Afrin ve sonrası hâlimiz

24.03.2018 - 15:43
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Çözüm sürecinin bitirilmesi sonrasında ana akım Kürt siyasetine karşı geliştirilen güvenlik eksenli politikalarda Hükümet, “bizim derdimiz Kürtler değil, biz Kürtlere karşı değiliz, biz terör örgütü ve uzantılarının kökünü kazımaya çalışıyoruz” türünden açıklamayı  çok sık yapılar oldu. Neredeyse  her hafta bir  yetkili  buna benzer söz sarf ediyor.

Propaganda amaçlı bu sözlerle ne amaçlandığını şimdilik bir kenara bırakarak,  bu durumun, açığa vurduğu iki gerçeğe değineceğim.

 Kürt var,  haklarının  zamanı değil

İlki, daha önceki dönemlerden farklı olarak, Kürt kimliğinin varlığı kabul etmiş görünme hâli yaşanıyor.  ‘Ne Kürdü?’ lakırdısı/safsatası bir kenara bırakıldı ama haklardan söz açıldığında hele bir durun, çoğunluğu azdırmayalım, zapt edemeyiz, Türkiye’nin bölünmesine yol açacak şeylerden geri durmak gerek”  gibi bir dizi ayrımcı ve inkârcı politikalar, farklıyız ama tek milletiz politikasına dönüştürüldü.

Son yıllarda sert,  orantısız güvenlik ve şiddet politikaları bu yaklaşımın üzerine inşa edildi. Kentlerin yıkılması, bebek cesetlerinin günlerce buzdolabında bekletilmesi durumu,  ana akım Kürt siyasetine yönelik siyasal kırım operasyonları ve beka kaygısıyla iç ve dış politikanın ağırlıklı merkezinin güvenlikçi ve askeri önlemler olması, bu yaklaşımın birer halkasını oluşturuyor. İnkârcı asimilasyondan, tanıyan asimilasyon dönemine geçildi.

Buna rıza gösterilmemesinin sonucu, Güneyde referandum bahanesiyle, Kobani’de kantonlar ilan edilmesi nedeniyle, biz de ise çözüm sürecinde ikili iktidar yaratma girişimleri  gerekçesiyle Kürtlere bir kez daha cehennem yaşatılıyor. Hem de  bütün bunlar, milli birlik, bütünlük kisvesi altında gizlenerek  bölgesel ve küresel güç odaklarıyla  elbirliğiyle yapılıyor.

Tanıyarak asimile etme

Diğer bir nokta ise, bu söylemin üç yıldır sürdürülmek durumunda kalmış olmaları en hafif tanımlamayla sıkışmışlığın bir sonucu olsa gerek. Bu süreçte izlenen siyasetin ve uygulanılan güvenlikçi politikaların Kürtlerde yarattığı şokun, travmanın ve tepkinin farkında olmama hâliyle “gizli asimilasyon” politikalarının üzerinin örtülmeye çalışılmasının  bir işe yaramadığının gösteriyor. Her şey çok aleni olduğu kadar Kürtler eski Kürtler değil. Her parçanın Kürdü farklı boyutlarda ve şekillerde politikleştiler, çağın ruhunu yakaladılar.

“İnkâr ederek asimile” etme politikasından “tanıyarak asimile etme” politikasına geçilmiş olunmasıyla Kürt güçleri arasında yaratılmak isten ayrışmayı başarısız kılan bizzat bu politikanın ve uygulamaların kendisi.

Sur’u, Cizre’yi ve 11 kenti ortadan kaldıran güvenlik politikalarının, Erbil hükümetiyle köprüleri atılmasının gerekçesinin, dünyanın şahitliğinde Afrin ’de olup bitenlerin, Kürt korkusuyla ve karşıtlığıyla olmadığı Kürtlere anlatılabilmesinin, anlaşılmasının  toplumsal iklimi yok.

Kürtler cehennemi yaşatmak

Son iki aydır 500 bin nüfuslu bir kentin boşaltılmasına yol açan politika, Bağdat’a Saddam’ın heykelinin yıkışını anımsatan Demirci Kawa’nın heykelini Ankara’nın müttefiki ÖSO çeteleri tarafından  yıkılması, resmi rakamlara göre iki yılda  726  askerin sınır dışı operasyonda ölmesi,  50 günde 200,  son on günde ise 100 sivilin  ölmesi gerçeği orta yerde dururken bu maya tutmaz.

Birkaç gündür Afrin ile Çanakkale savaşını benzetilmesi  ise  HDP Urfa Milletvekili Osman Baydemir’in dikkat çektiği bir noktanın ne derece haklı olduğunu gösteriyor. Osman Baydemir 18 Mart 2018 Pazar günü Siverek’te yapılan Newroz etkinliğinde yaptığı konuşmada “Bundan 100 yıl önce Enver ve Talat paşalar vardı. Aynı bu iktidar gibi aynı duygu ve yanlışlarla hareket ettiler. Büyük bir imparatorluktan küçük bir devlete dönüştüler. Bu politika devam ederse Kürde kopmaktan başka hiçbir seçenek bırakmıyorsunuz. Bu yanlıştan hükümetin dönmesi için en büyük itirazı Türk halkının kendisinin ortaya koyması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Anlaşılan  ülkeyi, Afrin sonrası çok ama çok zor günler bekliyor.  Türkiye, kahramanlık türküleri, marşları, kültürü ve siyaseti geliştirerek bu dönemi atlatmayı  planlamış. Televizyonları saran savaş dizileri, sinema salonlarına taşınarak,  Türk milliyetçiliğine altın çağını yaşatılmak isteniyor.

Hakan Tahmaz

(http://www.hakantahmaz.com)

Bültene kayıt ol