7 Haziran seçimlerinin ardından yaşananlar, hem solun hazırlıksız yakalandığını hem de sert karmaşa ortamıyla baş edecek bir serinkanlılığa sahip olmadığını gösterdi.
Netleşen bir başka gerçek ise, kendi ayakları üzerinde duran ve işçi sınıfının öncülerinin arasında etkiye sahip olan bir sol inşa edilmeden, devlete geri adım attırabilmek, çok renkli ve çeşitli bütün hareketleri antikapitalist bir odak etrafında birleştirmek de mümkün değil.
7 Haziran’dan sonra sol saflarda zafer şarkıları dillendirilirken, farklı dinamikler devreye girmişti. En kötü dinamik, çözüm sürecinin bütünüyle sonlandırılması oldu. Bu dinamiğe bağlı olarak, 5 Haziran 2015’ten 2017’nin ilk saatlerine kadar yüzlerce insanı öldüren intihar bombası, canlı bomba ya da apaçık katliam eylemleri Suruç ve 10 Ekim katliamıyla birlikte günlük hayatın demoralize eden gelişmeleri arasına girdi.
1 Kasım seçimlerinde AKP kaybettiği oyları geri aldı. Bu, nedense solun hemen hiçbir kesimi tarafından beklenmedik bir gelişme olarak karşılandı. Moraller bozuldu. AKP’nin yaklaşık yüzde 50 oy alması, umutsuzluğu derinleştirdi. Bu umutsuzluk, çatışma ortamı, karmaşanın hakim olduğu ve Erdoğan’ın normal yollarla yenilmeyeceği duygusunun içinde 15 Temmuz darbesi şekillendi. Ve beklenmedik bir şey oldu: Halk kitleleri, ilk kez bir darbeye karşı sokaklara çıktı ve darbe 24 saat içinde püskürtüldü.
15 Temmuz’a kadar geçen sürede umutsuzluk, dindar kitleleri IŞİD’çi olarak kodlamayla elele ilerlemişti ve hem darbeye direnen kitleler hem de demokrasi nöbetlerine katılan milyonlarca insan, bu kodlamayı yapanlar açısından sadece umutsuzluğu derinleştiren toplumsal güç olarak algılandı.
İşçi kitleleriyle bağların kopukluğu, işçi kitlelerinde “makarnacı ve kömürcü” olmak dışında bir yetenek görmeyenler, 15 Temmuz’da darbeye direnenlerle bağ kurmak yerine, bu kitlelere karşı korunmak için politika belirledi. Darbenin ardından gelen OHAL, sanki darbeye direnenlerin kabahatiymiş gibi, moralsizlik ve umutsuzluğu derinleştiren bir öğe oldu. OHAL, kazanılmış bir dizi hakka fiziki bir saldırı olduğu ölçüde, örgütsüzlüğü, işçi kitleleriyle bağların zayıflığını da göstererek derinleştirdi. Referandum önerisi tam bu iklimin ortasında kapımızı çaldı.
Bunun sonucu, referanduma baştan mağlup bir ruh halinin hakim olması oldu. Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın çok iyi açıkladığı gibi, mevcut umutsuzluğun daha dip bir sonucu yok. Bu nedenle, AKP tabanını, evet oyu verecek olanları karalamayan, kutuplaştırmayan, umutsuzluğa prim vermeyen gerçekçi bir kampanya hem referandum sürecinde etkili olabilir hem de demokratik bir hayır vurgusunu referandumdan sonra siyaseti etkilemek için değerlendirebilir.
AKP açısından şu avantajlar var: 1. OHAL koşullarıyla, Hayır diyenler üzerinde baskı kurmanın kolaylaşması 2. MHP ittifakı. Her iki partinin 1 Kasım seçimlerinde aldığı oy şöyle: AKP, yüzde 49.53 MHP ise yüzde 11.90. İki parti 1 Kasım seçimlerinde oyların yüzde 61’ini aldı 3. Erdoğan faktörü. Erdoğan referandum sürecinde, 15 Temmuz’dan sonra artan prestijiyle etkili bir kampanya yapabilir. 4. Muhalif saflardaki karmaşa, karamsarlık, yılgınlık ve büyük bir felaket yaşanacak beklentisi 5. Buna bağlı olarak kutuplaşma siyasetinin karşılıklı sürdürülmesinin nihayetinde AKP’nin işine yarıyor olması 6. Referandumun Ortadoğu’da savaş koşullarında gerçekleşecek olması. Bu ise “yerli-milli” vurguya önemli ve gerçekçi bir zemin sunuyor.
Ama referandumda hayır diyenler açısından da bazı avantajlar var: 1. AKP’nin başarısının altında yatan etkenlerden birisi ekonomideki “sihirli iyileşme”ydi. Dolar TL meselesi, bir krizin ne zaman tetiklenip tetiklenmeyeceğinden öte halkın yaşadığı fakirleşme ve enflasyonla ekonomik durgunluğun elele ilerlemesi, AKP liderliğinin ekonomik ajitasyonunu baskılayacak 2. Ortadoğu’da savaş koşulları ve ekonomiye etkisi referandum sürecinde “Evetçileri” de olumsuz etkiliyor ve etkileyecek 3. OHAL’de sadece darbecilerle uğraşılmadı on binlerce insana haksızlık yapıldı duygusu referandumda beklenmeyen bir tepki yaratabilir, 4. Hayır diyenler arasında Sosyalist İşçi’nin yıllardır savunduğu “bir seçimi kazanmak için AKP tabanının önemli bir bölümünün AKP’ye oy vermemesini sağlamak, bu tabanı kendi saflarımıza kazanmak zorundayız” fikri büyük oranda kabul görmeye başladı. Bu fikir yaygınlaştıkça “hayır” kampanyasının kutuplaşmacı-laikliği savunmaya indirgenen bir kampanya olmasını engelleme şansına sahip, 5. Kürtlerin ezici bir çoğunluğu “Evet” demeyecek 6. OHAL koşulları referandumda her şeye rağmen siyaset yapmak için bazı kanalların açık tutulmasıyla kısmi bir şekilde esnetilecek.
Öyleyse bu koşullara bakıp zorlamak, yüklenmek, umutsuzluğu mücadele içinde aşmak gerekiyor.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)