Gültan Kışanak ve Fırat Anlı

31.10.2016 - 06:51
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Hükümet partisi, aynı zamanda bölgesel savaş hazırlığının bir parçası olarak Kürd siyasal hareketine karşı “topyekûn yok etme” stratejisi uyguluyor.

Hükümet, dağdaki silahlı gücü etkisiz kılmak için önceliğini demokratik siyasetin gücünü kırmaya ve etkisini zayıflatmaya verdiği görülüyor. Kendisinden önceki hükümetler gibi, silahlı gücü teslim almanın demokratik siyasal Kürd mücadelesini bastırmakla mümkün olabileceği hayaline kapıldı.

12 Eylül darbe anayasasının kendisine tanıdığı hakları, yetkileri ölçüsüzce kullanarak, yasaları ve uluslararası sözleşmeleri çiğneyerek bu hayalini gerçekleştirmeye çalışıyor. Türkiye, bu süreçte çok sık 90’lı yılların sokak manzaralarını yaşıyor.

Bu gidişattan duyulan kaygı Türkiye’nin sınırlarını çoktan aştı. Bu nedenle AB ve ABD yetkilileri de hükümetin Kürd sorununa yaklaşımı konusundaki kaygılarını ve uyarılarını sık sık yineliyorlar.  

Kısa bir süre önce OHAL kapsamında KHK ile İçişleri Bakanı tarafından Demokratik Bölgeler Partisi üyesi 24 belediye başkanının yerine kayyum atanmıştı. Şimdi ise Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atamaya hazırlanıyor. Ağustos 2015 ile Haziran 2016 tarihleri arasında yirmiden fazla müfettiş ile soruşturma geçiren belediye başkanlarının, DTK toplantısında, newrozda ve mezar başı gibi yerlerde yaptıkları konuşmalar gerekçe gösterilerek gözaltına alınmaları “topyekûn yok etme” hareketinde yeni bir eşiği ifade ediyor.

Diyarbakır’ın Kürd mücadelesindeki manevi anlamı ve siyasi ağırlığı düşünüldüğünde bu operasyonun sıradan bir gelişme olmadığı, sonuçlarının da çok ağır olacağı görülecektir. Hükümetin dokunulmazlıklarını kaldırdığı milletvekillerinden önce Kışanak ve Anlı operasyonunun bir anlamı olsa gerek. Ankara’da milletvekillerine dönük yapılması beklenen operasyonun, Diyarbakır’a kaydırılmasından umulan siyasal ve psikolojik faydanın sağlanamaması “topyekûn yok etme” operasyonunun da başarısızlıkla sonuçlanacağının işaretidir.

Bu operasyonun sonuçları çok daha fazla sarsıcı olacağa benziyor. Çözüm masasının devrilmesiyle, Kürdlerde gelişen “Ankara ile konuşarak sorunlarımızı çözemiyoruz” düşüncesini güçlendiriyor ve Ankara’yı çözüm adresi olmaktan tümden çıkarıyor. Bu yolu tercih eden ve bölünme korkusuyla yanıp tutuşanlar, bilinçli veya bilinçsiz Türkiye’nin bölünmesine giden yolun kaldırım taşlarını döşüyorlar. Bir arada yaşamın önüne hendek eşiyorlar.

Türkiye, 30 yıldır Kürd partilerini kapatarak, Kürd siyasetçilerini tutuklayarak, siyaset yapmalarını yasaklayıp, susturmaya çalışarak ve hatta öldürerek, yalnızca sorunları büyüterek sorunlara yenilerini ekledi. Dört, beş yıl önce yapılan KCK operasyonları hangi sorunlara yol açtıysa, bugünde demokratik siyaset alanını darlaştırma, seçilmişleri yetki ve hak gaspı yaparak devre dışı bırakmaya çalışmak aynı sonucu doğuracaktır. Bu bize özgün bir şey değildir, siyasal ve sosyolojik bilimsel bir gerçek.

Aynı zamanda AK Parti’nin her daim millet iradesine ve sandık iradesine vurgu yapmasının “belediyelere kayyum atama, seçilmişleri polis, yargı eliyle görevden el çektirme” operasyonuyla “kendisine demokrat” iddialarının haklılığını doğrulamış oldu.

12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceci Binbaşı Esat Oktay Yıldıray’ın diz çöktüremediği Gültan Kışanak’lara bu yöntemlerle diz çöktüremezsinizBu yoldan daha fazla ilerleyerek sadece kendinizi çözümün aktörü olmaktan tümden çıkararak, bizzat sorunun adresi olmayı ve bölgesel kaosu derinleştirmeyi başarabilirsiniz.

AK Parti, bu yolda ilerlemeyi ideolojik öncelikleri ve liderinin kişisel bekası için tercih etmiş durumda.İdeolojik önceliğinin, Ortadoğu’da Yeni Osmanlıcılık ve Sünni mezhepçilik olması siyasal ve sosyal dinamiklerle çatışmasına yol açıyor; Liderinin bekasını Başkanlık sistemine geçişte görmesi ise özgürlüklerin ve demokrasinin sınırlandırılması sonucunu doğuruyor.

Hakan Tahmaz

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol