1 Mayıs’tan sonra

01.05.2017 - 09:10
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı yine kapalı. İşçi sınıfının hiçbir meydana sıkıştırılamayacak kadar yoğun sorunları var. Yapılması gereken, Taksim Meydanı başvurusunu erkenden yapmak ve yasaklanması ihtimali nedeniyle birkaç ay önceden Bakırköy ya da Kartal meydanlarına da çağrı yapmaktı. 1 Mayıs bu çağrıların birleşik bir işçi platformunu inşa ederek örgütlenmesi gereken en önemli gün.

Türk-İş Ankara’da, Hak-İş Erzurum’da, DİSK ve KESK ise Bakırköy Meydanı’nda, ayrı ayrı 1 Mayıs kutlamaları gerçekleştiriyor. Bizler kuşkusuz Bakıköy Meydanı’ndaki kutlamada yerimizi alıyoruz ama aslolan, işçi sınıfının birleşik 1 Mayıs’ını örgütlemekti.

Zira işçi sınıfı, ancak tüm işçilerin birleşik direnişiyle püskürtebileceği bir saldırı zinciriyle karşı karşıya: 1. Fakirlik, 2. İşsizlik, 3. Gıda ürünlerine zamlar ve asgari ücretin yetersizliği,  4. Çalışma süreleri, 5. Sendikasızlık, 6. Güvencesiz çalışma, 7. OHAL’de budanan haklar, 8. Kıdem tazminatı hakkının haledillmek istenmesi, 9. İş cinayetleri, 10. 657 sayılı yasanın iptaliyle kamu çalışanlarının uğrayacağı hak kayıpları.

İşçi sınıfı bu bölünmüşlük düzeyiyle bu sorunların altından kalkamaz ama işçiler de bu sorunların farkında olduğu için birleşik bir mücadele çağrısı aşağıda hızla bir karşılık bulabilir. 1 Mayıs, bu çağrı için çok önemli bir fırsattı. Doğru, Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen liderlikleri, işçi sendikalarıyla birleşik mücadeleden daha çok hükümetle birleşik mücadele sürdürüyor, AKP liderliğinin çağrılarının yukarıdan aşağıya doğru yayılması için çabalıyor. Bunun farkında olarak, her iki sendikanın tabanındaki işçilerde hızla yankılanacak birleşik mücadele çağrısı örgütlemek için 1 Mayıs çok güçlü bir fırsattı.

Hükümet sözcüsü gibi hareket eden sendika liderliklerinin işçi sınıfını bölen çağrısının karşısına, örneğin kıdem tazminatı hakkının gaspına karşı birleşik mücadele, birleşik bir 1 Mayıs çağrısı, aşağıdan çok güçlü bir etki yapabilirdi. Bu 1 Mayıs’ta birlik sağlanamasa bile, bu çağrıyı yapanlar, önümüzdeki dönemde direnişi birleştirmek açısından avantajlı bir konuma gelebilirdi, hükümetle işbirliği yapan sendikaların tabanındaki işçilerin kafasında kendi liderlikleri hakkında soru işaretleri oluşturulabilirdi.

Öte yandan 16 Nisan’da iki kişiden birisinin “Hayır” tercihi yapması, bir dizi büyükşehirde, işçi sınıfının nüfusun ağırlığını oluşturduğu şehirlerde “Evet” cephesinin oy kaybı yaşaması, işçi sınıfıyla AKP arasındaki uyumun bozulmaya başladığının işaretleri olarak okunabilir. “Hayırcı” işçilerin “evetçi” işçilere yapacağı birleşik mücadele çağrısı ve birleşik bir 1 Mayıs, hem çok görkemli hem de referandum sürecinden yüksek bir moralle çıkışın göstergesi olacak bir ilk adım olabilirdi. Bu 1 Mayıs’ta idama karşı sloganlar, savaşa karşı sloganlar, ırkçılığa karşı sloganlar, yerli-milli otoriter bir mobilizasyona karşı, enternasyonalist ve demokratik bir başka mobilizasyon için de önemli bir fırsattı.

Bu fırsat kaçırıldı ama önümüzde mücadele dolu günler var. “Tek sınıf, tek sendika, tek yumruk” diyenler, birleşik bir mücadele için kolları sıvamalı. İşçinin emekçinin dayanışma günü, “ancak bu böyle gitmez” diyenlerin birleşik mücadelesinin işaret fişeği olsun!

Şenol Karakaş

[email protected]

Bültene kayıt ol