Genellikle kontrolsüz silah manyaklığı sebebiyle ABD’den duyduğumuz haberlerin bir benzerini bu sefer Eskişehir’den, Osmangazi Üniversitesi’nden aldık. Bir araştırma görevlisi, fakültesine giderek 4 öğretim elemanını öldürdü. Henüz tüm ayrıntılarına vâkıf olamasak da cinayetlerin arkasında garip bir ihbar ağı yer alıyor ve bugün üniversitenin ne hâle geldiği konusunda çok şey anlatıyor.
Öncelikle şunu söylemek lazım: Türkiye’de hatta dünyanın pek çok yerinde üniversite her zaman çok matah bir şey olmadı. Bir yanıyla üniversitede özgür düşüncenin önüne rahatlıkla dikilebilecek katı bir hiyerarşi, yaygınlaşan güvencesiz istihdam biçimleri, piyasalaşmaya dönük bir eğilim, devlete katı bir bağlılık hep vardı. Ancak diğer yanda giderek artan şekilde resmî ideolojiyle hesaplaşan çalışmalar, kapitalist toplumun çelişkilerini açığa vuran, akademinin kendi üretimini de masaya yatıran eleştirel bir damar da vardı. Bugün pek çok üniversitede eleştirel akademisyenler görevlerinden çeşitli yollarla uzaklaştırılmış olsa da bu damar hâlâ var. Denebilir ki üniversite her zaman “resmî” akademi ile eleştirel akademinin çatışmasına sahne oldu. Eleştirel düşüncenin gelişebildiği yerlerde daha özgür bir yapı ortaya çıkarken, düşüncenin değil de devlete bağlılığın esas olduğu yerler basit, sıkıcı ve derinliksiz kamu binaları olageldiler.
OHAL, bu iki anlayış arasındaki mücadelede “resmî” akademi lehine köklü bir değişiklik yaptı. Eleştirel bir duruşa sahip yüzlerce akademisyen KHK’lerle veya atamaları uzatılmayarak işlerinden atıldı. Güvencesizlik iyice yaygınlaştırıldı ve yaygınlaştırılıyor ki hâlen üniversitelerde olan eleştirel bilim insanlarının da hiçbir sesi çıkmasın. Toplumun neredeyse tamamının bir “terörle mücadele” konsepti içinde tasarlandığı bir durumda, öğrenci, meslektaş, dekan, rektör her biri birer muhbir hâline getirildi veya muhbir olabilme olasılıkları akademisyenleri sessizliğe itti, eleştirel bir tavrın yaşam koşulları zorlaştırıldı.
Osmangazi Üniversitesi’ni basarak 4 kişiyi öldüren Volkan Bayar, daha önce pek çok meslektaşını “FETÖ’cü” olduğu gerekçesiyle ihbar etmiş. Bunların bir kısmı işlerinden atılmış, hapse girmiş, bir kısmı aklanmış ve Bayar’ı şikayet etmişler. Bunun üzerine Bayar silahı kapıp soluğu okulda almış. Bayar kendisinden savunma istenmesi üzerine sinirlendiğini ve pişman olmadığını ifadesinde açıkça söylemiş. Şu ana kadar ortaya çıkan tablo muhbirliğe, birbirinin ayağını kaydırmaya dayalı “resmî” akademinin, yerli-millî “mafyöz” bireyler ürettiğini gösteriyor.
Umalım ki Osmangazi’de yaşanan tek bir olayla sınırlı kalsın ancak unutmamak lazım ki bu acı olay sadece akademiyi değil tüm toplumu saran bir cinnetin semptomdur. OHAL ile pekişen muhbirlik zincirinin insanların hayatlarını nasıl dönüştürdüğüne ve üniversitelerin bugün geldiği hâlin başta üniversite öğrencileri ve asistanlar olmak üzere yüz binlerce kişinin geleceklerini etkileyecek bir yıkımı temsil ettiğine dair acı ama küçük bir örnektir.
Henüz üniversitede çalıştığımız günlerde kampüsümüzün yerli-millî birileri tarafından basılacağına dair bir korkuyu ben de pek çok meslektaşım gibi yaşamıştım. Barış İçin Akademisyenler bildirisinin yayınlandığı günlerdi, televizyonlarda birileri biz imzacıların kanlarıyla banyo yapmaktan bahsediyordu, “resmî” akademi ile eleştirel düşünce arasındaki mücadelede eleştirel olanların görece demokratik bir kültür yaratabildiği Cebeci Kampüsü gazetelerin hedefindeydi. Birileri de buradan vazife çıkarır mı diye düşündüğümüz günlerdi. Osmangazi saldırısı ile beraber bu korkunun yayılacağını tespit etmek gerekir diye düşünüyorum. Böyle bir ortamda ise geriye kalan bilim değil, paranoya ve güce tapınma olacaktır.
OHAL ve AKP işte böyle üniversiteler yarattılar: Eline hayatında hiç silah almamış insanların “terörle iltisaklı” ilan edilip tasfiye edildiği, çeşitli güç odaklarının ellerindeki güçle üniversiteyi kontrol altına almak için birbirlerini yedikleri, birbirlerini ihbar ettikleri ve nihayetinde yerli-millî bir “akademisyenin” eline silah alıp insanları öldürdüğü bir üniversite.
Neyse ki eleştirel akademisyenlerin mücadelesi kamu binalarından ibaret değil, en karanlık günlerde bile bir yerlerde düşünmeye ve üretmeye devam eden insanlar var. Gelecekte bir üniversite var olacaksa bu sayede var olacak.
Can Irmak Özinanır