Kürt illerinde devlet aylardır Kürt halkına karşı kirli bir savaş yürütüyor. Cizre’de, Diyarbakır’da, Silvan’da, Nusaybin’de şehirler yanıyor. İnsanlar katlediliyor. Kentler yok ediliyor. Çatışmalar nedeniyle on binlerce insan göç etmek zorunda bırakılıyor.
Savaşın tüm sorumluluğu hendeklere yükleniyor. Sanki çatışmalar hendeklerle başlamış, hendekler kapanırsa savaş bitecek.
Oysa hendekler devletin müzakere masasını devirip, tekrar savaşı başlatması sonucunda oluştu. 28 Şubat’da Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddelik demokratikleşme paketini tanımadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizzat çözüm sürecini “buzdolabına” kaldırdığını ilan etti. Ardından Hükümet ve medyadaki sözcüleri, Kürt halkının siyasi temsilcilerine karşı izolasyon ve linç kampanyası başlattı. Çözüm sürecinin bitmesi üzerine Kürt hareketi çeşitli Kürt illerinde ve batıda birkaç yerde “özyönetim” ilan etti.
Kürt halkının statüsünün tanınmasının bir parçası olarak gündemde olan özyönetimler yeni bir durum olmadığı gibi Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız değil. Kürt halkı, Cumhuriyet tarihi boyunca zulme uğradı. Varlığı inkâr edildi. Bugüne kadar 29 kez ayaklanan Kürt halkı son 30 yıllık mücadelesi sonucunda varlığını kabul ettirdi ve egemen sınıfı müzakere masasına oturtmayı başardı.
Öte yandan, Ortadoğu’da emperyalist güçler tarafından devlet olma hakları gasp edilen Kürtler yeni kazanımlar elde etti. Kuzey Irak’ta Kürdistan Özerk Bölgesini ilan etti. Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya milyonların hareketi, sadece diktatörleri devirmekle kalmadı. Kürt hareketinin de önüne yeni fırsatlar sundu. Esad rejimi tarafından tanınmayan, kimlik bile verilmeyen Suriye Kürtleri özerk bölgeler kurmak üzere harekete geçti. Suriye devriminin yenilgisi ve Suriye’nin çözülmesi bölgedeki örgütlü güç olan Kürtlerin etkinliğini arttırdı. Kürtler Rojava, Kobane ve Şengal’de kantonlar oluşturdular. Türkiye toprakları içinde yaşayan Kürtler ile Suriye bölgesinde yaşayan Kürtlerin geleceği birbirinden bağımsız değil.
Öte yandan hükümetin Kürt sorununun çözümüne yaklaşımı da Suriye’deki gelişmelerden bağımsız değil. Kürt halkının Suriye’deki etkinliğiyle, AKP’nin Suriye politikası birbirinden kopmaz bir bütünlük oluşturmakta. Hükümetin, Ortadoğu’ya ilişkin hayalleri artık belirgin bir şekilde su yüzüne çıkmış durumda. Türkiye Suriye’nin kuzeybatısında yer alan Türkmen bölgesindeki çatışmaları bahane ederek, Rusya ve Esad’a karşı savaşı tırmandıracak işler yaptı. Rus uçağını bombaladı. NATO’yu ve AB ülkelerinin desteğini alınca, Musul’a asker gönderdi. Türkiye Suriye’de NATO’nun bir parçası olarak İŞİD’e savaş açtı.
Hem Rusya’ile, hem Irak yönetimiyle gergin ilişkiler yaşamaya başladı.
Birkaç adım ötemizde, emperyalist paylaşım mücadelesi yaşanıyor. Büyük bir yıkıma yol açabilecek bir dünya savaşı için tek bir kıvılcım bile yeterli. Üstelik hükümet bu paylaşım mücadelesinde etkin bir aktör olarak yer almaya soyunmuşken, Kürt sorunun çözümünü “hendekler” sorununu indirgemek milliyetçi koroyu güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.
Bugün Ortadoğu’da coğrafyası yeniden şekillenirken, emperyalistler bu şekillenme için birbirlerine girerken, yaklaşık 40 milyonu aşkın nüfusu bulunan Kürtler, inkâr, imha ve asimilasyon politikası temelinde kurulan statüsüzlüğü reddetmekte. Ortadoğu’da kendi kaderlerini tayin için mücadele etmekteler.
Bu durumda yapılması gereken, Türkiye’nin Ortadoğu’dan elini çekmesini ve Kürtlerle yeniden müzakere sürecini başlatmasını isteyen kitlesel bir barış harekete inşa etmek. Bu hareket bir yandan Kürt halkının özerklik talebini batıdaki geniş kitlelere anlatmalı, bir yandan da uluslarası savaş karşıtı hareketin bir parçası olarak Suriye’deki savaşa son vermek için mücadele etmelidir.
Savaştan hiçbir çıkarı olmayan, savaşın bedelini ödeyen batıdaki emekçileri ve yoksulları bu mücadeleye kazanmak zor değil.
Bunu daha önce yaptık. Tekrar başarabileceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.
Çağla Oflas