Evet. Akşener’in 6’lı Masa’yı dağıtmasından sonra ortaya çıkan durumu böyle özetleyebiliriz. Aşırı sağcı iktidar ittifakına karşı sağcı muhalefet ittifakı Akşener’in hamlesiyle biraz daha az sağcı bir ittifaka dönüşmüş durumda.
İYİP’in ana muhalefet ittifakını dağıtmasının nedenleri ortada:
1.Akşener her saf ırkçı siyasetçi gibi gözünün yaşına bakmadan saldırıyor. Onun kazanacak adaydan kastı ya faşist ırkçı ya da Kürtlerle ve mazlumlarla helalleşme gibi dertleri olmayan birilerini aday göstermek. İYİP’in şımarıklığının arkasında ise devletle aynı şeyi istemek yatıyor.
2.Kürt alerjisi, Alevi alerjisi, denetleyemeyeceği bir adayın çıkması ihtimali, Ağar’ın öğrencisi, daha dün ana akım faşist partiden ayrılan Akşener’in çıkışını kaçınılmaz kıldı. Sedat Bucak’ı boşuna ziyaret etmediler, aylardır devlete mesaj verip duruyorlardı.
3.Bize yetersiz görünse de Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısı, Akşener ve faşist dava arkadaşları açısından oyunu bozan bir girişim olarak kodlandı. Bu kodlama bu örgütsel omurgası faşistlerce oluşturulan partinin harekete geçmesine neden oldu. Bu hareketin ilk simgesel adımı, Akşener’in geçen yıl eylül ayında Urfa-Siverek’te Bucak’ı ziyaret etmesi oldu. Bucak, devlet-mafya-siyaset bağlantısını ve Kürt sorununda “kendini hukukla bağlı saymayan bir devletin ne kadar zalimleşebileceğini sembolize eder.” Bu görüşmeyle Akşener Kürtlere net bir mesaj verdi. HDP hakkında söylediği ve iktidar blokunun resmi çizgisinden ayırt edilemeyecek kadar sağcı görüşleri artık nihai sonucuna ulaştı. Kirli savaş denilen bir dönemin simgelerinden Bucak’ın isminin İYİP vekilliği için dolaşıma sokulması Akşener’in Kürtlere verdiği vaadin ne olduğunu da gösteriyordu.
4.Akşener masayı dağıtırken Kılıçdaroğlu’na ağıza alınmayacak sözlerle saldırdı. Ama bu saldırı, Kılıçdaroğlu helalleşme girişimlerindeyken başka bir biçimde yapılan saldırının bir devamıydı sadece. Kılıçdaroğlu devlet adına işlenen suçların mağdurlarıyla helalleşirken, Akşener, Bucak ziyaretiyle, bu suçların failleriyle helalleşeceğini göstermiş oldu. Birisi Roboskili aileleri ziyaret ederken, birisi kirli savaşın simge ismini ziyaret etti.
5.Hepimizin hatırlayacağı gibi CHP’li Gürsel Tekin’in HDP’ye bakanlık verilebileceğini söylemesinin ardından İYİP’lilerin HDP’den düşmanından söz eder gibi söz etmeye başlamıştı. Bu ise uzun süredir vurguladığımız gibi sorunun ‘Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin’in ötesinde bir anlamı da olduğunu gösteriyordu. MHP Erdoğan’ın alanının sınırlarını belirlerken İYİP de 6’lı Masa’nın sınırlarını belirliyor. Fakat Kılıçdaroğlu’nun hem helalleşme çağrısından geri adım atmaması (bu arada bu konuda ileri adım da atmış sayılmaz, durduğu yerde duruyor ama o kadar toksik bir politik iklim altında yaşıyoruz ki Kürtlere ve cumhuriyet tarihinin mağdurlarına şefkatli tek bir açıklama bile iktidardakilerin, devletin ve İYİP gibi şovenist örgütlenmelerin nefretini bileyliyebiliyor) ve sonunda adaylığını ilan etmesi İYİP’in 6’lı Masa’nın sınırlarını belirleme yeteneğini kaybetmeye başladığını gösterdi. Akşener’in Masa’ya Allah ne verdiyse paldır küldür dalmasının bir nedeni de bu.
6.Önemsiz görülemeyecek bir başka gerekçe ise Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan iktidarının yenilgisinin ardından bazı hesapları kesmekte kararlı olduğunun açığa çıkmasıydı. Hem devletin hangi kademesinde olursa olsun suç işleyenlerden hesap sorulacağı hem de ekonomik olarak devlet kaynaklarını sürekli bir şekilde emen sermaye gruplarıyla hesaplaşılacağı vurguları İYİP’lilerin devletçi güdüleri açısından kabul edilemez gelişmelerdi. Geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada önce “AK Partili kardeşlerim, oylarınıza talibim. Bu ucube sisteme birlikte son verelim ki Türkiye rahat nefes alsın” dedi ve ardından muhalefette biriken öfkenin iktidar değişiminin ardından bir intikam sürecini başlatmasını engellemek istediğini ima etti. Rövanş almak isteyenlere karşı AKP seçmenine oyunuza talibim dedi. Öte yandan yine geçtiğimiz yıl eylül ayında İYİP Genel Sekreteri Uğur Poyraz: ''Garantili projelerde 'Kamulaştıracağız' demek hukukun üstünlüğüne aykırı.'' dedi durup dururken. Halk arasında 5’li Çete diye nam salan, esas özelliği iktidara yakınlığı nedeniyle son 15 yıldaki neredeyse bütün ihaleleri, Hazine Garantili Projelerin inşaat işlerini, yani ballı kaymaklı bol akçeli yatırımları tek başlarına üstlenenler İYİP açısından seçimlerden sonra Erdoğan-Bahçeli iktidarı gidince, herhangi bir soruşturmaya uğramayacaklardı. Oysa daha 2022’nin başlarında mart ayında Akşener “Rantın 5 atlısı gidip utanmadan siyasi risk sigortası yaptırmış. Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz.” demişti. Bu ‘U dönüşü’, 6’lı Masa’yı dağıtma sürecinin bir fikir olarak Akşener’in kafasında yeni yeşermediğini gösteriyor. Akşener Kürtlere, Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ çağrısına yolladığı Bucaklı mesaja, devlete, egemen sınıfa, inşaatçılara yolladığı mesajlarını eklediğinde ‘Masa’ gerçekte dağılmıştı. Bucak’la kadim derin devlete göz kırpan, 5’li Çete’yi affedeceğini söyleyerek sermaye ve devlet gruplarına göz kırpan İYİP, Erdoğan-Bahçeli iktidarının sonrasının asli siyasi figürünün kendisi ve partisi olduğunu anlatıyordu. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşince böyle olamayacağını gördü ve ‘Masa’ya tekmeyi attı.
7.Yine de bu gelişmeleri hızlandıran başka bir olgu var: Deprem ve öfke bu olgu. On binlerce can kaybı ve onarımı çok zor bir yıkım tüm toplumda öfkeyi daha önce tanık olduğumuz ve varlığına işaret ettiğimiz öfke patlamalarıyla kıyaslanamayacak bir düzeye yükseltti. Bu öfke hem devletle neredeyse bire bir örtüştüğü iddiasındaki iktidar blokuna yönelik hem de zaman zaman bu iktidar blokuyla bir ve aynı şey olmadığını ima eden devlete yönelik. Deprem, 6’lı Masa’da da bir sarsıntıya neden oldu. Masa’nın Kılıçdaroğlu kanadı, depreme yönelik öfkenin her geçen gün artacağını öngördüğü için bu sürecin sorumluluğunu almamaya özen gösterdi ve iktidarın ve devletin yanında başı öne eğik bir şekilde durmamaya özen gösterdi. Akşener ise devletle bütünleşti ve üç aşağı beş yukarı aynı gemide olduğumuz vurgusunu yaptı. CHP dışındaki diğer partiler de toplumsal öfkenin büyüklüğünün farkındalar. İktidar sözcülerinin, örneğin Bahçeli’nin Elbistan ziyaretinde olduğu gibi depremin yıkımını atlatmış ama enkazların etrafında hayatta kalma mücadelesi veren insanları suçlayarak bu öfkeyi daha da büyüteceğinin farkındalar. İYİP, bu öfkenin sadece iktidar ittifakına değil tüm devlete, çeşitli biçimleriyle sağa dönme ihtimalini küçümsemeyerek, devleti koruma refleksini gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önüne geçememesi, bu öfkenin çeşitli muhalefet kanallarını devletin genel ve tarihsel değerlerinin dışında politik hamleler yapmaya zorlayacağını bildiği için Akşener açısından ‘Masa’yı dağıtmayı daha işlevli bir seçenek olarak öne çıkarttı. Devlet, öfkeden ve değişimden korkuyor. Bu değişimin hangi hesap sorma dinamiklerini harekete geçirebileceğinden de emin değil. Bir gazetecinin sosyal medya mesajında dediği gibi, “yemin edemem ama Kılıçdaroğlu seçilemeyecek aday olduğu için değil, seçilecek aday haline geldiği için İYİ parti’nin bu manevrayı yaptığından eminim.”
