebilecek olan üçüncü bir alternatifi inşa edebileceklerini düşünüyorlar. Bu şekilde, -ister şiddet kullansın isterse şiddete karşı olsun- farklı İslamcı hareketleri ve farklı muhalefet biçimlerini bir araya getiriyorlar. Böylece Sina’daki kanlı terörist saldırılar ile Nahia köyündeki barışçıl gösteri, mevcut askeri diktatörlükten daha az tehlikeli olmayan karşıdevrimci İslamcı gericiliğin iki farklı ifadesi olarak görülüyor.
Bu üçüncü yol, ilk bakışta rejime karşı çıkıyormuş gibi gözüküyor ama uygulamada ve özünde, gerçekte orduyu destekliyor.
Son terörist saldırılar karşısında üçüncü yolcuların safları parçalandı; bu tutumun pek çok yandaşının, şimdi gerçek düşmanımız olan IŞİD tehdidine karşı devletle birlik olduğu görülüyor! Bu insanlar, devletin terörizmiyle silahlı İslamcı grupların terörizmi arasındaki savaşta savunduklarını iddia ettikleri yapay tarafsızlıktan da hemen vazgeçerek, savaş durumunda olduğumuz için ulusun saflarını sıklaştırmak gerektiği yönünde “cesurca” bir açıklama yaptılar. Onlar, rejimin sözcülerinin demagojilerini tekrarlayarak, Sina’da kalleş “dinci faşizm” tarafından öldürülen askerlere gözyaşı dökerken, barışçıl göstericilerin bayram namazı sonrasında öldürülmeleri ile ilgili tek kelime etmediler.
Biz, Devrimci Sosyalistler, bir kez daha terörist saldırıları reddettiğimizi ifade ediyoruz. Çünkü bu saldırılar, bizim temel düşmanımız olan, karşıdevrime liderlik eden askeri diktatörlüğün gücünü arttırıyor. Terörist saldırılar, rejimin savunucuları için önemli bir propaganda kaynağı. Onlar bu saldırıları, rejimin halkı ve devrimi sembolize eden her şeyi hedefleyen saldırılarını ve işlediği suçları meşrulaştırmak için kullanıyorlar. Biz rejimin sembollerini hedef alsa dahi terörizme reddediyoruz çünkü o, rejimin gücünü arttırıyor ve kitlelere şu korkunç mesajı iletiyor: “Sizin grevlerinize ve oturma eylemlerinize ihtiyaç yok”.
Bu nedenle biz, her türden terörist eyleme tamamıyla karşı çıkıyoruz. Aynı zamanda bizler, terörizmin en güçlü ve en tehlikeli şeklinin askeri diktatörlüğün terörizmi olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmıyoruz. IŞİD ve benzerlerinden kurtulmanın yolu, aynı zamanda Mübarek’in devleti olan El-Sisi’nin devletiyle safları sıklaştırmak değildir. Bunun yolu, ya çok saf ya da çoğu zaman devletle suç ortağı olmaktan kaynaklanan bir şekilde, devlet ve terörist hareketler arasındaki savaşta tarafsızlığını ilan etmekten de geçmiyor. Tek devrimci yol bize yoksulluk, baskı, şiddet ve terörizmden başka hiçbir şey getirmeyen yozlaşmış askeri diktatörlüğe karşı grevler, oturma eylemleri ve protestolarla yürütülen kitlesel mücadele silahını canlandırmaktır.
Devrimci Sosyalistler
19 Temmuz 2015
(Türkçe'ye Onur Devrim Üçbaş çevirdi)