Gazze’deki soykırım haklı olarak dünyanın dikkatini çekerken, Ukrayna’daki savaş tehlikeli bir şekilde tırmanıyor. Birlik sayısı, mühimmat ve hava gücündeki üstünlüğü sayesinde avantaj dengesi Rusya’nın lehine değişiyor. Rusya’nın son aylardaki ana hedeflerinden biri de Ukrayna’nın ikinci büyük şehri olan ve yoğun bombardımana maruz kalan Harkov’du.
Bu durum Avrupa başkentlerinde paniğin artmasına neden oldu. NATO’nun Rusya’ya karşı daha saldırgan tutum alması yönünde çağrılar artıyor. En büyük gürültüyü Baltık ülkelerinin hükümetleri çıkarıyor. Bu ülkeler Rusya ile sınır komşusu ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği tarafından işgal ve ilhak edildiler. BBC’nin kendisine verdiği isimle “Estonya'nın çelik gibi başbakanı” Kaja Kallas, geçtiğimiz günlerde Rusya’nın dağılmasını memnuniyetle karşılayacağını söyledi.
Bu, Kremlin’in en paranoyak fantezilerini besleyen türden bir açıklama. Ama Estonya, nüfusu ancak bir milyon olan, küçük bir ülke. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise çok daha güçlü bir figür. Şubat ayında, Kiev’in savunmasının çökecek gibi görünmesi durumunda Fransız birliklerini Ukrayna’ya gönderme olasılığını gündeme getirmişti.
Mayıs ayının başında The Economist dergisine verdiği röportajda bunu tekrarladı. Macron, “Açık bir stratejik hedefim var: Rusya Ukrayna’da kazanamaz” dedi. “Rusya Ukrayna’da kazanırsa Avrupa’da güvenlik kalmayacak. Rusya’nın orada duracağını kim iddia edebilir?”
Macron ayrıca Ukrayna’nın, Rusya içindeki hedefleri vurmak için NATO hükümetleri tarafından sağlanan silahları kullanmasına izin verilmesi yönündeki taleplerini de destekledi.
Bu yasak, ABD Başkanı Joe Biden ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un NATO ile Rusya arasında doğrudan bir çatışmaya yol açmak korkusuyla aşmamakta direndikleri kırmızı çizgilerden biriydi. Bu kırmızı çizgiler, ABD ve müttefiklerinin yürüttüğü vekalet savaşının mantığını yansıtıyor: Ukrayna’ya Rusya ile savaşmak için ihtiyaç duyduğu silahları ve teknik yardımı sağlamak ama işi savaşa bizzat katılmaya kadar götürmemek.
Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’ne göre ABD ve Almanya, sırasıyla 43 milyar ve 10 milyar euro ayırarak Ukrayna’ya en büyük askeri yardım sağlayan ülkeler olurken, Fransa yalnızca 2,69 milyar euro yardım sağladı. ABD Kongresi, nisan ayı sonunda 61 milyar dolarlık devasa bir ek askeri yardım paketini kabul etti.
Ancak geçen hafta salı günü Macron, Ukrayna’nın Rusya içinde Ukrayna’ya saldırmak için kullanılan bölgeleri vurmak amacıyla Fransız Scalp seyir füzelerini kullanmasına izin vereceğini duyurdu. Biden iki gün sonra onu takip ederek ABD tarafından sağlanan ağır silahların ve HIMARS çoklu roketatarlarının (yalnızca Harkov’u savunmak için kullanılması şartıyla) Rusya’ya “karşı saldırı” amacıyla kullanılmasına izin verdi. İngiltere ve Almanya hükümetleri de benzer açıklamalarda bulundu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu kez özellikle Avrupa Birliği’ni hedef alarak yine bir nükleer tehditte bulundu. Özbekistan’a yaptığı ziyarette, “Kendi ülkelerinin küçük ve yoğun nüfuslu ülkeler olduğunu akılda tutmalılar, bu Rusya topraklarının iç bölgelerine saldırmaktan bahsetmeye başlamadan önce dikkate alınması gereken bir faktör” dedi.
Biden, Rusya’nın daha içlerindeki hedefleri vurmak için uzun menzilli ATACMS balistik füzelerinin kullanımına ilişkin yasağını hala sürdürüyor. Ama örüntü hep aynı: Örneğin ABD ve Almanya, Ukrayna’nın başarısız olan saldırısına tank tedarik etmeme konusunda kırmızı çizgi çekmiş olsalar da sonunda baskı altında pes etmişlerdi.
Şimdi Wall Street Journal, Macron’un NATO hükümetlerinin bu hafta sonunda Normandiya Çıkarması’nın 80. yıldönümü kutlamaları için Ukrayna’ya askeri eğitmenler göndermeyi planladıklarını duyurmak istediğini bildirdi. Bu gerçekten ziyade sembolik olacaktır. Batılı özel kuvvetlerin, teknik danışmanların ve eğitmenlerin halihazırda Ukrayna’da faaliyet gösterdiği herkesin bildiği bir sır.
Ancak Ukrayna zayıflamaya devam ederse, onu desteklemek için Batılı birliklerin gönderilmesine yönelik baskı çoğalacak ve nükleer savaş riski artacak. AB zayıf ve bölünmüş durumda ve Ukrayna’ya mühimmat sağlama sözünü tutamadı. Yine de ABD’yi harekete geçmeye itebilecek gibi gözükmekte. İsrail örneğinde olduğu gibi kuyruk köpeği sallıyor gibi görünüyor. Ve böylece gerileyen bir imparatorluk yalpalayarak bizi kıyamete doğru sürüklüyor.
Alex Callinicos
Socialist Worker’dan çeviren: Irmak Yavlal