8.Elbette, devletin kadim geleneğinin bir temsilcisi olduğunu unutmayalım Akşener’in. Akşener geçmişiyle hiçbir hesaplaşma yaşamamıştı. Yıllar önce bir 32. Gün programında Akşener’e “Size bağlı olan Korucuların karıştığı olay sayısı 23 bin. 70 tane tecavüz olayı var! Bu durum sizi rahatsız etmiyor mu?” sorusuna “Tabii ki rahatsız ediyor ama korucuların bir dönemde Güneydoğu’da çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini de unutmamak lazım” yanıtını vermişti.
Bir başka soruya ise 2016 yılında faili meçhullerle ilgili bir soruya şu yanıtı vermişti: “Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada ‘Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu odur’ diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.”
Parti grup toplantılarında HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırdığını söyleyebilecek kadar iktidarın yerli ve milli çizgisine yakın bir siyasetçi. Bu nedenle, iktidarın apaçık bir şekilde ilan ettiği Kılıçdaroğlu’nu Kürt sorununda ihanetle ve Alevilik konusuyla sürekli eleştireceği bir devlet seçim kampanyasının muhatabı haline gelmek de Akşener’in siyasi geleneği açısından kaldırılabilecek bir zül değildi.
9.Akşener’in tarihin çöplüğüne gittiği tezi çok aceleci bir şekilde dile getiriliyor. Elbette siyasi partilerin kendi aralarındaki ilişkiler tarihi açısından çok garip bu yaşananlar. Bir parti size ödünç milletvekili verecek, siz bu sayede mecliste grup kurabileceksiniz, birkaç sene sonra bu partinin genel başkanı cumhurbaşkanı adayı olmasın diye yine bu partinin iki büyükşehir belediye başkanını kendi partilerine karşı isyana davet edeceksin! İki belediye başkanı, İmamoğlu ve Yavaş’ın Akşener’in çağrısını ellerinin tersiyle itmeleriyle Akşener ve İYİP çok ağır bir rezalet yaşadılar elbette. Ama henüz tarihin çöp sepetine gittikleri söylenemez.
Bu partinin liderliğinin ve örgütsel omurgasının faşistler tarafından oluşturulmuş olması, devletin derinleriyle teşrîk-i mesaisinin olması öyle gözden bir çırpıda çıkartılamayacağını da gösteriyor. Daha önce yazmaya çalıştığım gibi, Türkiye’de merkez sağ aşırı sağdadır, merkez sol ise sağdadır. Devlet, kendisine sadakatle hizmet eden bu sağcıların tarihin tozlu sayfalarında unutulmalarına izin vermez sıklıkla. Çiller, Ağar gibi siyasi figürlerin zaman zaman görüşlerine başvurulan akil insanlar muamelesi görmesi bunun göstergesidir. 2015 yılında Erdoğan’ın siyaseti ikinci seçimlere götürmesine kapı aralayan devlet Bahçeli’ye karşı tepkinin sözcüsü olarak ayrı bir parti kuran Akşener ne demokrattır ne de Erdoğan’ın merkezinde olduğu siyasal mimariye bütünüyle karşıdır. Öfkeli AKP karşıtı olmanın yeterli görüldüğü mevcut siyasi iklimde Kürt, Alevi, demokrasi karşıtlığının Erdoğan karşıtlığına galebe çaldığı Akşener ve İYİP, kendisine Erdoğan karşıtı olduğu için oy vereceğini ilan eden kitlelerle ilişkisini toparlamakta çok zorlanacak. Bizim açımızdan, yani bütün bir sol açısından ise aşırı sağcı iktidar ittifakına karşı sınırını Akşener’in çizdiği ittifak koalisyonundan kurtulmanın hiçbir sakıncası yoktur. Erdoğan Akşener’in bu U dönüşü öncesi seçilmekte ne kadar zorlanacaksa yine o kadar zorlanacak. Kılıçdaroğlu ile Erdoğan ikinci tura kalırlarsa İYİP’e oy veren kitlelerin Erdoğan’a oy vereceğini düşünmek için hiçbir sağlam veri yok elimizde. Seçimlerde izleyecekleri taktik ne olursa olsun, İYİP, siyasal olarak o kadar yıpranan bir partidir ki toparlanması çok zor hale gelmiştir. Bunun da sol açısından bir sakıncası yoktur.
