Zamana karşı: İklim, sosyal hareketler ve Marksizm

29.11.2015 - 14:13
Haberi paylaş

Zaman tükeniyor. Bu cümle, etrafı telaşa veren bir çağrı değil, eğer sera gazlarının salınımında muazzam ölçekte bir azaltılmaya gidilmezse – ve bu hemen yapılmazsa– gezegenimizin iklimine olanlar ve gelecekte olacaklar konusundaki bilimsel genel kabulün bir ifadesi.¹

Zaman aralığımız gerçekten çok kısıtlı. Sorun gelecek kuşakların değil bizim, şu an dünyada yaşayanların sorunu. Eğer şu ana kadar yaptığımız oranda sera gazı salınımı yapmaya devam edersek gezegeni gelecek 30 yıl içerisinde 2 derece ısıtacak kadar karbon kullanmış olacağız.² Hükümetler, sıcaklık yükselişindeki artışı, endüstrileşme öncesi dönemin ortalama sıcaklığının 2 derece üstüyle sınırlamak konusunda pek çok kez uzlaştılar. Ancak bilim insanları bu artışın bile iklim değişikliğinin geri dönülemez bir felaket boyutlarına gelmesine neden olacak geri besleme mekanizmalarını tetikleyebileceğinden korkuyor.³ Bilim insanlarının son yaptığı tahminlere göre salınımlar azaltılmaz ve “aynı tas, aynı hamam” gidilirse, yüzyılın sonuna kadar gezegeni 4-6 derece ısıtma yolunda ilerliyoruz. Önde gelen bir iklimbilimci, NASA’nın Goddard Uzay Bilimleri Enstitüsü’nün eski başkanı ve bir aktivist olan James Hansen 4-6 derece ısınmayı şöyle tasvir ediyor: “4 derecelik bir ısınma tüm buzların erimesi için yeterli olacak… Şu anki iklimimizden başka bir iklime geçerken olağanüstü kaotik bir durum yaşayacağız. Ortaya çıkan şey farklı bir gezegen olacak. Onu tanıyamayacaksınız… Eğer salınımlarda radikal bir azaltmaya gitmezsek, bir iklim kaosu yaratmanın eşiğinde duruyoruz.”⁴

Buna rağmen, geçtiğimiz birkaç yılda tüm dünyadaki hükümetlerin bu durum karşısındaki tepkisi en iyi durumda eylemsizlik, en kötü durumda ise salınımları arttıran politikaları uygulamak oldu. Bu durum, şu anki ekonomik krizden önce ortaya çıkmış olsa da krizle çok yakından bağlantılı. Eylül 2008’de Lehman Brothers iflas etti. Kopenhag’daki BM iklim müzakereleri bundan sadece 15 ay sonra Aralık 2009’da yapıldı. Bu şirketin çöküşünün ve bunun habercisi olduğu ekonomik krizin sonucu, hükümetlerin en başta bu krize neden olmuş olan politikaları ve ekonomik sistemi daha saldırgan bir şekilde dayattığı yıkıcı ve uzatmalı kemer sıkma çağı oldu. Bu arada, kısmen ekonomik krizin şekillendirdiği, Kopenhag müzakereleri felaket bir sonuçla, bir anlaşmaya varılamamasıyla sonlandı, böylece tüm dünyadaki hükümetler fosil yakıt kullanımını acilen azaltmak gerektiğini kasten görmezden gelmeye devam ettiler. Bu gereksinimin gereğini yapmak yerine hükümetler, özellikle çatlatma (fracking) gibi geleneksel olmayan yöntemler kullanarak, fosil yakıt kullanımında genişletmeye gittiler. 2015’e gelindiğinde bu her iki tarihsel uğrağın da sıradan insanlar üzerinde yıkıcı bir etkisi oldu. Kemer sıkma politikalarının sokaktaki insanın hayatı üzerinde belirgin bir etkisi oldu. Benzer bir şekilde, salınımlardaki artışı durdurmaktaki başarısızlığın sonuçları oldukça korkutucu.

Bu ikiz ve birbiriyle bağlantılı krizler, toplumu sıradan insanların yararına olacak şekilde örgütlememizi sağlamak ve üzerinde yaşadığımız gezegenin iklimini korumak için sisteme muazzam bir meydan okumada bulunmamızı gerektiriyor. Şanslıyız ki son yıllarda büyüyen ve giderek radikalleşen bir iklim hareketi var. 2015 bu hareket için kritik bir yıl. Bunun bir nedeni Aralık ayında Paris’te yapılacak olan BM iklim müzakereleri. Bu yılın müzakereleri özellikle önemli çünkü 2009’daki müzakerelerin sonucu olarak açıklanan feci bir eylemsizlik beyanatı olan Kopenhag Protokolü gözden geçirilecek. Dünya liderlerinin acil eyleme geçmeye razı olup olmayacağı yine işin odak noktası olacak.

