KESK bir aylık bir kampanyayla baskıcı ortama ve OHAL’e karşı bir mücadele başlatıyor.
Bu çok önemli bir girişim. Ama önemi, eğer altı doldurulabilirse görünür olma, herkes tarafından fark edilme şansına sahip. Bu yüzden KESK’in kampanyası, döneme uygun bir mücadele çağrısı olarak görülmeli ve örülmeli.
KESK 2000’li yılların başına kadar örgütlü işçi sınıfının mücadelesinin en ileri platformuydu. İşçi hareketinin en diri, en mücadeleci, en canlı, en çok tartışan kesimleri KESK içinde örgütlenen kamu çalışanlarıydı. Devlet, kamu çalışanlarının ücretlerini daha da düşük tutmak için kamu çalışanlarının örgütlenme haklarına, grev yapmalarına karşı şiddetle saldırıyordu. Buna kamu çalışanlarının yanıtı gerçekten destansı oldu: Hep birlikte bir sendikal konfederasyonun sokaklarda mücadele içinde yaratılmasına katıldık. Devlet KESK’e bağlı sendikaları defalarca yasa dışı ilan etti, defalarca sendika kapıları mühürlendi ama kamu çalışanları defalarca bu mühürleri söktü, attı.
KESK’te örgütlü kamu çalışanları iki önemli rolü hakkıyla yerine getiriyorlardı. Birisi, koşulların en karanlık olduğu, sağcılığın ve yasakçılığın dozunun arttığı, milliyetçiliğin yükseldiği koşullarda KESK’te örgütlü öncü işçiler sokağa çıkıp, grev yapıp, mücadele ederek, örgütlenerek karamsar havanın dağıtılması ve mücadelenin bir önceki deneyimlerinin yeni döneme taşınması ve hareketin eski ve yeni dönemleri arasında bağlantı kurulması açısından çok önemli bir işleve sahipti.
Ama KESK’i bir diğer rolü de diğer emek örgütlerini ve demokratik muhalefeti bir araya getirmesi, geniş emek platformları içinde mücadeleye katılabilecek tüm örgütlerin yan yana gelmesinde öncü rolü oynamasıydı.
Ne yazık ki zaman içinde KESK bu özelliklerini yitirdi. Bunda kısmen talep edilen hakların bazı temel öneme sahip olanlarının kazanılmış olması, kısmen de devletin diğer kamu sendikalarını KESK’e tercih etmesinin ve KESK üzerindeki baskıların etkileri var. Ama en önemli etken, politik olanı. Hareketin, AKP döneminde mücadeleyi laik-dindar kodlamasıyla ele alması, sendikal mücadelenin bir dizi fırsatı kaçırmasına ve zayıflamasına neden oldu. Fakat KESK, hem Kürt ve Türk emekçilerin birleştiği bir mücadele platformu olarak, ırkçılık ve milliyetçilik karşısında örgütlenmesinin doğası gereği çok önemli bir yapıya sahip olmayı sürdürdü hem de emekçilerin sorunlarıyla barış talebi arasında köprü kurma vazifesini yerine getirmeye çalışan çok az sayıda kitlesel üye yapısına sahip örgütten birisi oldu.
Şimdi KESK, haftalar öncesinden bir kampanya yaparak sokağa çıkıyor. Tam da arka arkaya demokrasi mitingi, örgütlenmesi itibarıyla demokrasinin önemini hissettirecek bir mitingin çok önemli olduğunu vurguladığımız OHAL koşullarında KESK’in kampanyası çölde bir vaha kadar kıymetli. Yeter ki bu vahanın kıymetini bilelim. Yeter ki KESK mitingi, açığa alınan Eğitim-Sen üyesi ırmak Özinanır’ın da vurguladığı gibi, zamanın en temel sorununa yanıt vermek üzere zamanın ruhunu yakalasın. Yani kapsayıcı olmayı başarsın. Tüm mağdurların demokratik eylemine ihtiyacımız var. KESK’in kampanyasını işte bu mitinge çevirmek için kolları sıvayalım.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)