AKP’yle Ergenekon’un anlaşmasının yeni sonuçlarıyla karşı karşıya kalmaya başladık.
TSK mensuplarının siyasete müdahalesinin kapılarını aralayan, daha önce AKP tarafından kaldırılmış olan EMASYA ptorokolüne benzeyen bir düzenleme yeniden devreye giriyor. Aynı zamanda teröre karşı “mücadele eden” TSK üyelerine dokunulmazlık zırhı kazandıran bir düzenleme daha geliyor. Buna göre, bu askerlere yargının dokunması için Başbakan ve Milli Savunma Bakanı’nın izin vermesi gerekiyor.
Kısacası TSK mensupları bir yere, bir olaya müdahale ederken “orantısız güç “kullandığında, insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiğinde, savaş suçları işlediğinde yargılanıp yargılanmayacakları başbakanın izin verip vermemesine bağlı olacak.
Nereden nereye?
Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan askerlerden, yeniden iç siyasette bir figür hâline gelen Genelkurmaya. Ulusalcı sosyalistler ise bu gelişmelerden memnun bir hâlde hala “yetmez ama evet” kampanyasını yapanlarla uğraşıyor.
Yetmez ama evet kampanyası, Kürt halkının özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü bir miktar daha gelişebilsin, siyasal demokrasinin sınırları bir adım daha genişlesin diye yapılan bir kampanya. Bu kampanyanın karşısında olanlar, Abdullah Öcalan’ın idamını savunanlar, Kürtlerin imhasını savunanlar, demokrasinin zerresine bile düşmanlık besleyenlerdi ve bugün AKP’yle apaçık bir ittifak hâlindeler. AKP’yle demokrasi düşmanlığı temelinde bir ittifak kurmuş olduklarını gizlemek, unutturmak için, AKP’ye demokrasi temelli bir basınç yapmayı, aşağıdan yükselen bir demokrasi hareketi örgütlemeyi amaçlayan yetmez ama evetçilerle uğraşmak, ulusalcı sosyalistlerin ve düpedüz milliyetçilerin şanındandır.
Şimdilik, kampanyaları başarı kazanmış gibi görünse de, mücadelenin bitmemiş olduğunu hatırlatalım bu gibilere. Müthiş bir çaba harcadılar. Darbeci bütün askerler, onların bu çabaları sonucunda şimdi Vatan Partisi’nde, Doğu Perinçek’le kolkolalar.
Darbecilere değil, darbecilerle mücadele eden sosyalistlere savaş açtıkları için, AKP’yle ordunun uzlaşmasına karşı çıkmak yerine AKP’yi orduyla uzlaşmaya iteledikleri için TSK mensuplarını koruyan, kollayan, insanlık dışı uygulamaları yargıdan muaf tutan düzenlemelerin devreye girmesinde hayati sorumlulukları var.
Bu sorumluluklarını önümüzdeki dönemde daha gür bir sesle hatırlatacağız.
Bir hatırlatma da AKP liderliğine: siz ordusuna aşık bir gelenekten gelseniz de ordunuz size aşık değil. Ordunun sizinle ilgili tahayyülünün ne olduğunu hatırlamak için, Balyoz semineri sırasında yapılan konuşmalara bir kez daha bakmanızda yarar var.
AKP liderliği, ordunun kendisini devirme ihtimalinin azalmasıyla, çubuğu antidemokratik uygulamalara doğru büktü. Yolsuzlukların gerçek değil kumpas olduğunu kanıtlamak için “Milli orduya” da kumpas kurulduğunu kanıtlamaya çalıştı ve Balyoz ve Ergenekon davalarının kumpas olduğunu ilan etti. Böylece, TSK üyelerinin itibarlarının iade edilmesi süreci başladı.
Ordu da boş durmadı. TSK üst kademesinin de talepleri oldu. İç siyasete yeniden müdahale edebileceği zeminlerin yaratılmasını istiyor, insanlık dışı uygulamalarından dolayı yargılanmak istemiyor, Kürt savaşının sürmesini istiyor, savaşan bir ordunun komutanı olarak iç siyasette yıldızının yükselmesini istiyor.
Ulusalcıların, milliyetçilerin, TSK yöneticilerinin ve AKP liderliğinin unuttuğu bir nokta var: Darbecilere karşı aşağıdan mücadeleye yüz binlerce insan katıldı. Darbecilik utanç verici bir suçtur. Hükümet ve Erdoğan’ın yıpratmak istedikleri her grubu darbeci ilan etmesi bu yüzden. Ama insanlar biliyor, darbe yapmak için, ordu olmak lazım. Bu bilinç kırılamaz.
Orduyu kışlasına gönderecek olan, bu bilinç etrafında harekete geçmeye hazır yüz binlerce işçinin, emekçinin varlığıdır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)