"Yeni çareler uygulamayan, yeni belalar beklemelidir; çünkü zaman en büyük yenilikçi." ~Francis Bacon
Türk modernleşmesini iki kısma ayırabiliriz: 1908 ve sonrası diye. 1908 birçok yazımda da ifade ettiğim gibi aşağıdan halkın işin içinde olduğu bir modernleşme olurken, 1908’den hemen birkaç yıl sonra ise 1913 yılı ile birlikte tepeden Osmanlı’nın yeni elitlerinin işin içinde olduğu bir modernleşme inşası olmaktadır. 1913 ve 1923’ü bu konsepte sokabiliriz. Doğu despotizminin egemen olduğu İran, Hindistan, Osmanlı ve Rus devlet yapılarında bu şekilde bir modernleşme -yani tepeden, yukarıdan aşağıya doğru- sıklıkla görülürken, halkın işin içinde olduğu az da olsa aşağıdan yukarıya doğru siyasi ve politik değişimler de olmaktadır. 1905 İran devrimi, 1905, 1917 Şubat ve 1917 Ekim Rus devrimleri ve resmi tarihte II. Meşrutiyet olarak geçen, Osmanlı'da yaşanan 1908 devrimi.
Halkın işin içinde olduğu devrimler olmak ile birlikte Asya ve doğu toplumlarında esas olan yukarıdan aşağıya doğru bir değişimdi. Tabii hâl böyle olunca, yani halk işin içinde olmayınca, modernleşme projeleri de yönetici elitleri kapsayacak şekilde işlemekte, halk devlete vergi ve asker veren bir nesne olma pozisyonundan öteye geçememekteydi. Kısacası topluluk toplum olamamakta, halk ise halklaşamamaktaydı.
Türk modernleşmesi genelde üstyapısal kurumları ve yönetici eliti kapsarken, Kürt modernleşmesi ise aşağıdan kitle radikalizmini esas alan bir değişim süreci içerisinde doğdu ve gelişti. Yani, Kürt modernleşmesi, tepeden gelişen Türk modernleşmesine bir tepki olarak ortaya çıktı. Aşağıdan halkın işin içinde olduğu Kürt modernleşmesi politikleşmiş, Ortadoğu'ya damgasını vuran, Ortadoğu'da kendinden söz ettiren, öne çıkardığı politik kadın figürleri ile dünyanın gıpta ile baktığı bir olgu hâline geldi. Tabii bugün, günümüzde Kürt ulusal hareketi merkezi eğilimleri bünyesinde taşısa da, halkın sürece müdahil olması Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişen sürece iradi bir müdahalede bulunması, gelecek açısından umutvari bir tablonun ortaya çıkmasının da koşullarını yaratacaktır.
Ortadoğu’daki aşırı merkezi eğilimlerin sorgulanması, ancak aşağıdan gelişen kitle hareketleri, halk hareketleri ile olur. Kürtler, Ortadoğu’daki gelecekte kendileri dışında aşağıdan gelişecek olan hareketlere karşı da emsal ve örnek olacaklardır. Ortadoğu ülkeleri, Ortadoğu halkları tek adam, tek devlet, tek millet cenderesine hapsedilmeyecek kadar zengin bir kültür havzasının üzerinde yatmaktadırlar. Ve Ortadoğu halkları bu zengin kültürel havzayı tekrardan açığa çıkaracaklardır. Kürtler, Filistinliler ve Arap Baharı'yla birlikte özgüvenlerini tazelemiş olan Arap halkı bunu yapacaktır.
Kürt modernleşmesi, 1970’lerin sonu ile birlikte Türkiye’de feodal sisteme, prekapitalist unsurlara, topraktaki mülkiyeti elinde bulunduranlara aşağıdan bir tepki olarak doğdu ve gelişti. Kürdistan’a kapitalist üretim ilişkilerinin geç bir tarihte girmesi, feodal üstyapısal kurumların uzun süre kendi varlığını ikame etmesine neden olmuştur. Bu üstyapısal kurumlar Kürt ulusallaşmasının, Kürt modernleşmesinin önünde büyük bir engeli teşkil etmişlerdir. Kürt modernleşmesi, Kürt coğrafyasındaki bu nesnellik nedeniyle gecikmiş, diğer uluslara göre geride kalmıştır. Günümüzde bu durum aşılmakta, Kürt modernleşmesi gecikmiş bir modernleşme olmasına rağmen diğer uluslar ile olan tarihsel açığını kapatmaktadır.
Özellikle Kürt modernleşmesinin aşağıdan bir halk hareketi olarak gelişmesi, kendi çıkarı doğrultusunda ulusal devrimini, demokratik devrimini gerçekleştirmesi bağlamında süreci tarihsel olarak hızlandırmıştır. Kürt halkını egemenliği altına alan devletlerin kendi modernleşmelerini tepeden gerçekleştirmeleri, Kürt halkının daha kalıcı ve köklü bir modernleşme projesini başlatmasının önündeki en önemli olgu olmuştur. Bir nevi Ortadoğu’nun sorunlarını daha bir derinleştiren ve çözümsüz bırakan Baas ve Kemalistvari modernleşme projelerine karşı, aşağıdan gerçekleşen modernleşme projeleri ve ulusal devrimler, her ne kadar da mülkiyet ilişkilerini, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti sorun etmese de uzun vadede toplumsal özgürlüğün ve gerçek kurtuluş teolojisine gidecek olan zemin için şartların daha bir elverişli hâle gelip, olgunlaşmasını beraberinde getirecektir. Kısaca özetlemek gerekirse; aşağıdan gelişen halk hareketleri devrimlerin kapısını aralayıp toplumsal değişim ve dönüşümün önünü açarken, yukarıdan gelişen, tepeden gelişen hareketler ise var olan statükoyu korumaktan başka bir işe yaramamıştır. Dolayısıyla Kürt modernleşmesi gelecek açısından Ortadoğu halklarına umut vermekte, tıkanan siyasal ve politik sorunların önünü açmaktadır.
Mehmet Can