Seçimler yaklaştıkça HDP'nin barajı geçip geçemeyeceğine dair tartışmalar ayyuka çıktı.
Pek çok dostumuzun ağzından "HDP barajı aşamaz" kelimelerinin döküldüğüne şahit oluyoruz.
Bunun nedeninin anlamak oldukça zor.
Kendimize niye güvenmiyoruz?
Artık önümüze konulan engelleri aşmanın, barajları parçalamanın vakti gelmedi mi?
Egemen sınıfın temsilcileri bu konuda karamsar dostlarımız gibi düşünmüyor.
Daha geçtiğimiz günlerde CHP MYK'sı "HDP'nin yükselişi önlenmelidir" diye bir karar aldı.
Düşünün, AKP'nin yeminli düşmanı, yılların ana muhalefet partisi CHP, iktidar olmak için AKP ile mücadele edeceğine, HDP'nin yükselişini durdurma kararı alabiliyor.
AKP, barajı indirmek için herhangi bir adım atmamakla, HDP'nin yükselişini, HDP'nin bir alternatif olduğunu zaten kabul etmiş bulunuyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde edilen %9,7 oy oranı bir tesadüf değil. CHP'nin yıllardan bu yana tavizsiz bir şekilde sürdürdüğü, salt AKP düşmanlığına ve aslında 92 yıllık inkâr, imha, baskı anlamına gelen cumhuriyet kazanımları söylemine dayandırdığı politikaları artık CHP'ye oy veren iyi niyetli insanların - evet, CHP seçmenlerinin içinde de daha güzel bir dünya isteyen iyi niyetli insanlar şüphesiz var - bile isyan etmesine, seçimlerde oylarını HDP adayı Demirtaş'a vermelerine neden oldu.
AKP ise gerek Kobanê direnişinde sergilediği tavır, gerek çözüm sürecinde adımlarını kaplumbağa temposunda bile atmaması nedeniyle, kendisine oy veren Kürtlerin en azından bir kısmının oylarını kaybedebilir.
İşçi sınıfında yaşanan hareketlilik ise AKP'nin kredisindeki azalmaya işaret ediyor. Kendilerine dayatılan sefalet ücretini kabul etmeyerek greve karar veren Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin grevinin fiilen yasaklanması, AKP'nin işçi düşmanı sermaye dostu yüzünü bir kez daha çıplak bir şekilde ortaya koydu. AKP'ye oy veren milyonlarca işçinin en azından bir kısmının tercihi, yapılacak başarılı bir çalışmayla HDP lehine çevrilebilir.
HDP'nin ana seçmen kitlesi zaten yerinde duruyor. Barajı parçalamak için bunun üzerine oy eklemek, kendisine devrimci, sosyalist diyen, çözüm sürecinden, Ermeni soykırımının tanınmasından, işçiden, emekten yana batılı güçlerin görevidir.
Halen hem cumhurbaşkanlığı, hem de başbakanlık görevlerini fiilen bünyesinde toplamış olan Erdoğan, birkaç gün önce yaptığı bir konuşmada "400'ü alan Yeni Türkiye'nin taşlarını döşer" dedi. Bu denklemin ne anlama geldiğini tahmin etmek güç değil. İşçi sınıfına daha fazla saldırı, daha fazla yoksulluk, daha fazla yolsuzluk, daha fazla cinsiyetçilik vs. anlamına gelecek olan bu denklemi, ancak HDP'nin barajı aşması bozabilir.
Gün, HDP barajı aşamazsa ne olur diye kara kara düşünmenin değil, HDP barajı nasıl aşabilir, barajı aşmak için ne gibi çalışmalar yapmak gerekir diye sormanın günüdür.
Kısacası, durduğumuz kabahat!
Atilla Dirim