10.Erdoğan karşıtlığının gözleri kamaştırdığı koşullar İYİP’in sineye çekilmesine neden olan bir Akşener makulleştirilmesi süreci yaşanıyordu. Erdoğan-Bahçeli iktidarının aşırı sağcı, boğucu, yasakçı uygulamalarına karşı, “elimizdeki muhalefet de bu, ne yapalım?” denilerek örtülü destek verilen İYİP’in, daha şehirli milliyetçi bir parti olduğu, 6’ı Masa içinde önemli bir rolü olduğu, faşist MHP’den kopup daha merkezde konumlanmak isteyen kadroların partisi olduğu vurgulanmıştı. Akşener’in Erdoğan karşıtı ve elini masaya vurarak yaptığı konuşmalar bu siyasetçinin olduğu şeyin gizlenmesi açısından elbirliğiyle hazırlanan maskeyi radikal muhalefete yutturmanın güzel bir aracı oldu.
Şimdi bu maske paramparça oldu.
İYİP’in özellikle göçmen düşmanlığını ve HDP’ye karşıtı dışlayıcı politikalarını gündeme getirmek seçimi kazanmanın önünde bir engel çıkartmak olarak ele alınıyordu. Bu tezlerin kofluğu ortaya çıktı. En başından beri, seçim kazanılacaksa, sokakta, milyonların en temel hakları ve özgürlükler için vereceği mücadelenin üzerinde yükselmeden bunun mümkün olmadığını savunuyoruz. Seçimi garanti altına alacak olan toplumsal öfkeye tercüman olacak, bu öfkenin açığa çıkacağı kanalları yaratmaktır. Bunun için İYİP güzellemesi yapmaya gerek yoktu.
Bunun için, hâlâ CHP güzellemesi yapmaya da gerek yok.
Bunun için atılması gereken adım, özellikle deprem sonrası toplumun tüm hücrelerine yayılan öfkenin birleşik mücadele zeminleri inşa edilerek kitlesel bir harekete dönüşmesi için çabalamaktır. Seçimleri, öfkenin soğurulduğu ve mücadelenin ertelendiği bir gün olmaktan çıkartıp, AKP-MHP iktidarının öncesinde yenilmek zorunda kalacağı bir mağlubiyet tescil gününe indirgemek mümkün. Bu yüzden, unutulmaması gereken, sadece İYİP’in değil, Millet İttifakı’nın sağa karşı sağcı bir ittifak olduğunu görmektir. Umut, burjuvazinin bir kanadına karşı burjuvazinin bir başka kanadının programını savunmak, güçlendirilmiş parlamenter rejim rüyasının peşinde koşmak değildir. Bu rüyanın ortağı olduğunu düşündüğünüz siyasal figür ve partileri İYİP’e umutla bağlanan bir gazetecinin Akşener’in masayı dağıtmasını, "hem intihar hem suikast" olarak nitelemek zorunda kalması gibi durumlara düşmek kaçınılmaz olur.
AKP-MHP’nin meclis çoğunluğunu kazanamayacağı kesin. Cumhurbaşkanı seçiminin sonuçlarından bağımsız olarak seçimde sonraki dönem için umut verici ilk gelişme budur.
Sol muhalefet, Erdoğan’ın seçimleri kazanamaması için de elinden geleni yapacaktır. Bundan kuşku duymak için hiçbir neden yok. Önemli olan 14-28 Mayıs sürecine (seçim ikinci tura kalırsa 28 Mayıs’ta yapılacak) sandıkta HDP, sokakta deprem sonrasında tutuşmaya hazır bekleyen toplumsal öfkeyi örgütlemek üzere mücadeleye hazır olmak.
Devlet, burjuvazi ve burjuva partilerinin koalisyonları, ittifakları değil bizlere umut veren, harekete geçme potansiyelleri her geçen gün büyüyen işçi sınıfıyla Kürt halkının ve tüm ezilenlerin yan yana gelme ihtimalleridir.
Erdoğan’a seçim kaybettirecek ve asrın felaketini asrın katliamına dönüştürenlerden hesap sorulmasını sağlayacak, kaybettiğimiz her canlının anısını yaşatacak olan da bu ihtimalin gerçekleşmesidir.
Şenol Karakaş