Büyüyen iklim hareketi

İklim hareketinin gücünün önemli bir ifadesi, yapılan büyük iklim eylemlerinin sayısı oldu. Eylül 2014’te tüm dünyadaki şehirlerde, hem büyük sivil toplum örgütlerince hem de daha küçük taban hareketlerince desteklenen önemli eylemler yapıldı. Birleşmiş Milletler’in iklim zirvesiyle aynı zamanda yapılan bu eylemlere, Londra’da yapılan 40.000 kişilik gösteriyle, zirvenin yapıldığı New York’ta gerçekleşen ve şu ana kadar iklim değişikliği konusunda gerçekleştirilen en büyük eylem olan 400.000 kişilik gösteri de dâhil.⁵

İngiltere’de bu yılın Mart ayında yapılan “Harekete geçme Zamanı” eylemine 20.000 kişi katıldı. Çağrıcılığını küçük ama aktif İklim Değişimi Karşıtı Kampanya’nın (CaCC) yaptığı bu eylem diğer eylemler gibi genç, canlı, karışık ve radikaldi. Binlerce kişinin Whitehall’de (Londra’da devlet binalarının olduğu cadde-çn) oturma eylemi yapması gösterinin bir parçasıydı. Bir iklim eyleminde ilk kez, yürüyüşün sonunda yapılan mitingin kürsüsünden sendikacılar, sosyal adalet aktivistleri, kaya gazı karşıtı eylemciler, kemer-sıkma politikalarına karşı çıkanlar, ırkçılık karşıtlarıyla, politikacılar ve önde gelen STK’lar birlikte konuştular.⁶

“Harekete geçme Zamanı” eylemi hareketin potansiyelinin önemli bir işaretiydi. Hareketlilik için bir odak oluşturabilecek herhangi bir büyük iklim toplantısıyla aynı zamanda yapılmış olmamasına ve büyük STK’lardan yerine taban hareketleri tarafından örgütlenmesine rağmen bu eylem radikal bir mesaj taşıyan ve büyüyen bir hareketi daha da canlandırdı.

Kanada’nın Quebec şehrinde Nisan ayında yapılan “İklim için Harekete Geçin” eylemine 25.000 kişi katıldı. Ardından Temmuz ayında Toronto’da 15.000 kişi yürüdü. Bu eylem Kanada tarihinde Quebec dışında yapılmış en büyük eylemdi. Toronto’da yapılan eylem, sendikacıları, yerli halkları, yoksulluk karşıtı kampanya aktivistlerini ve göçmenlere destek olanları ilk kez bir çevre yürüyüşünde bir araya getirdi. Yürüyüşün sloganı “İş, adalet ve iklim için eylem”di. Eylemciler toplumu daha adil bir hale getirecek iklim çözümleri talep ediyor, iklim ile diğer sosyal mücadeleler arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koyuyorlardı. Bu iklim hareketi için önemli bir aşama. Yoksulluk karşıtı kampanyadan gelen bir örgütçü yürüyüşü “güçlü ve yeni bir hareketin ortaya çıkışı” olarak tanımladı.⁷ Yine her iki eylemde de katılımcılar genç, her kesimden, öfkeli ve radikaldi.

Büyüyen hareketin bir diğer işareti ise, bazıları Cuadrilla gibi şirketler karşısında önemli başarılar kazanan, çatlatma (fracking) karşıtı kampanyaların sayısındaki artış. Sussex’te bulunan Balcombe’da 2013’te yapılan ve ülke gündeminde kendine yer bulabilen bir kampanya büyük bir zafer kazandı. Eylemciler sondaj işlemini durdurmak için bölgede kamp kurmuşlar. Cuadrilla şirketi bölgenin jeolojisinin uygunsuzluğu nedeniyle daha fazla sondaj yamayacağını açıkladı! Ancak asıl mesaj tüm ülkedeki çatlatma karşıtı aktivistler tarafından alınmıştı; eylem işe yarıyor. Bu yılın başlarında Lancashire’da, aktivistler, sendikalar, STK’lar ve belediye meclisi üyeleri gibi geniş bir kesimden destek alan harikulade bir kampanya, belediye meclisini yeni bir çatlatma alanı için vermeyi planladığı izni iptal etmeye zorladı.

Yatırımların fosil yakıtlardan çekilmesi (divestment) hareketinin devam eden büyümesi, iklim hareketinde olanların bir başka önemli göstergesi. Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre yatırımların fosil yakıtlardan çekilmesi hareketi bu tür hareketler içinde tarihte en hızlı yayılan hareket, tütün endüstrisini ve apartheid rejimini hedef alan hareketlerden bile daha hızlı büyüdü.⁸ Yatırımın çekilmesi hareketi stratejisini apartheid karşıtı hareketi model alarak belirledi ve gerçek bir momentum yakaladı. Amaç gezegene zarar veren fosil yakıtları çıkaran şirketlere yatırım yapan kurumları rahatsız etmek. Ayrıca kampanya yatırımcılara, eğer salınımları azaltmak için gerekli olan yenilenebilir enerji hamlesi yapılırsa, fosil yakıtların “ölü bir yatırım” olacağını anlatmayı da amaçlıyor. Yatırımlarını fosil yakıtlardan çeken şirketler içinde en bilineni, bu alandaki yatırımlarından 86 milyon dolarlık azaltmaya giden Rockefeller Brothers Fund.

Şirket sermayedarlarını “ölü yatırım”dan vazgeçirmeye çalışmaya odaklanmanın zorlukları aşikâr. Yine de kampanyanın en enerjik olduğu ve en çok potansiyel taşıdığı alan, üniversiteler ve emeklilik fonları gibi, kamu fonlarını kullanan kurumlara yönelik çağrılar oldu. Üniversite kampüslerinde yatırımların fosil yakıtlardan çekilmesi hareketi hızla büyüyerek bazı önemli başarılar kazandı. Öğrenciler taleplerini kazanmak için apartheid karşıtı hareketin pek çok taktiğini kullandılar; oturma eylemleri ve işgaller yaptılar. Kısa zaman önce başlamasına rağmen hareket Glasgow Üniversitesi, SOAS, Bedfordshire ve Warwick Üniversiteleri gibi pek çok yerde önemli başarılar kazandı. Bu üniversiteler yapılan canlı kampanyaların ardından fosil yakıtlara olan yatırımlardan çekildiler.

