1 Kasım seçimlerinde iki cephe var. Cephelerden birisi milliyetçi, cephelerden birisi Kürt düşmanı, cephelerden birisinde faşist parti var, cephelerden birisinde Ermeni düşmanları var. Bu cephede Suriye tezkeresine “Evet!” diyen partiler var.
Bu cephe, bol keseden seçim vaatlerinde bulunan partilerden oluşuyor.
Bu cephede AKP-CHP-MHP var.
Bu, militarist bir cephe. Evet, CHP bu militarist cephenin bir ortağı. Bizzat Kılıçdaroğlu, MHP’yle benzer vaatlere sahip olduklarını ve seçimlerden sonra koalisyon kurabileceklerini açıkladı. Bu cephenin Kürt sorununa yaklaşımı, “milli çıkarlar” söz konusu olduğunda benzeşmeye başlıyor. AKP “milli çıkarlar” için çözüm sürecini buzdolabına kaldırıyor, CHP “milli çıkarlar” için Öcalan’la müzakere yürütülmesine karşı. MHP “milli çıkarları” zedelediğini düşündüğü her şeye, Kürtlerin Türklük dışında bir kimlik edinmesine karşı.
Bu cephe kendi çalıp kendi oynayanlar cephesi. AKP, 13 yıldır iktidarda. 2011 yılından beri giderek, Gezi direnişinden sonra ise tam gaz demokrasi karşıtı tüm uygulamaların odağı hâline geldi. Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından rejimin değiştiğini iddia etti ve aslında değişmemiş olan rejimi iradi olarak değiştirme adımları atarak, hukuksal düzeyde ve teamüller açısından demokrasi adına elde olan tüm kazanımların gerilemesine, dağılmasına ve siyasal istikrarsızlığın giderek siyasal krize dönüşmesine kapı araladı.
MHP, AKP’yle birlikte Dağlıca’da çok sayıda askerin, ardından çok sayıda polisin öldürülmesinin ardından kitlesel linç girişimlerini örgütleyen parti.
Milliyetçi cephenin partileri, son iki seçim kampanyasında emekli maaşlarına zam yapma vaadi yarışmasında uzlaşmıyor görünse de, aralarındaki fark demokrasinin sınırlarını genişletip genişletmeme konusunda değil; fark, devlet iktidarını pekiştirme konusuda sahip oldukları yöntem farklılığında. AKP, tek başına, Erdoğan’ın fiili başkanlığında; MHP, tek başına faşist bir rejim inşa ederek; CHP bir koalisyonla “milli çıkarlara” dayalı devlet yönetimi hedefliyor.
Milliyetçi cephenin üç partisi de bölücü. Üç parti de toplumda çeşitli kesimlere yönelik ayrımcılıkta anlaşıyor, anlaşamadıkları bu kesimlerin tanımı. AKP, AKP’ye oy vermeyen herkesi; MHP, Türk olmayan herkesi; CHP, Kemalizmin “kutsal” ilkelerine biat etmeyen herkesi siyasetin dışına itmek istiyor. Bu siyasi fikirlerin hepsi, işçi sınıfının, toplumun ezici yoksul çoğunluğunu bölen fikirler.
Fakat, 1 Kasım seçimlerinde bir cephe daha var. AKP-CHP-MHP partisinin karşısında, milliyetçi olmayan, düşmanlık yaratmayı amaçlamayan, savaştan değil barıştan yana olan, yoksulların arasına yapay ideolojik duvarlar örmeyi değil yoksulların, Kürt ve Türk emekçilerin ittifakını, dayanışmasını koyan, HDP’nin temsil ettiği cephe.
Bu cephe özgürlükler cephesi.
Bu nedenle, “Oyumuz umuda, oyumuz HDP’ye” kampanyası, sadece bir seçim kampanyası değil. “Oyumuz umuda” kampanyası, 1 Kasım’dan sonra milliyetçi, ulusalcı, devletçi ve savaşçı cepheye karşı dayanışmanın ve özgürlüklerin, direnişin ve mücadelenin, barışın ve eşit koşullarda kardeşliğin cephesine su taşımayı amaçlayan bir mücadele platformu olarak da görülmelidir.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)