Blockupy: “Başka bir Avrupa mümkün”

28.03.2015 - 12:30
Haberi paylaş

Frankfurt'ta yapılan kitlesel antikapitalist gösterilere katılan Adnan Yıldırım, izlenimlerini anlattı.

Almanya’nın Frankurt kentinde binlerce insan, neoliberalizmin kemer sıkma politikalarına karşı sokaktaydı. Avrupa sermayesinin yeni güç gösterisi olan Avrupa Merkez Bankası’nın 1,3 milyar avroluk binasının açılışında gerçek güç eylemdeydi. Paris Komünü’nün 144. yıldönümünde, Avrupa ve Almanya’nın dört bir tarafından gelen binlerce kişinin taleplerini, Blockupy hareketini ve Alman işçi sınıfının mücadelesini, protestolara katılan Sol Partili Marburg Biedenkopf Belediye Başkan Yardımcısı Adnan Yıldırım’la konuştuk.

Gösteri nasıl hazırlandı?

Blockupy (Abluka) 2011 yılından bu yana Almanya ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Avrupa Merkez Bankası‘nın, Avrupa Komisyonu‘nun yoksullaştırma, işsizleştirme, emeğin değersizleştirilmesi ve kesinti politikalarına karşı alternatif düşünce ve eylem üreten politik bir hareket olarak ortaya çıktı. 18 Mart‘ın, Avrupa Merkez Bankası‘nın 185 metre uzunluğunda ve 1,3 milyara mal olan ikiz kuleli binasının açılış töreninin yapılacağı gün olarak belirlenmesinden sonra Blockupy da harekete geçti. Tüm iş yerlerine, sokaklara afişler asıldı, bildiriler dağıtıldı. Beklenenin iki katı kadar insan protestolara katıldı.

Hareketin hedefleri neler?

Yoksullaştırma ve tasarruf politikaları üzerine inşa edilen bu kutlamaların hiçbir haklılığı yok. Avrupa sermayesinin kurumları meşru değildir ve değişmesi gerekir. Bankaların gücüne karşı aşağıdan demokrasiyi ve sosyal adaleti örgütlemeliyiz. Sermayenin Avrupa çapında örgütlenmesine karşı bizim direnişimiz de Avrupa çapında olmalı. Aynı zamanda yükselen ırkçı hareketi ezmeyi ve silahlanmaya karşı mücadeleyi büyütmeyi hedefliyoruz.

Protestolar nasıl geçti?

Egemen sınıf bir hafta önceden hazırlıklara başladı. Basında çok tehlikeli bir gösteri olacağını, işe gidenlerin o gün kravat ve takım elbise giymemeleri gerektiğini anlattılar. Okulları tatil ettiler. 10 bin polisi donattılar. Avrupa Merkez Bankası‘nın yeni binasının çevresini NATO dikenli telleriyle çevirip beton duvar ördüler. Helikopterler gökyüzünde sürekli göstericileri izledi, binalara polisler yerleştirdiler.

Sabahın ilk saatlerinden itibaren her geçen dakika göstericilerin sayısı arttı. Polis copları, tomaları ve biber gazlarıyla caddeleri, sokakları doldurdu. Zaman zaman göstericilere müdahale etti. Otonomcu grupların polis araçlarını boyarken veya yakarken görüntüleri devasa gösteriyi karalamak için kullanıldı. Küreselleşme karşıtı yazar Naomi Klein‘ın dediği gibi esas egemenler tüm gezegeni yakıyorlar.

Hükümetin protestolara karşı tavrı neydi?

Alman anayasasında gösteri ve proresto hakları garanti altında olduğu için hükümet doğrudan karşı çıkamadı. Basın yoluyla bizim kötü göstericiler olduğumuzu, ortalığı karıştıracağımızı topluma  anlattı. Diğer taraftan 10 bin polisi Frankfurt'a yığarak yıldırmaya çalıştı. Hükümet belli ki çok kızmış. İki gün sonra Federal Hükümet İç İşleri Bakanı teröre karşı bütçeden pay ayırdıklarını, özel bir tim kuracaklarını açıkladı. Tüm bu hazırlıklar önümüzdeki yılların daha çetin geçeceğini gösteriyor. Onlar anti demokratik yasalar düzenleye dursunlar biz demokrasinin ve sosyal adaletin aşağıdan örgütlenmesine devam edeceğiz. Başka bir Avrupa’nın, başka bir dünyanın mümkün olduğunu söylemeye ve örgütlenmeye devam edecegiz.

Son dönemde kamu emekçileri ve pilotların grevleriyle sol arasındaki ilişki ne durumda?

Neoliberalizmin kemer sıkma politikalarından Alman emekçileri de payını aldı. Uzun zaman zam alamayan emekçilerin yaşam standartı her gün düştü.  Avroya geçişle birlikte yüzde 100 enflasyon emekçileri büyük oranda olumsuz etkiledi. Ücretler yarı yarıya düştü. Temel tüketim ürünlerinde fiyatlar arttı. Emekçilerin satın alma güçleri azaldı. Bugün kamu emekçileri yüzde 5,5  ya da aylık en az 175 avro zam talebiyle uyarı grevleri yapıyorlar. Hükümetse bu talebi yerine getirmediği gibi, saldırıya geçerek emeklilik sigortalarında yüzde 20 kesinti yapmak istiyor. Bugüne kadar sendikalar ve işverenler üç kez masaya oturdular ve anlaşma sağlanamadı. Nisan‘da tekrar masaya oturulacak. Eğer anlaşma sağlanamazsa tektar süresiz greve gidilecek. Alman Hava Yolları‘ndaki pilotlar bir yılda 12 grev yaptı. İsteklerinin çoğunu elde ettiler. Şimdiki talepleri emekli olana kadar elde edilen haklarının garanti altına alınması. Almanya’da sol olarak adlandırabileceğimiz önemli güçler Sol Parti (Die Linke)‘de birleşti. Sendika bürokratlarının çoğunluğu hâlâ yoksullaştırma politikalarının sorumlusu olan Sosyal Demokrat Parti’de. Sol Parti tüm işçi direnişlerini ve grevlerini destekliyor.

Tüm dünya  Alman Merkez Bankası’nı Yunanistan’a yaptığı şantajla tanıyor. Bu politikaların arkasında ne yatıyor?

Alman egemen sınıfı 1980’lerden beri kemer sıkma politikalarını dayatırken Almanya’nın dünyanın merkezi olacağını anlattı. 2008’de başlayan finansal krizde hükümet bankalara 750 milyar avro verdi. Yıllarca kemer sıkmak gerekir diyen hükümetin bir anda bu kadar çok parayı bankalara vermesi emekçileri öfkelendirdi. Ancak bu gündem hasıraltı edildi. Ardından İspanya, Portekiz, İtalya ve  Yunanistan'da sorunlar patlak verdi. İşsizlik, yoksulluk, sosyal hakların budanması ve kemer sıkma politikalarının ürünü olan sorunlar çığ gibi büyüdü.  Almanya Yunan emekçilerine savaş açtı. Yunanistan işçi sınıfının tembel olduğu, hayat şartlarının yüksek olduğu, yattıkları yerden para kazandıkları gibi söylemler yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Hükümet Alman emekçilerini, Yunan emekçilerine karşı kışkırttı. Aradan geçen zamanda Yunan emekçilerinin mücadelesi sayesinde Troyka‘nın tasarruf politikalarının yüzbinlerce insanı açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve sefalete sürüklediğinden Alman kamuoyu da haberdar oldu. Syriza’nın hükümet olması da etkili oldu.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol