Türkiye devleti gücünü abartıyor mu?

21.01.2016 - 11:20
Alex Callinicos
Haberi paylaş

Recep Tayyip Erdoğan, partisi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) meclis seçimlerini ilk olarak kazandığı 2002 yılından bu yana Türkiye siyasetine hükmediyor. Bir başbakan olarak uzun süre Türk devletinin efendileri olan ordunun gururunu kırmıştı. Yüzlerce general hapse atıldı.

Erdoğan aynı zamanda, Türk ordusunun Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) millî gerillalarına karşı onlarca yıldır yürüttüğü savaşı bitirme yolunda da kararlı adımlar atmıştı. Onun hükümeti, Kürt azınlığın kendi dillerini kullanabilmesini sağlayan yasal değişiklikler yaptı ve hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan ile barış görüşmelerine başladı.

Ancak geçtiğimiz yıl Erdoğan bir U dönüşü yaptı. Ordu Kürt bölgelerine sevk edildi, PKK ile yapılan ateşkes çöktü, Türkiye Kürdistanı’nda içlerinde Diyarbakır’ın da olduğu üç şehirde genç Kürt eylemciler ile güvenlik güçleri arasında çıkan sokak savaşlarında yüzlerce kişi öldü. Geçtiğimiz hafta barış için bir imza kampanyası düzenleyen bazı akademisyenler gözaltına alınırken, bazıları işten çıkarılmakla ve daha kötüsüyle tehdit edildiler.

Yani Erdoğan, yerinden ettiği generallerin yürüttüğü Kürtlere karşı savaşa geri dönüyormuş gibi gözüküyor. Bu, diğer cepheler için de doğru gibi gözüküyor. Türk ordusu geleneksel olarak İsrail ile işbirliği içinde olagelmiştir. 1994’te iki devlet arasında bir Güvenlik ve Gizlilik Anlaşması imzalanmıştı. Erdoğan yönetiminde ilişkiler bozuldu. Filistinlilere karşı uygulanan terörü düzenli olarak kınadı ve Mayıs 2010’da İsrail’in Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara’ya ve diğer Türk gemilerine saldırmasına öfkeyle tepki verdi. Eylül 2011’de İsrail’in Türkiye büyükelçisi kovuldu. Ancak Aralık 2015’te Türkiye ve İsrail arasındaki görüşmelerin “normalleştirilmesi” için görüşmelere başlandığı duyuruldu.    

Bu tersine dönüşü nasıl açıklayabiliriz? Türk solundaki çoğu kişi, başka yerlerdeki benzerleri gibi Erdoğan’ın aşırı bir gerici, hatta bir faşist olduğunu savunuyor. Bu görüş, siyasal İslam’ın tüm farklı türlerini –Erdoğan’ın desteklemekle suçlandığı– IŞİD’in mezhepçi ve karşı devrimci siyasetiyle benzeştirilmesi eğilimiyle beraber gidiyor.

Bu yanlış bir analiz. Erdoğan pek çok açıdan oldukça alışılagelmiş bir burjuva siyasetçisi. AKP’nin sosyal tabanını, Anadolu’da bir önceki kuşakta oluşan, Avrupa Birliği’ne ve Ortadoğu’ya ihracat yapmakta son derece başarılı yeni kapitalistler oluşturuyor. Bunlar daha çok, görece dindar Müslümanlardan oluşuyorlardı ve 1920’de Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti kurmasından bu yana Türk devletine hâkim olan İstanbul merkezli laik oligarşi tarafından sürekli ötekileştirilmişti. Erdoğan, seçmen tabanını, Türkiye’deki kurulu düzeni parçalayarak bu yeni kapitalistlere siyasal bir alan açmak için kullandı.

Ekonomik anlamda Erdoğan, genel olarak neoliberal politikalar uyguladı. Ancak aynı zamanda yayılmacı bir bölgesel politika da izledi. Özellikle 2011’deki devrimin ardından Arap dünyasındaki içe çöküşün yarattığı güç boşluğunu doldurmayı amaçladı.

Bu çaba, onun 2011-12’de Mısır’daki bahtsız Müslüman Kardeşler hükümetini desteklemesine neden oldu. Aynı zamanda Suriye’de çeşitli cihatçı gruplara destek vererek ve IŞİD’in Doğu Suriye’de bölgesel bir üs yaratıp burada toplanmasını görmezden gelerek Beşar Esad’ı devirmeye çalıştı.

Şimdi ise Erdoğan, her türden yenilgi ile baş etmeye çalışıyor. Suriye rejimini tehdit etmesi, Rusya’nın Esad’ı desteklemek için savaşa müdahale etmesine neden oldu. Bölgedeki jeopolitik kumarı kızıştırdı. Erdoğan'ın bakış açısından işin daha kötüsü, Esad, Türkiye sınırındaki bölgelerden çekilerek buranın kontrolünü PKK’nin Suriye koluna bıraktı. Amerika’nın da yardımıyla onlar etrafı kuşatılmış bu toprak parçasını IŞİD’e karşı savunmayı başardılar.

Bu durum Erdoğan’ın U dönüşünde temel öneme sahip. Öcalan’la Kürt bölgeleri için özerklik konusunda müzakere etmekle, Türkiye dışında bir yerde kendi bölgesel üssüne sahip olan PKK ile başa çıkmak çok farklı şeyler. Buna bir de PKK bağlantılı Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Haziran seçimlerinde %13 oy alarak AKP’yi mecliste çoğunluk sağlamaktan mahrum etmesini ekleyin. Bu gelişmeler, Kürtlere karşı yeniden savaşa girişilmesinin bağlamını açıklıyor.

Siyasi istikrarsızlık korkusu, AKP’nin Kasım ayında yeniden yapılan seçimlerde meclis çoğunluğunu kazanmasını sağladı. Ama Erdoğan gücünü fazla abartıyor olabilir. Onun giderek daha otoriterleşmesi, Kürtlerle sınırlı kalmayan bir tepkiyle karşılaşmasına neden olabilir.

Alex Callinicos

Bültene kayıt ol