15 Temmuz bir daha asla! OHAL değil özgürlük!

15.07.2017 - 17:20
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Geçen sene bugün, bu saatlerde hava kararmaya başladığında olacakları tahmin etmeden güne devam ediyorduk.

Ben kendi adıma, Ankara’da Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı bir linç dalgasına karşı örgütlenen dayanışma kampanyasına destek olmaya çalışıyordum. Akşam Boğaz Köprüsü haberi geldi. Askerlerin köprüyü tutmaları, önce “ağır bir terör saldırısı ihbarı” olarak değerlendirildi. Sonra “galiba darbe oluyor” demeye başladık hep beraber ve eğer savaş çıkmamışsa, başkentin ve İstanbul’un üzerinden sonik patlamalarla uçan uçaklar çok sert bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğumuzu kanıtladı.

Darbe girişiminin hemen ertesi günü, sosyal medyada takip ettiğim bir arkadaşım, Fethullah Gülen’in hemen girişimden birkaç saat sonra yaptığı basın toplantısını izlediği videonun altına, “Bu basın toplantısı gösteriyor ki darbeyi net bunlar yapmış” vurgusunu eklemişti. Hemen linki açıp izledim. Gülen, bu darbe girişiminin hükümetin bile isteye oynadığı bir oyun olabileceğini söylüyordu.

Yıllardır darbelere karşı “ama”, “fakat”, “şu ilerici darbe” demeden mücadele ettiğimiz için darbeye karşı hemen refleks gösterdik. Saat 23.21’de “Darbeye geçit yok!” başlığı attık Marksist.org’da, saat 02.00’de ise “Darbeye geçit vermeyeceğiz!” başlıklı basın açıklamasını yazdık. (http://marksist.org/icerik/Haber/5000/DSIPten-aciklama-Darbeye-gecit-vermeyecegiz!)

Darbeden hemen sonra ise durum daha da belirginleştikçe görüşlerimizi tamamlama şansı bulduk. Kaba hatlarıyla şu değerlendirmeyi yaptık:

1. 15 Temmuz gecesi yaşananlar akıl almaz görünüyor. 8000’den fazla asker, 35 uçak, 37 helikopter, 74 tank, 246 zırhlı araç ve yaklaşık 4000 hafif silah darbe girişiminde harekete geçti ve kullanıldı. Bu, 27 Mayıs darbesi, 21 Şubat 1962 ve 22 Mayıs 1963 darbe girişimlerinde darbecilerin harekete geçirdiği güçten daha fazla gücün harekete geçirildiğini de gösteriyor. Darbe girişiminin ilk dakikalarından itibaren bu girişimi sulandırmaya, önceden haberli bir girişimle karşı karşıya olduğumuzu iddia etmeye, yaşananın bir simülasyon olduğunu anlatmaya başlayanlar, meclisin bombalandığını, İstanbul belediye binası önünde sivillerin bombalandığını, Boğaz Köprüsü’nde sivillerin askerler tarafından tarandığını bilmelerine rağmen bir tiyatrodan söz edebildiler. Bunun temel nedeni, Türkiye tarihinde ilk kez bir darbe girişiminin sokaklara çıkan sivillerin direnciyle karşılaşmış olması.

2. Darbe koalisyonu: 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında, başını çok açık ki, vahşi bir silahlı kanata sahip olduğunu darbe gecesi öğrenmiş bulunduğumuz Fethullahçı generallerin çektiği bir cunta koalisyonu var. Fethullahçı darbecilerden de önce ve bağımsız olarak darbe girişimlerinin olduğunu ama aynı zamanda ordu içinde ulusalcıları tasfiye etmek ve merkezi konumları elde etmek için kumpas örgütleyen Fethullahçı darbecilerin 15 Temmuz darbe girişiminde merkezi bir rol oynadığını aynı anda savunmak, özetle bir darbe koalisyonuyla yüz yüze olduğumuzun farkında olmak zorundayız.

3. Darbeden hemen sonra bazı yazarların da yaptığı şu vurguyu yapmak çok önemli, "erken darbe ve iç savaş planı": Darbenin başarısızlığının bir nedeni de, gece 03.00 yerine, saat 22.00 civarında başlaması. Ordu içinde bir hareketlilik olacağı bilgisinin elde edilmesi, darbecilerin erken harekete geçmesine neden oldu. Darbecilerin bir bölümünün kendine güvenle harekete geçmesi, bazı kilit isimlerin yakalandığına ya da öldürüldüğüne duydukları güvenle harekete geçtiklerini gösteriyor. Meclisin, Beştepe’de ve belediye binalarının önünde bekleyen sivil insanların bombalanmasının arkasında bir intihar girişimi değil, beklentisi karşılanmayan darbecilerin öfkesi yer alıyor. Bu beklentilerin başında, darbe karşıtları kadar darbeden yana tutum alan kitlelerin de sokağa çıkacağı geliyordu. Mısır darbesinin bir model olarak alındığı çok açık. Bir meydanda darbeden yana, diğer bir meydanda darbeye karşı olanlar birikecek ve darbeciler bir kitlesel destekle harekâtı tamamlayacaklar veya ordunun bütünü emir komuta zinciri içinde memleketin geleceğini kurtarmak adına yönetime el koyduğunu açıklayacaktı.

4. Hareketin mantığı: 15 Temmuz’da sokağa çıkarak darbeyi engelleyen hareket, son yıllarda dünyanın çeşitli meydanlarında sokakları işgal eden hareketin, özellikle Arap Baharı’nda diktatörleri deviren hareketin bir parçasıdır. Harekete katılanların bazılarının attığı sloganlar, hareketin içeriğini tanımlamak açısından yeterli değil. Çoğu kez olduğu gibi, 15 Temmuz akşamı da harekete katılan bireylerin mantığı, tarihsel hareketin mantığının gerisinde kaldı. Darbe karşıtı hareketi bazı sloganlar nedeniyle gerici, şeriatçı bir faşizmin tabanı olarak ilan edenler, aceleci bir yaklaşım sergilediler. Darbeyi engelleyen, bu toplumun en yoksul proleter kesimleri oldu. Hemen hemen tüm sendikalar darbeye karşı çağrı yaptı. İşçi sınıfı tanklara direndi. 15 Temmuz’un ardından gelen demokrasi nöbetleri, darbeye karşı sokaklara çağrı yapan AKP liderliğinin hegemonya kurma çabası nedeniyle giderek daha fazla AKP’li bir karakter kazandı.

Hükümet, darbe karşıtı mücadeleyi, bir yeniden kuruluş mücadelesinin miladı olarak değerlendirdikçe, darbeyi durduran halk kitlelerinin girişkenliği, mücadeleciliği, kararlılığı silikleşiyor ve yerine yeni bir milli mücadele algısı yerleştiriliyor. Bu, darbe karşıtı mücadeleye zarar verdi ve vermeye devam ediyor. Bu ise darbenin kontrollü olduğunu söyleyenlere cesaret veriyor ve aynı anda darbeden sonra içine girilen baskı koşullarını daha da koyulaştırıyor.

5. OHAL ve sulandırılan darbe girişimi: 15 Temmuz darbesi, onarılması çok güç bir kırılma yarattı. Darbecilerle, tüm bir darbeci gelenekle hesaplaşılacağı yönündeki umutlar, kısa sürede yerini 15 Temmuz’un sulandırılmasına bıraktı. Bu sulandırma işi iki şekilde yapıldı: Birincisi, OHAL’le beraber, hiçbir alakası olmayan insanlar, haklarında hiçbir delil olmadan işlerinden atıldılar, tutuklandılar, aylarca mahkemeye çıkartılmadılar. FETÖ davalarından soruşturulan savcılar, Fethullahçı darbecilerle hiçbir bağlantısı olmayan insanlarla ilgili soruşturmalar açtılar. Bu türden her adım, hem darbe girişimi sonrasında darbe karşıtı ruh hâlini sulandırıyor hem de darbe davalarında görüldüğü gibi darbeci askerlere cesaret veriyor. 15 Temmuz darbesine bizzat katılan komutanlar, mahkemelerde dalga geçmeye başladı.

15 Temmuz darbesini sulandıran bir başka öğe ise “kontrollü darbe” tezi. Bu, en yumuşak hâliyle darbenin önceden bilindiğini ama önlem alınmadığını, en sert hâliyle ise 15 Temmuz darbesinin darbe sonrası OHAL uygulamalarıyla yaşanan gelişmeleri sağlama almak için planlandığını ifade ediyor. “Kontrollü darbe” tezi, 15 Temmuz sonrasını hükümetin bunu kullanma şekliyle, 15 Temmuz darbesinin kendisini ayırt edemeyerek bu sulandırma sürecine katılıyor.

Darbeciler tarafından kurulan “Yurtta Sulh” isimli whatsapp grubundaki yazışmalar, 15 Temmuz darbecilerinin acımasızlığının kanıtı gibi. Saat 00.20’de “Toplanan kitlelere ve askerî kuvvetlere karşı duran polislere silahla, tanklarla sert şekilde müdahale edilecek” diyor darbeciler. Saat 02.40’da “Tekrar emri iletiyorum, toplanan kalabalıklar ateşle dağıtılacak”. Gerçekten de, örneğin Boğaz Köprüsü’nde olduğu gibi, sabaha kadar kitlelerin üzerine ateş ediyorlar. 34 kişiyi köprü üzerinde öldürüyorlar.

Ama, karşılarında kararlı bir halk kitlesi olduğu, kitleler her şeye rağmen gerilemediği için, darbeciler dağılmaya başlıyor. Darbenin ilk saatlerinde morali yüksek olan darbeciler, sokaktaki kalabalık geri çekilmedikçe yavaş yavaş moralini kaybediyor ve daha sonra tam bir bozgun havasına giriyor. Saat 05.47’de şunları yazıyorlar: “Murat faaliyet iptal mi, iptal komutanım, bir an önce yukarılardan asimetrik bir şeyler yapılmalı, yoksa aşağıda problem büyüyebilir, ayrılıyoruz, hangi faaliyet, tümümü, evet ayrılın komutanım, yani, evet komutanım faaliyet iptal, nereye ayrılalım, kaçalım mı, komutanım hayatta kalın tercih sizin, biz karar vermedik henüz ama lokasyonundan ayrıldık.”

Darbe girişiminden hemen sonra yazdığım yazıdan şu bölümü bir kez daha hatırlatmak isterim: “Önümüzdeki dönem OHAL’den çıkıp demokrasiye yönelip yönelmeyeceğimiz, yeni darbe girişimlerinin engellenip sonsuza kadar yok edilip edilemeyeceği, Kürt sorununun çözüm sürecinin yeniden başlayıp başlamayacağının belirleneceği, dolayısıyla hep birlikte kaderimizi şekillendireceğimiz bir süreç de olacak aynı zamanda.”

Hâlâ hep birlikte kaderimizi şekillendireceğimiz bir sürecin içindeyiz.

Şenol Karakaş

[email protected]

Bültene kayıt ol