İki hafta önce Ertuğrul Özkök, Roni yoldaşımın verdiği bir röportajda söylediği şu sözlere kafayı takan bir yazı yazmıştı: “Mesela, bütün Ergenekoncular, bütün Balyozcular, bütün darbeciler şu anda serbest. Hükümet tarafından serbest bırakıldılar. Ellerini kollarını sallaya sallaya geziniyorlar. Ben sizi temin ederim ki, bir araya gelip hükümete karşı darbe planı yapıyorlardır.”
Roni’nin bu sözlerine kafayı takan darbe aklayıcısı sayısı çoktu. Bunların bazıları kendilerini solcu olarak adlandırıyor. Roni’yi hayal kurmakla suçluyorlardı. Ama aralarında en etkili olan Ertuğrul Özkök’tü. Özkök, Roni’yi suçlayarak şunları yazmıştı: “Susun artık, sizden beklediğimiz sadece biraz utanmanız” başlığıyla öne çıkan yazısında, Özkök, "Herkes onların gözünde darbeciydi. Bir tek onlar tertemiz, pirüpaktı. Hayır kardeşim, sizdiniz kötü olan. Bu kafa yolu açtı onca kumpasa, onca zulme. Susun artık. Artık sizden beklediğimiz sadece biraz utanmanız" diyordu.
Şimdi, ben bu satırları yazarken, İstanbul’da savaş uçakları uçuyor. Ankara’da meclis bombalanıyor. 15-16 Temmuz darbesiyle karşı karşıyayız. İnsanlar panik, öfke, kararlılık ruh hâli içinde. Özkök utanıyor mudur acaba? Redaktif adlı ergen ve küfürbaz çevre, Evrensel gazetesinde Roni’yle Özkök arasında tarafsız kalmaya çalışanlar, utanıyorlar mıdır acaba?
Emir komuta zinciri içinde olsun olmasın, net bir darbe girişimiyle karşı karşıyayız. Darbe girişimi sona ermedi, ağır bir girişimdi. 94 ölü olduğu söyleniyor. Balyoz’dan yargılanan Çetin Doğan, serbest kaldıktan sonra verdiği bir röportajda, 2003 yılının Mart ayında gerçekleşecek “Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo”yu oynarken, askerlerden birisinin “İstanbul’un üzerine çökmekten” söz edip etmediğini soran gazeteciye şu yanıtı veriyor: “Bu sözler biraz abartılmış. “İstanbul’un üzerine çökerim” lafı var, ama sözler Engin Alan’a ait değil. Olayın özü şu: Seminerde irticalen “İçeride ayaklanma çıksa ne yaparsınız?” diye soru sordum. Biri “İç tehdidi bertaraf etmem gerekir” dedi ve amacını aşan sert sözler söyledi.” (http://www.haberturk.com/gundem/haber/1051018-balyozdan-yargilanan-orgeneral-cetin-dogan-28-subata-iliskin-onemli-aciklamalar-yapti)
Bugün sadece İstanbul’a değil, Ankara’ya da çöktü cuntacılar.
Cuntanın ordunun küçük bir kesimini kapsadığı, bu küçük kesim başarı elde ettiği takdirde ordunun geniş kesimlerinin de desteğini almayı umduğu, TRT’de de zorla yayınlanan basın bildirilerinden, bu bildirinin altında kullandıkları isimden (Yurtta Sulh Komitesi!), Genelkurmay Başkanı’nın ya da kuvvet komutanlarının sahnede yer almamasından açığa çıkmaya başlamıştı. 15-16 Haziran, basiretsizler darbesi! 150 asker, üç uçak ve iki helikopter darbesi! Bunlar, darbe girişiminin ciddiyetini zayıflatmak için değil, karakteri hakkında ipucu elde etmek için kullanabileceğimiz veriler. Yaşadığımız, bir tür, albaylar darbesiydi. Hükümet yetkilileri, hemen cemaate bağladılar darbe girişimini ama bunun inandırıcı hiçbir yanı yok. Bu darbe girişimi, çok açık ki, yıllar önce “genç subaylar rahatsız” diyerek, atanmışları heyecanlandıran bir dedikoduyu yayan, geçen yıllarla büyüyen, “İslamcı” bir hükümete, Erdoğan’a her geçen gün bileylenen, ordunun temel görevinin cumhuriyeti korumak maskesinin arkasına saklanarak darbe yapmak olduğunu düşünen, zerre kadar değişmeyen ordu eğitim sistemiyle şekillenen, öfkesi biriken, AKP karşıtlığından da destek bulacağını düşünen subayların işi. Fakat, sabah erken uyananın darbe yapması gibi gariplikler var. Bir yandan bu kadar sıkı sıkıya örgütlenmiş, bu kadar gizli planlanmış bir girişimin tek güvencesinin kaçırdığı birkaç savaş uçağı olması anlaşılabilir gibi değil. İstanbul üzerinde savaş uçaklarını alçaktan uçurmak, Ankara’da işgal gücü gibi meclisi bombalamak, anlaşılabilir gibi değil. Bu darbe girişimi, girişimin ilk anında nüfusun ezici çoğunluğunun nefretini toparlayan bir darbe girişimi oldu.
Darbe girişiminin durmasında, sokaklara çıkan yüz binlerce insan belirleyici oldu. Darbe girişiminin bir kitle tabanı olmadığı, darbeye hayır diyenlerin sokaklara çıkması, tankların üzerine tırmanması belirleyici oldu. Mecliste yer alan bütün partilerin darbeye karşı çıkması önemli bir gelişme. Bunda, Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu’nun yıllarca darbeye karşı sürdürdüğü kitlesel mücadelenin payı çok büyük.
Bu darbe girişimi nasıl ezilecek? Devlet, darbeye karşı halk tepkisinin gölgede kalmasına çalışacak. Darbenin sokaklara çıkan insanların öfkesiyle zaafa uğradığının belirgin bir şekilde öne çıkartılmasına bir süre sonra izin verilmeyecek. Bizlerin izin vermemek zorunda olduğu da bu. Bu toplumda, darbelere ve darbe girişimlerine karşı müthiş bir nefret var. Darbelere karşı toplumun tüm kesimlerinde, özellikle yoksul ve emekçilerde keskin bir bilinç var. Darbe karşıtı mücadelenin ürünü olan bu bilinç, toplumsal kutuplaşmanın, AKP’nin dışlayan, düşmanlaştıran, antidemokratik söylem tarzının ve AKP karşıtı muhalefetin kategorik bir karşıtlık içinde olmasının etkisi ve hatta çarpışmasıyla geriye çekiliyor. Darbe girişiminin tam anlamıyla ezilmesi, darbe girişiminin ezilmekle kalmayıp, bu sürecin demokrasinin sınırlarının genişleyeceği bir dönemin habercisi olması için, solun harekete geçmesi, darbeye karşı çıkması, artık askeri darbe girişimlerine ıslık çalmaktan vazgeçmesi, Türk siyasal yapısı içinde köklü bir gelenek olan cuntacılığa karşı yaygın, sürekli ve demokrasinin alanını, kurallarını geliştirecek bir politik hatta hareket etmelidir.
Emek örgütleri, özgürlükçü sol, Kürt hareketi, darbeye karşı mücadelenin bayrağını taşımak zorunda. Solun bazı kesimleri bırakalım darbeye karşı mücadele etmeyi, darbeye karşı aralıksız mücadele eden DSİP’e karşı mücadeleyi daha önemli gördüler.
Darbeye karşıyız. Kürt sorununda yeniden savaş politikalarının devreye girmesinin ordudaki darbeci eğilimleri güçlendirdiğini uzun zamandan beri söylüyoruz. Hükümet, savaş politikasıyla orduyu yeniden dokunulmazlık zırhına büründürdü. Savaşan ordu içinde, maden savaşın komutanıyız siyasetin de komutanı olalım diyen askerlerin şekillenmesi ve örgütlenmesi çok doğal. Darbe karşıtı blok, bu nedenle Kürt sorununda barışı savunmalı. Yeniden çözüm sürecine dönülmeli. Askerlerin yetkilerinin yeniden daraltılması için mücadele etmeli. Askeri darbeler, sınırları daralan demokrasilerin içinde mayalanır. AKP, 2011 seçimlerinden beri hızlanarak, Gezi direnişinden sonra tüm gücüyle demokrasinin nefes borularını tıkıyor. Darbe karşıtı blok bu nedenle, demokrasinin her bir başlığını savunmalıdır.
Sosyal medyada bir kişinin yazdığı gibi, Ergenekon ve Balyoz davalarında orta yolu bulmaya çalışan, cuntacıların itibarını iade etmeye çalışan hükümet, cesaretini yitiren darbecilerin yeniden cesaretlenmesine neden oldu. 15 Temmuz gecesi, Türkiye’de yeni bir viraj dönüldü. Bu virajdan demokrasi ve barışın çıkması için, öncelikle “darbeye geçit yok” diyebilmeyi başarmak gerekiyor.
Şenol Karakaş