Son olarak Naomi Klein’ın net ve radikal bir düşünceyi, iklim değişikliğiyle mücadele etmenin kapitalizmle mücadele etmek olduğunu anlatan kitabı İşte Bu Her Şeyi Değiştirir’in başarısı hareketin potansiyelini ortaya koyuyor. Kitabın pek çok ülkede ulaştığı devasa satış rakamının yanı sıra, kitaptaki fikirler etrafında kampanyalar inşa etmek amacıyla düzenlenen toplantılara da büyük kalabalıklar katıldı. Londra’da düzenlenen böyle bir toplantıya binden fazla kişi katıldı.⁹

Bunu söylemek, iklim hareketinin tüm dünyada radikal bir hareket olduğunu iddia etmek ya da hareketin içinde rakip fikirler olmadığını söylemek anlamına gelmiyor. Hareketin içindeki pek çok kişi çok daha muhafazakâr bir yöne çekiliyor; iş dünyasına ve politikacılara lobi yapmakla veya doğru politikacıların seçilmesini sağlamakla uğraşıyor. Ancak yine de iklim hareketinin giderek artan bir bölümü için, sorunun kökeni yaşadığımız toplumun yapısında yatıyor. Bu insanlar için çözümün yolu, sorunun merkezinde yer alan sisteme meydan okumaktan ve değişimi engelleyen güçlü şirket çıkarlarını hedef almaktan geçiyor. Bu aynı zamanda iklim meselesinin daha geniş bir sosyal değişim hareketinin bir parçası olarak anlaşılmaya ve bu hareketle ilişkilendirilmeye başlandığının da göstergesi. İklim hareketi içinde yer alan pek çok insan bir dizi mücadele üzerinden sisteme meydan okuyanlarla aynı mücadelenin bir parçası olduğunu görmeye başlıyor. “İklimi değil, sistemi değiştir” popüler bir slogan ve hareketin bir bölümün fikirlerinin iyi bir şekilde özetliyor. Sistemle ne kastedildiği ve ne tür bir değişim gerektiği ve mümkün olduğu ise elbette, her harekette olduğu gibi,  bir tartışma konusu. Bu konuya daha sonra döneceğim. Her halükarda, bir ölçüde sistemin radikal bir eleştirisi tarafından şekillenen ve giderek radikalleşen bir iklim hareketinin varlığının, sol tarafından kabul edilmesi gerekiyor.

Bu hareketin büyümesinin bir sebebi de, toplumun en üstünde olanların eylemsizliklerini sürdürdükleri, hatta eylemsizlikten de beter sonuçlara yol açacak şekilde davrandığı bir ortamında krizin artan aciliyeti. [İngiltere’deki] Koalisyon hükümeti en başta “gelmiş geçmiş en yeşil hükümet” olacağını iddia etmişti. Fakat bu söyleme rağmen fosil yakıt endüstrisinin en sadık destekçisi oldular; Dünya Kalkınma Hareketi’nin araştırmalarının gösterdiği üzere, bu hükümetin pek çok bakanının bu endüstri ile yakın ilişkileri var.¹º

Artan toplumsal muhalefete rağmen koalisyon hükümeti, doğa için felaket bir doğalgaz çıkarma yöntemi olan çatlatmayı (fracking) destekledi. Ayrıca mevcut Muhafazakâr hükümet, yakın zaman önce, çatlatma projeleri için planlama iznini belediyelerin reddetmesini daha da zorlaştıracak yeni yasaları yürürlüğe koyarak 27 alanda daha çatlatmaya izin vereceğini duyurdu.¹¹ Koalisyon, fosil yakıt şirketlerine devlet bütçesinden mali destek verdi, ama yenilenebilir enerjiye verilen desteği keserek bu alanda genişlemeyi önemli oranda baltaladı. Muhafazakârlar yakın zaman önce kara rüzgâr çiftlikleri için verilen mali desteği tamamen keserek yeni kara rüzgâr çiftliği yapılmasını fiilen engellediler.

Son yıllardaki bir takım aşırı hava olayları da iklim değişikliği sonucunda değişen hava şartlarının neye benzeyeceğini ve bunun en yoksul insanlara getireceği sefaleti gösterdi. Ekim 2012’de New York’u vuran “süper fırtına” Sandy kasırgası pek çok solcu için uyanma alarmı oldu; en zengin ülkelerde bile hükümetlerin en savunmasız olanlar için ne kadar az şey yapacağını gösterdi. Naomi Klein’ın kitabında etkileyici biçimde anlattığı gibi, geniş işçi sınıfı bölgeleri günlerce devlet yardımı ve desteğinden mahrum bırakılmıştı.¹² Sandy kasırgasından daha az dramatik olsa da, 2014’te İngiltere’de meydana gelen fırtınalar ve seller de milyonlarca insana gösterdi ki, iktidarda olanlar sıradan insanlara aşırı hava koşullarıyla baş etmeleri için çok az yardım edecek.

İklim değişikliği bir sosyal adalet meselesidir. Hükümetler, iklim kriziyle birlikte, ekonomik krizde olduğu gibi, krizin sıradan insanlar için sonuçlarına rağmen sorunu yaratanların çıkarlarına öncelik verdiler. “Hepimiz aynı gemideyiz” söylemi doğru değil. Bunun daha fazla anlaşılması, iklim hareketinin hem çapının büyümesini hem de daha radikal sloganlar benimsemesini sağladı.

İklim işlerinin önemi

Bir Milyon İklim İşi (One Million Climate Jobs) kampanyasının süren başarısı bunun bir yanı. Bu kampanya 2009’da, İklim Değişimi karşıtı Kampanya (CaCC) sendika grubu inisiyatifinde, grubun düzenlediği bir konferansta ortaya çıktı. Bu grup, belli başlı bazı işlerin yaratılmasının salınımları nasıl hızla azaltacağını anlatan Bir Milyon İklim İşi raporunu hazırladı. Raporun ilk baskısı 2009’da yayımlandı. 2014’te üçüncü baskı için rapor güncellendi ve yeniden basıldı; şu anda rapor sekiz ulusal sendikanın desteğine sahip.¹³ Dahası, kampanyayı tanıtmak, tartışmak ve yaygınlaştırmak için sıradan sendika üyelerini hedefleyen altı ulusal konferans ve İklim İşleri Karavanı’yla (Climate Jobs Caravan) ülke turu düzenlendi. Bu fikrin ve kampanyanın başarısı başka ülkelerde benzer ve çok başarılı girişimleri doğurdu. Paris görüşmeleri haftasında “iklim işleri” konulu bir toplantı planlandı.

Kampanyanın merkezi ve kritik görevinin iklim krizinin çözümlerinin varlığını göstermek olduğu ortada. Raporun açıkça gösterdiği üzere, yenilenebilir enerjide, toplu taşımada, bina yalıtımında, enerji verimliliğinde ve atık ve tarım gibi ekonominin diğer alanlarında iş yaratılması, salınımları 20 yılda yüzde 80’in üzerinde azaltabilir – bu faaliyetler hem iklim krizini hedef alır hem de iş yaratır.

Fakat bu kampanya daha geniş bir rol de oynuyor. Kampanya, aynı zamanda, sıradan insanlar arasında ve en önemlisi de örgütlü işçi sınıfı içinde iklimle ilgili tartışma yürütülmesini ve tartışmanın kazanılmasını sağlayan bir yol oldu. İklim işleri konusunda insanların desteğini kazanmak, sendikacıların varsayılan ön yargılarına oynayan bir dar ekonomik tartışma değil. Bu kampanya, iklim krizi gerçeği ve krizin sebepleri ile ilgili tartışmayı içeriyor. Bu, sorunun üstesinden gelmenin mümkün olup olmadığına kafa yormak demek. Bu, çoğu zaman, fosil yakıt lobisinin ürettiği ve bazı kitle iletişim araçları tarafından pompalanan, sağcıların iklimle ilgili kuşkucu fikirlerine karşı çıkmak ve bu fikirleri yenmek için bir fırsat anlamına gelebilir.

Bu kampanya, iklim tartışmasını, sıradan insanları bu sorunun bir sebebi olarak görmeyi reddeden bir hatta yürütmeyi başardı. En önemlisi de, iklim krizinin çözümünde hem işçilerin –anlamlı üretken iş yaparak - oynayabileceği rolün üstünde durmaya, hem de işçilerin bu çözümün bir parçası olmalarını sağlayacak gerekli toplumsal değişiklikleri savunmaya başladı.

İşçilerin çözümün bir parçası olmalarını mümkün kılmak daha başka önemli stratejik soruları da beraberinde getiriyor. Gerçek çözümlerin uygulanmasını engelleyen şey, üretim sürecinin hiç bir temel demokratik kontrolünün olmaması. İklim işleri kampanyası, kurulacak bir Ulusal İklim Servisi aracılığıyla üretimin demokratik kontrolünü yapmanın, ihtiyaç duyulan gerçek değişim için tek yol olduğunu öne sürüyor.  

Bu nedenle iklim işleri, aynı zamanda, ihtiyacımız olan toplum türü ve bu topluma ulaşmanın yolları ile ilgili daha geniş tartışmalara yol veren bir köprü görevi görüyor ve bu tartışmaların merkezine işçi sınıfını koyuyor. Bu kampanya, gezegenin ihtiyaçlarını ve onun üstünde yaşayanları kârın önüne koyarak, neoliberal kapitalizmin hem pratik hem de teknolojik olarak sunulması tamamen mümkün olanı sunamadığını başarıyla gözler önüne seriyor. Bunu yaparken hareketi derinleştiriyor ve radikalleştiriyor.

Bu şu demek: İklim işleri fikri, görece kısa bir zaman diliminde işçi sınıfı hareketi içinde kabul gören bir ortak duyu olmadıysa da bu potansiyele sahip ve bu olmaya doğru ilerliyor. Bu, Antonio Gramsci’nin kullandığı anlamda, egemen fikirlere karşı gelen bir “iyi duyu”. Fakat bunu daha eksiksiz kılabilmek için daha fazlası yapılmalı. Ulusal düzeyde sendikal işlerin, özellikle bütün sendikaların kampanyayı desteklemeye yönelik önergeyi kabul etmelerini sağlamanın yanı sıra daha fazla sıradan insanlarca tabandan yapılan işlere ihtiyaç var. Belirtmekte fayda var ki, Unite sendikasının (Unite the Union; Britanya’nın en büyük sendikası - çn) çatlatmaya karşı bir duruş sergilemesini sağlayan, bu sendikanın aktivistlerinin Bir Milyon İklim İşi etrafında yaptıkları işlerin bu tartışmayı yerel sendika birimlerinden bölgesele, daha sonra da ulusal seviyeye taşımış olması. Ne yazık ki GMB’de (Britanya’da 600.000’den fazla üyesi bulunan bir başka sendika - çn) iklim işleriyle ilgili benzer bir tartışma yürütülmedi ve çatlatmaya aynı tepki gösterilmedi.

Kampanyanın iş yerlerine ve sendika birimlerine götürülmesini ve toplantılarda bu kampanyanın daha geniş kemer sıkma karşıtı hareketin bir parçası olarak tartışılmasını sağlamak, işçi sınıfının ve daha geniş hareketin bu fikirlerle ilgilenmesini ve onları sahiplenmesini mümkün kılar. Böylece hem iklim hareketi hem de daha geniş sosyal değişim hareketi güçlenir.

Daha güçlü bir hareket inşa etmek

Büyüyen iklim hareketi bizi cesaretlendirmeli. Durumun aciliyeti mücadeleye farklı bir boyut kazandırıyor. Fakat en azından bir anlamda, bu aciliyet maalesef her şeyi değiştirmiyor; köklü bir sosyal değişimin önündeki engelleri kaldırmıyor. Bu engeller, geçmişte sosyal değişimin önünde duran engellerin aynısı ve hem sistemin gücünü hem de bu sistemi alt edebilecek bir hareketin inşasındaki zorlukları içeriyor. Bu nedenle hareketi güçlendirebilecek bir politik ve teorik tartışmanın gerekliliği de gelecek dönemde esastır. Hareketi güçlendirmek adına tartışmayı derinleştirmek için bahsetmek istediğim iki ilişkili konu var.

Basit politik düzeyde, hareketin içinde, sıradan insanların iklim değişikline ilgisini ve insanların kişisel hayatlarını etkileyecek eylemi de içeren eylemlerde bulunma isteğini azımsama eğilimi var. Observer’da yayımlanan yeni bir ankete göre, halkın 5’te 4’ü (yüzde 82) küresel iklimin değiştiği fikrine katılıyor; yüzde 72, küresel iklim değişikliğinin gelecek 50 yıl içinde küresel dengeye ciddi tehlike oluşturacağına inanıyor. Anketin bir başka sonucuna göre insanlar enerji üretimini azaltmak için harekete geçiyorlar, ama bireysel eylemlerin sınırlı etkisi olduğunu ve hükümetlerin daha fazlasını yapması gerektiğini düşünüyorlar. Pek çok çevreci, halkın konuya ilgisinin bu gibi kanıtlarıyla karşılaştığı zaman bile bu verinin önemini göz ardı ediyor. Örneğin bu ankette, iklim değişikliği, İngiliz halkını tehdit eden en önemli on üçüncü sorun olarak listelendi. Birçok çevreci bunun en önde gelmesi gerektiğini söylüyor. Bu kaygı iklim krizinin önemini yansıtıyor, ama bu sorun etrafında kitlesel bir hareket inşa etme potansiyeliyle ilgili noktayı gözden kaçırıyor.

Bu kaygı, ayrıca, iklim değişikliğiyle ilgili mesajın insanlara nasıl iletileceği sorusuyla çok fazla zaman harcanmasına yol açabilir. Paradoksal olarak, anketler tutarlı bir şekilde insanların ilgili olduklarını gösterse de, bu kampanyadaki yaklaşım, bu sorunla ilgilenmek istemedikleri varsayımı üstünden şekilleniyor. Bu, bir bakıma, hükümet lobisini desteklemeye yönelik tasarlanmış profesyonel görünen kampanyaları tercih eden pek çok büyük STK’nın kampanya yöntemiyle uyuşuyor. Fakat bu yöntem bir çok aktivistin düşüncesini etkilediği için kampanyayı, potansiyel destekçileri uzaklaştırmak korkusu yüzünden, hem sorunun ciddiliğiyle hem de çözümleriyle ilgili radikal argümanların hafifsendiği daha tutucu bir hatta çekebilir. Halk arasındaki sözde ilgisizliğe karşı çıkmak, iklim savaşının kazanılması için gereken sihirli formül olarak görülüyor. George Marshall’ın Don’t Even Think About It: Why Our Brains Are Wired to Ignore Climate Change (Aklından bile geçirme: Beynimizin İklim Değişikliğini Yok Saymasının Sebebi) adlı etkili kitabı bu yaklaşımı benimsiyor.¹⁴ Sorunun önemiyle ilgili tartışmanın daha geniş sıradan insan kesimleriyle yapılması ve kazanılması gerektiğinde doğruluk payı var. Fakat bu yaklaşımda bu durum sıklıkla sorunun kendisiymiş gibi şişirilirken sıradan insanların bilinci ve kapasitesi hafife alınıyor. Bu nedenle kitle eylemi potansiyeli çoğu zaman yok sayılıyor veya radikal mesajları yumuşatmak için bir baskı uygulanıyor; bu da hareketi güçlendirmektense zayıflatıyor.

Kapitalizm, büyüme ve Marksizm

Hareketin daha radikal kanadı antikapitalist politikalardan oldukça etkileniyor. Onların analizi, kapitalizmin sorunu olarak kapitalizme içkin büyüme dürtüsüne işaret ediyor. Bu nedenle Naomi Klein, sistemle ilgili olarak, içinde genişleme için acımasız bir dürtü barındırdığını, bu genişlemenin “tüketim için tüketim” ile sürdürüldüğünü söyler.¹⁵ Klein’a göre sistemin karşı çıkmamız gereken temel özelliği, “kapitalizmin esas, büyüme odaklı, kâr arayışı mantığı”¹⁶ Brian Morris, her ikisi de önemli ve etkili birer düşünür olan Murray Bookchin ve Barry Commoner’i över, çünkü Bookchin ve Commoner, insan ihtiyacından önce kâr anlayışı temelinde var olan ve “endüstriyel gelişime, büyümeye ve teknolojiye hiçbir sınır koymayan” bir sistem olduğu için kapitalizmi ekolojik krizin kökeni olarak erken tespit etmişlerdi.¹⁷ Richard Smith şöyle der: “Ekonomistlerin ortodoks bakış açısı…Adam Smith’ten Karl Marx’a… şöyledir: Büyüme, kapitalist gelişimin demir yasasıdır; kapitalizm, üretici güçlerin sürekli dönüşümü, pazarın sürekli genişlemesi, kaynakların daima artan tüketimi olmadan var olamaz. Aslında, Karl Marx’a göre, kapitalist üretim biçimini diğer tüm tarihi üretim biçimlerinden çok net olarak ayıran da tam olarak bu, pazar itkili ekonomik gelişim ‘motoru’”.¹⁸

Kapitalizmin doğasında olan genişleme ve büyüme dürtüsü yıkıcıdır, çünkü Dünya’nın kaynaklarını sınıra kadar dayandırır ve bu yüzden ekolojik krizin kökeninde yatar. Bu doğru bir analizdir; kâr için Dünya’nın kaynaklarının açgözlüce ve boşa yok edilmesi, kapitalizmin gerçekten de ekolojik krizin temelinde yatan aşikar bir yanı. Fakat bu analizde kapitalizmin sadece bir çelişkisi tanımlanmıştır – sermaye birikimi (büyüme) dürtüsü ile bunun Dünya’nın kaynakları üzerindeki etkisi arasındaki çelişki; John Bellamy Foster (Marx’ı takiben) buna “ekolojik yarılma” der.¹⁹

Fakat bu önemli olan tek çelişki değildir; sadece bu çelişkiye vurgu yapmak, kapitalizmde sisteme meydan okuma potansiyelini ortaya çıkaran diğer sistem içi çelişkilerin hafifsenmesine yol açabilir. Bu, ayrıca, tüketimin üretim tarafından nasıl yapılandırıldığını kavramadan kapitalizmin dinamiklerini açıklama sürecinde tüketime ağırlık vermeye neden olabilir.

Kapitalizme öncelikle sadece bir büyüme sistemi olarak odaklanmak ve sistemin daha geniş çelişkilerini gözden kaçırmak, soruna daha idealist yaklaşılmasıyla sonuçlanabilir ya da işçilerin bu sistemde maddi çıkarları olduğu yanılgısına yol açabilir. Eğer sistem bir daimi büyüme sistemiyse, o zaman hem kapitalistlerin hem de işçilerin bu sistemin sürdürülmesinde bireysel çıkarları varmış gibi görünebilir. Richard Smith bu durumu iyi ifade ediyor ve şunları söylerken hiç şüphesiz birçoğunun görüşünü yansıtıyor:

Dahası, kapitalizm gerçeği düşünüldüğünde, hepimiz az ya da çok bizi uçurumdan atlamaya iten intihar dürtüsünde kitlenmiş durumdayız. Kapitalizm gerçeği düşünüldüğünde, CEO, yatırımcı, işçi ya da hükümet olarak, hepimiz büyümeyi maksimize etmeliyiz; bunun için de bu süreçte daha fazla kaynak kullanmalıyız ve giderek artan bir kirlilik üretmeliyiz – çünkü şirketlerin yatırımcıların doyumsuz taleplerini tatmin etmesi gerekiyor ve çünkü hepimizin işe ihtiyacı var. İşte bu nedenle her Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde çevre istisnasız olarak büyümeye feda ediliyor.²º

Kapitalizm büyüme yaratırken aynı zamanda kriz de yaratır. Kapitalizm rekabet halindeki birikim sistemidir ve sistemin doğasındaki büyüme dürtüsü ve krize iten dürtü bu rekabetin sonucudur. Her ikisi de hem toplumsal hem çevresel anlamda eşit olarak yıkıcıdır. Kapitalizm Dünya’nın kaynaklarını genişleme sırasında tahrip ederken kriz dönemlerinde ise tamamen yok eder. Bu nedenle kapitalizm aynı anda hem bir yıkıcı büyüme hem de bir yıkıcı daralma sistemidir. Sıradan insanlar genelde ikisini de - hem büyümeyi hem krizi - yaşarlar ve genellikle bu durum güvensizlik ve korku olarak deneyimlenir. Bu nedenle, kapitalizm sorununu bir büyüme sorunu olarak koyan açıklamalar inandırıcı değildir.

Kapitalizmi öncelikle büyüme güdüsünden yola çıkarak işçilerin çıkarı olan bir sistemmiş gibi açıklamak, kapitalizmin bazı nihai ve merkezi öneme sahip çelişkilerini muğlaklaştırabilir. Kapitalizmde üreticiler üretim araçlarından ayrılmışlardır ve çalışma yetenekleri bir metaya dönüşmüştür. Bu temel çelişki, üretim sisteminin akılcı ve insani bir planlamayla düzenlenmediği anlamına gelir; planlama böyle olsaydı, insanların ve üzerinde yaşadığımızın gezegenin ihtiyaçları üretimin tam merkezine konulabilirdi. Aksine, üretim, “birikim için birikim” dürtüsüyle işliyor ve meta üretimine bağlı düzenlenmiş bulunuyor. Fakat aynı zamanda bu çelişki, kapitalizm sisteminin sonlandırılmasından ve üretimin bir avuç yerine çoğunluğun ve gezegenin çıkarlarına uygun olarak düzenlenmesini mümkün kılacak yeni toplumsal ilişkiler oluşturulmasından işçilerin nesnel çıkarları olmasını sağlıyor. İşte bu nedenle Marx işçi sınıfını sistemin mezar kazıcıları olarak adlandırmıştır.

Kapitalizmin dinamiklerinin ve sistemin kalbindeki çelişkilerin daha net anlaşılması, iklim hareketinin güçlendirilmesinde ve derinleştirilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu, sistemi ayakta tutmaktansa onu devirmekte çıkarı olan işçi sınıfının çözümün bir parçası olduğunun taban hareketi tarafından fark edilmesini sağlar.

Paris ve ötesi

Bu büyüyen hareketin içindeki pek çok kesim, Kopenhag’da yapıldığı düşünülen hataların aynısını Paris’te yapmamaya kararlı. Birçok aktivistin Kopenhag görüşmelerinden olumlu bir sonuç çıkacağına dair yersiz bir inanç beslemiş olduğu öne sürülüyor. Bu inanç, beklentileri yükseltti ve gösteriler, büyük STK’ların lobicilik faaliyetlerine destek veren bir sahne ordusu olarak kullanıldı. Bu nedenle görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanınca hareket de çöktü.²¹

Fakat hareketin Paris mobilizasyonlarındaki durumu pek çok yönden daha öncekilerden daha iyi.  Ama bu, Kopenhag’dan sonra hareketi parçalayan gerginliklerin Paris mobilizasyonunda yaşanmayacağı anlamına gelmiyor.

Aslında, bu sene başında Tunus’ta Dünya Sosyal Forumu’nda yapılan planların geçmişte yaşananlara benzer baskılar sebebiyle bozulabileceğine yönelik korkular mevcut. Tunus’ta önemli küresel çevre gruplarının tamamı Paris için bir stratejide anlaştı; buna göre, Kopenhag’ın tersine, mücadelenin ikinci aşaması için Paris’ten enerji dolu ve büyüyen bir hareketin çıkması sağlanacak. Bu stratejinin kilit unsurları, görüşmelerin hem başındaki hem sonundaki mobilizasyonlar; bu mobilizasyonların amacı, görüşmeler bitince hareketin sokakta olmasını sağlamak, hükümetlerin başarısızlığını kınamak ve eleştirmek ama aynı zamanda da ihtiyaç duyulan değişim için savaşmaya hazır bir büyüyen hareketin varlığı için beslenen umudu göstermek. Patrick Bond, Tunus’taki toplantıda “hareketler arasında iklim hareketi” olarak çizilen çerçevenin içindeki gerçek olanaklara dikkat çekti. Ama Bond, ayrıca, “birlik-arayışı-eksi-politika” stratejisinin potansiyel sorunlarını gösterdi; buna benzer bir strateji yüzünden 2011’de Durban’da iklim görüşmelerinin sonucunda, Güney Afrika’nın politik liderlerinin kendi eylemlerini meşrulaştırmak için kullanabildikleri bir gösterinin gerçekleştiğini ve zirveden bir hareket inşa ederek çıkılamadığını ileri sürdü. Bond tartışmasını şöyle devam ettirdi: Üstünde ortaklaşılmış bir radikal söylem olmazsa, Paris mobilizasyonları, öncekiler gibi, hükümetlerin sorumlu tutulmamasıyla sonuçlanabilir.²²

Bond’un endişeleri ve analizi doğrudur. Fakat hareketin yönü ve gücü bakımından daha temel süreçler de mevcut ve Paris’te ne olursa olsun bu süreçlerin raydan çıkma olasılığı düşük. Kopenhag’ın aksine, hareketin geniş kesimleri, Paris’in ihtiyacının ne olduğu konusunda hükümetlerin kendileriyle hemfikir olmayacağını anlıyor. Gerçek şu ki, sorunla başa çıkmak için gerekenlerin yapılacağı bir anlaşma Paris’ten çıkmayacak. Hükümet liderleri, görüşmelerde, ekonomiyi karbonsuzlaştırmak için gerekli olan ve küresel kapitalizmin önemli kesimlerinin çıkarlarını tehdit edecek devasa ve hızlı salınım kesintilerini kabul etmeye gönüllü olmayacaklar. Tehlikede olan ne olursa olsun kendi ulusal ekonomilerinin çıkarlarını diğer ülkelerinkine feda etmeye istekli olmayacaklar. Bu, iki on yılı aşkın süredir gerçekleşen görüşmelerde yapılmadı, Paris’te de yapılmayacak. Bu şimdiden hareket içindeki birçok insanın farkında olduğu bir durum. Bu nedenle çoğu insan, başından beri, Kopenhag’ın aksine, Paris’in son nokta olarak görülmemesini sağladı. Tersine, Paris, Paris’in ötesinde daha büyük bir hareketin inşasının bir parçası olarak görülüyor.

Öyle görünüyor ki bazı ülkelerde daha kapsamlı bir iklim hareketi ortaya çıkıyor ve bu hareketin işçi sınıfı ve daha geniş toplumsal hareketlerde, en başta da kemer sıkma karşıtı hareketin içinde, daha derin kökleri olmaya başlıyor. Örneğin Haziran ayındaki 250.000 kişilik Halk Meclisi (People’s Assembly) gösterisinde, iklim aktivistleri, kemer sıkma karşıtı hareketle birlikte gösteriye katıldı. İklim sorunu, daha geniş mücadelenin giderek daha fazla merkezi bir parçası oluyor. Bu makale yazılırken, Ekim’deki Muhafazakâr Parti konferansının yapılacağı yerin önünde gerçekleşecek eylemlerin bir parçası olarak bir iklim eyleminin de gerçekleşmesinin planları yapılmakta. İklim değişikliği sorunu artık adanmış çevrecilerin alanı olmaktan çıktı. Bu sorun artık kemer sıkma karşıtı hareketin parçalarından biri.

İngiltere’de 29 Kasım Londra gösterisini inşa etmek için birlikte çalışan koalisyon, uzun tartışmaların sonunda, gösterinin kalbinde radikal bir anlatı olmasını garantileyerek, “İklim, Adalet ve İş için Halkın Yürüyüşü” pankartı arkasında yürümekte anlaştı. Bu, 2009’un politik içeriği çok az olan “İklim Kaosunu Durdur Londra - Dalga” (London Stop Climate Chaos – The Wave) başlığından daha iyi. Bunlar çok önemli gelişmeler.

Tehlikede olan çok şey var, ama bunun yanı sıra Paris’ten çıkacak önemli bir fırsat var. Bu, iklim krizinin kökeninde yatan sistemle mücadelede merkezi bir rol oynayabilecek coşkulu ve radikal bir iklim hareketi inşa etme fırsatı: Sıradan insanların desteği zemininde yükselen kitlesel, tabandan bir hareket; kitlesel eylemin kazanma gücü olduğunu fark eden bir hareket; sisteme karşı verilen diğer mücadelelerle işbirliği yapmaya hazır ve yaklaşımının merkezinde iklimin değişimi değil sistemin değişimi olan bir hareket. Solun bu harekette oynayacağı esaslı bir rolü var. Şimdi hepimizin kendi rolünü oynama zamanı.

Suzanne Jeffery

Çeviri: Özge Karakale, Onur Devrim Üçbaş

1 2014 Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu en kapsamlı ana akım bilimsel kabulü özetliyor—bakınız http://ar5-syr.ipcc.ch

2 Karbon bütçesi kavramı, IPCC’nin analizinin bir parçası ama bu kavram aynı zamanda The Burning Question (Yakıcı Soru) (Berners-Lee ve Clark, 2013) isimli etkili ve popüler kitap sayesinde de tanındı.

Böyle bir ısınmanın beraberinde türlerin soyunun tükenmesi felaketini de getirdiğine dikkat çekmek gerek —Kolbert, 2014; Rappel, 2015.

Alıntı kaynağı: Ahmed, 2013.

Davey, Vaughan, ve Holpuch, 2014.

Mathiesen, 2015.

Lukacs, 2015.

Ansar, Caldecott, ve Tilbury, 2013.

9 Klein, 2014.

10 Dünya Kalkınma Hareketi (World Development Movement), 2013.

11 Howard ve Hellier, 2015.

12 Klein, 2014, sf. 103-105.

13 İklim Değişikliğine karşı Kampanya (Campaign against Climate Change), 2014.

14 Marshall, 2014.

15 Klein, 2014, s. 179.

16 Klein, 2014, s. 89.

17 Morris, 2014, s. 191.

18 Smith, 2014a.

19 Foster, 2000.

20 Smith, 2014b, vurgu yazara aittir.


Kaynaklar

Ahmed, Nafeez, 2013, “James Hansen: Fossil Fuel Addiction Could Trigger Runaway Global Warming”, Guardian (10 Temmuz), www.theguardian.com/environment/earth-insight/2013/jul/10/james-hansen-fossil-fuels-runaway-global-warming

Ansar, Asif, Ben Caldecott, ve James Tilbury, 2013, “Stranded Assets and the Fossil Fuel Divestment Campaign: What does Divestment Mean for the Valuation of Fossil Fuel Assets?” Smith School of Enterprise and the Environment (Ekim),www.smithschool.ox.ac.uk/research-programmes/stranded-assets/SAP-divestment-report-final.pdf

Berners-Lee, Mike, ve Duncan Clark, 2013, The Burning Question (Profile Books).

Bond, Patrick, 2015, “Climate Movement across Movements”, Telesur (26 Mart),http://tinyurl.com/qapdf6a

Campaign against Climate Change, 2014, “One Million Climate Jobs—Tackling the Environmental and Economic Crises” (üçüncü baskı), www.campaigncc.org/sites/data/files/Docs/one_million_climate_jobs_2014.pdf

Davey, Melissa, Adam Vaughan, ve Amanda Holpuch, 2014, “People’s Climate March: Thousands Demand Action Around the World—as it happened”, Guardian (29 Eylül),www.theguardian.com/environment/live/2014/sep/21/peoples-climate-march-live

Foster, John Bellamy, 2000, Marx’s Ecology: Materialism and Nature (Monthly Review Press).

Howard, Emma, ve David Hellier, 2015, “1,000 sq miles of England to be Opened up for Fracking”, Guardian (18 Ağustos), www.theguardian.com/environment/2015/aug/18/1000-sq-miles-england-opened-up-fracking-new-round-licences

Klein, Naomi, 2015, İşte bu her şeyi değiştirir (Agora Kitaplığı).

Kolbert, Elizabeth, 2014, The Sixth Extinction: An Unnatural History (Bloomsbury).

Lukacs, Martin, 2015, “‘Historic’ Toronto Climate March Calls for New Economic Vision”,Guardian (6 Temmuz), http://tinyurl.com/qbbxv4e

Marshall, George, 2014, Don’t Even Think About It: Why Our Brains Are Wired to Ignore Climate Change (Bloomsbury).

Mathiesen, Karl, 2015, “Time to Act: Climate Change Protesters March in London”, Guardian (7 Mart), www.theguardian.com/environment/2015/mar/07/time-to-act-climate-change-protest-london

Morris, Brian, 2014, Anthropology, Ecology, and Anarchism: A Brian Morris Reader (PM Press).

Neale, Jonathan, 2010, “Climate Politics after Copenhagen”, International Socialism 126 (bahar), http://isj.org.uk/climate-politics-after-copenhagen

Rappel, Ian, 2015, “Capitalism and Species Extinction”, International Socialism 147 (yaz),http://isj.org.uk/capitalism-and-species-extinction/

Smith, Richard, 2014a, “Beyond Growth or Beyond Capitalism?” Truthout (15 Ocak),www.truth-out.org/news/item/21215-beyond-growth-or-beyond-capitalism

Smith, Richard, 2014b, “Climate Crisis, the Deindustrialization Imperative and the Jobs vs Environment Dilemma”, Truthout (12 Kasım), http://tinyurl.com/q92n7pd

World Development Movement, 2013, “Web of Power: The UK Government and the Energy-finance Complex Fuelling Climate Change” (Mart),www.globaljustice.org.uk/sites/default/files/files/resources/web_of_power_media_briefing.pdf

Bültene kayıt ol