Geçen hafta Alman kapitalizminin amiral gemisi Deutsche Bank’ın hisseleri rekor düzeylere düştü.
Almanya’nın ikinci büyük bankası Commerzbank’la ilgili olumsuz gelişmeler, ülkede yaklaşmakta olan mali krizi engellemeye yönelik bir kurtarma paketini yeniden hükümetin gündemine getirdi. Almanya’nın en büyük iki bankasında yaşanan gelişmeler, 2008 yılında ABD’de Lehmann Brothers’ın iflasına yol açan finansal krizin çelişkilerinin tekrar patlak verdiğini gösteriyor. Finansal krize yol açan çelişkiler, aynı zamanda büyük devletler arasında ekonomik ve siyasî gerilime de yol açıyor. Tüm bu çelişkiler aynı zamanda jeopolitik çatışmaları da yoğunlaştırıyor.
Neoliberalizmin sonu
Neoliberalizmin 2008 kriziyle birlikte sonunun geldiği ve aslında artık uzatmaları oynadığı artık çok daha açık. Üstelik bu itiraf bizzat İMF’nin kendisinden geliyor. İMF tarafından “Neoliberalism Oversold” adı altında yayınlanan bir makalede, dünya ekonomilerinin şu anda hissedilen tüm aksaklıklara 1970 ve 1980'lerde dünya üzerinde uygulanan politikalar sebep gösterildi. Neoliberalizmin büyümeyi desteklemediği, gelir dağılımını bozarak eşitsizliklere yol açtığı ve aynı zamanda bu eşitsizlikler nedeniyle ülkelerin büyüyemediği de vurgulandı. Elbette İMFn sosyal adaleti savunuyor değil. Tüm bu serzenişlerin altında krizin derinleşmesiyle birlikte istikrarsızlığın normal duruma dönüştüğü günümüz dünyasında giderek yoksullaşan işçi sınıfı mücadelesinin keskinleşeceğine ilişkin korkular yatıyor.
ABD–AB arasındaki çatlak derinleşirken
Deutsche Bank’ta yaşanan gelişmelerin siyasî krizden kaynaklandığına ilişkin çeşitli sinyaller var. ABD’nin AB ülkelerindeki yatırımları ve kârları açısından AB ile, özellikle de Almanya ile ABD arasında gerilim sürüyor.
AB, Apple’a 13 milyar dolarlık vergi cezası kesti. Ardından ABD, Deutsche Bank’a 2008 krizine zemin hazırlayan yüksek faizli konut piyasasıyla bağlantılı hileli faaliyetlerden dolayı 14 milyar dolar ceza uygulamak üzere harekete geçti. Almanya ile Fransa’nın, ABD destekli Atlantik Ötesi Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’ndan fiilen vazgeçmesi, AB ile ABD arasındaki gerilimi tırmandıran başka bir etken. Deutsche Bank hisselerinin dibe vurması, ABD’nin para cezasını 5,4 milyar dolara düşürmeye razı olduğuna ilişkin haberlerin ardından şimdilik durduruldu.
2008 yılında başlayan finansal kriz, bankaların devletleştirilmesiyle durdurulabilmişti. Ancak Avrupa’da işçi sınıfı ve sermaye arasında halen faturayı kimin ödeyeceğini ilişkin mücadele sürüyor. Üstelik İngiltere’nin AB’den çıkma kararı gibi siyasi gelişmeler de AB’yi daha kırılgan hale getirdi.
Pasta küçülürken rekabet kızışıyor
İMF'nin dünya ekonomisi 2016 yılı tablosu dünya gelirindeki pay dağılımı üzerinden yaşanan gerginliği gösteriyor. Tabloya göre, son 16 yılda dünya geliri yüzde 126 artmış. Ancak gelişmiş ekonomilerin dünya üretimi ve dünya ticaretindeki payları küçülmekte.
İMF’ye göre, dünya gelirinde en büyük pay değişimi ABD ile Çin arasında. ABD’nin dünya üretimindeki payı 1999’da yüzde 21,9 iken 2015’te yüzde 15,8’e gerilemiş. Buna karşılık, Çin’in payı 1999’da yüzde 11,2 iken 2015’te yüzde 17,3’e yükselmiş.
ABD ve Çin arasında güçlü ekonomik bağlar, iki ülke arasındaki mücadelenin zikredilmesini engellese de iki ülke arasındaki rekabetin izlerini sürmek mümkün. Örneğin, 2008 krizi sonrasında Çin Merkez Bankası Başkanı doların uluslararası ticaretteki hegemonyasını sorgulama cüretini gösterebildi. Bu çıkış Çin borsasından milyonlarca doların buharlaşmasına neden olsa da, ABD’nin sarsılan hegemonyasını göstermesi açısından önemliydi.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)