Etyen Mahçupyan sadece başbakan danışmanı değil, aynı zamanda Erdoğan’la başbakan arasında çatlak çıkmaması için çabalayan ve bu çatlağı engellemek için de adeta cumhurbaşkanını anlama kılavuzu yerine geçebilecek yazılar yazan bir zamk rolü üstlenmiş durumda.
İki gün önce, "Erdoğan’ın zihniyeti" başlıklı bir yazı yazdı.
Yazı, özetle, "koşullar Erdoğan’ı demokrat ya da otoriter davranmaya zorluyor" diyordu. Mahçupyan şöyle açıklıyor Erdoğan’ın zihin dünyasını: “Cumhurbaşkanı’nı tahlil edeceksek, bu kişinin birden fazla zihniyete yatkın olduğunu ve kendisi için doğallık ve rahatlık ya da tersine stres ve tehdit ima eden durumlarda bu zihniyet halleri arasında kayma yaşadığını görmek gerekir. Eğer Erdoğan hayatının bir döneminde daha demokrat davranabilmişse bunun nedeni o dönem çevre koşullarının bu tarzı onun için ‘doğal’ kılmasıdır.” (http://www.aksam.com.tr/yazarlar/etyen-mahcupyan/erdoganin-zihniyeti/haber-381097)
Mahçupyan, Erdoğan’ın bir gün şöyle bir gün böyle davranmasını “Bu geçişler radikal kişilik oynamalarını ifade etmez, çünkü hepimiz bebeklikten bu yana gelen adaptasyon süreci içerisinde genellikle birkaç zihniyeti birden benimsemiş durumda oluruz” diyerek gerekçelendiriyor.
Giderek daha da enteresanlaşan analizi şöyle devam ediyor: “(...) eğer bugün Erdoğan gerçekten de otoriter bir tarz sergilemekte ise, bilimsel olarak söylenebilecek şey bugünkü koşullara adaptasyon açısından ona en doğal gelen tarzın bu olduğudur (...) Bir anda canı istediği veya içinden öyle geldiği ya da ‘asıl’ karakteri bu olduğu için otoriter bir tarz sergilemiyor. Şu an yaşanmakta olan koşullarda ona doğal gelen davranış kalıbı bu ve bu davranışı kendi iç dünyasında temellendiren bir zihni arka plan var. Gözlemler bize Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman otoriter davrandığını söylese de, bu onun kişiliği değil.”
Mahçupyan, "İnsanların sosyal bilincini sosyal varlık koşulları belirler" tezini bir adım daha ileri sıçratarak, "Siyasal varlık koşulları, bir cumhurbaşkanını bazen otoriter bazen de demokrat davranmaya itebilir" diyor!
Çok ilginç! Bir siyasetçinin zalimliğini aklama çabasının en felsefi, en sosyopsikolojik açıklamasıyla karşı karşıyayız. İlginçlik sadece burada da değil. Daha da garip olanı, Mahçupyan’ın dönüp dolaşıp, Erdoğan’ın otoriterleşmesinin sorumlusu olarak, Erdoğan’ı otoriter tutumlar almaya zorlayan siyasal etkenleri, muhalefeti, Türkiye’de Erdoğan dışındaki tüm siyasal dünyayı göstermesi.
Öyle ki, Erdoğan’ın demokratik davranması için rahatlamasını sağlamak da muhalefetin görevi. Şöyle diyor Mayhçupyan: “Nitekim Erdoğan da nötr olarak algıladığı koşullarda daha ziyade ataerkil, rahatladığı ve güven ilişkisinin sağlam olduğu durumlarda demokrat, kendisini tehdit altında hissettiği durumlarda ise otoriter davranabiliyor.”
Bu kadarına da “pes” demeyin, bekleyin, daha devam ediyor: “Muhalefete kıssadan hisse şu: Eğer Erdoğan’ı iktidardan indiremiyorsanız, onun demokrat davranmasını sağlayacak koşullar yaratın. Bu da güven ve samimiyete dayalı bir etkileşim demek.”
Başka ne yapmamızı ister Mahçupyan Erdoğan için bilemiyorum ama önerisi biraz komik kaçıyor.
Komik zira siyasal düzeyi, genel demokratik işleyiş kurallarından bağımsız bir şekilde, bir şahsın sosyopsikolojik durumuna göre değerlendiriyor. Siyasal demokrasinin genel kuralları vardır, değişken ve dinamiktir ama vardır. İster Erdoğan isterse allame-i cihan olsun, bu kurallara uymak zorundadır. Bu kurallarla canının çektiği gibi oynayamaz; bu kuralları, siyasal demokrasinin sınırlarının genişlemesi için zorlayabilir ama canı sıkılınca demokratik alanı daraltıp, beyefendilerinin keyfi gelince daha demokrat davranabileceği bir değişken siyaset ilişkisini savunmak, “kendisi iyi de çevresi kötü” klişesinin parlak cümlelerle tekrar edilmesine tekabül ediyor.
Marks ve Engels’in güzel bir başka tezi daha var: “Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirildiğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur.”
Söz konusu Erdoğan olunca, Erdoğan’ın eğitilmesi gerekltiği çok açık. Demokrasinin kuralları konusunda Erdoğan’a eğitim şart!
Türkiye’nin AKP’li tarihi, Mahçupyan’ın analizindeki gibi şekillenmedi. Şöyle şekillendi: AKP, ordunun kendisini devirme girişimlerine karşı demokrasi silahını kullandı. Ordu gerçekten AKP’yi devirmek istedi, AKP de gerçekten darbeden zarar görecek tüm güçlere açık oldu. Sadece ordunun kendisini devirme girişimine karşı çıkarak, demokratik alandaki en geniş güçlerin hareketi olmaksızın, askeri vesayeti geriletmesi mümkün değildi. AKP ve Erdoğan, o gün de demokrat değildi, bugün de değil. O gün, ordu tarafından devrilmesini engellemek istiyordu, ordunun kendisine karşı darbe yapmasına karşıydı, ne demokrasi için ölüp bayılıyordu ne de ordunun illegal örgütlenmelerinin tümüyle karşısındaydı. Askeri vesayet gerileyip siyaset normale döndükçe, AKP de normaline döndü.
Erdoğan’ın normali, kurnaz bir sağ siyasetçi olmasıdır. Askeri vesayete karşı çıkması da, demokrasiyi hazmetmesi de, Kürt sorununda çözüm hamlesi de, yıllarca övgüler dizdiği Gülen’i baş düşman ilan etmesi de bu sağ siyasetin ihtiyaçlarınca şekillenir; özel olarak demokratlığın, ataerkilliğin ya da otoriterliğin değil.
Demokratik bir muhalefetin görevi, Erdoğan’ı rahat bırakmak değil, kelimenin tam anlamıyla rahatsız etmek olmalı. Mahçupyan ne derse desin!
Her dere başına HES dikmeye devam ederse rahatsız edilecek.
Kadınların bedeni hakkında atıp tutmaya devam ederse rahatsız edilecek!
“PKK eşittir IŞİD” gibi vecizeler kuulandıkça rahatsız edilecek!
“Afedersin Ermeni” dedikçe rahatsız edilecek!
Ergenekoncuları serbest bıraktığı için rahatsız edilecek!
Yolsuzluğu akladıkça rahatsız edilecek!
Mezhepçi politikayı takip ettikçe rahatsız edilecek!
Cumhurbaşkanlığıyla başbakanlık görevlerini karıştırdıkça rahatsız edilecek!
Örtülü ödenekten neyi niçin kullandığını açıklamadıkça rahatsız edilecek!
İşçilere “Ananı da al git” dedikçe, grev yasaklarını onayladıkça rahatsız edilecek!
“2010 referandumunda yanlış yapmışız” diyerek demokratik hamlelerden geri adım attıkça rahatsız edilecek!
Zalimlik yaptıkça rahatsız edilecek!
Berkin Elvan’ın arkasından konuştukça, ailesini mitinglerde yuhalattıkça rahatsız edilecek!
“Polisimiz destan yazdı” dedikçe, “eyyy” diye başlayan cümleler kurdukça rahatsız edilecek!
Gücü elinde yoğunlaştırmaya çalıştıkça, güç sarhoşluğuyla pervasızca saldırganlaştıkça rahatsız edilecek.
Bizim sorunumuz değil Erdoğan’ı rahat hissettirmek. Bizim sorunumuz adil, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik ilişkilerin hakim olduğu bir süreci bir inşa etmek için mücadele etmek. Bu mücadele nedeniyle rahatsızlanıp nobranlaşanlara ve onların avukatlığını yapanlara da, "Bu kadar da rahat olunmaz ki" demek ek görevimiz olsun.
Şenol Karakaş